Türkiye'nin dördüncü büyük meslek kuruluşu olan Antalya Barosu'nun genel kurulu 20-21 Ekim günlerinde yapılıyor.
Antalya Barosu başkanlığı için de yeni adaylar çıkmazsa halen bu görevi yürüten Zafer Köken'le birlikte Hasan Uğur, Alper Tunga Bacanlı ve Murat Bilgin yarışıyorlar.
Başkan adayları çalışmalarını hızla sürdürüyor.
Görünen o ki çok renkli ve heyecanlı bir seçim yarışı olacak.
Başkan adayları seçim çalışmalarını siyasetçileri bile gölgede bırakacak bir performansla sürdürüyorlar.
Baro'nun gedikli isimleri şimdiye kadar böylesine çekişmeli, böylesine rekabet gücü yeksek bir genel kurula tanık olmadıklarını söylüyorlar.
Başkanlık yarışı kızıştıkça avukatlar da kıymete biniyor.
Yemekler, hediyeler adeta yarışıyor.
Rekabetin üst düzeyde olması, Baro'nun çıtasını yükseltme isteğinin öne çıkması hem hukukçuların meslek kuruluşu, hem de savunma hakkı açısından sevindiren bir gelişme.
Genel kurulda Antalya Barosu'nun üyelerine tarihi bir görev düştüğünü de vurgulamak gerekli.
Çünkü AKP iktidarı, diğer meslek kuruluşları gibi baroları da ele geçirmeye çalışıyor.
İktidar 'Uyumlu Barolar" yaratma düşüncesi ile hareket ediyor, bunu da gerçekleştirmek adına savunma hakkını çeşitli nedenlerle kısıtladığı gibi baroların delege yapısını değiştirecek yasa hazırlıyor.
'Uyumlu Yargı'dan sonra 'Uyumlu Baro' yaratma çabası son aylarda hızlanırken, bu çaba Antalya Barosu genel kurulu öncesinde hızlanmış görünüyor.
Baroların sadece meslek haklarını savunmak değil, hukuk devletinin hak ve özgürlüklerini korumak, kollamak gibi bir görevi de var.
Davaların görüldüğü binalara 'Adalet Sarayı' deniyor ama bu saraylarda adaletin tam olarak işlediğini söylemek mümkün değil.
Baroların bir de ekonomik gücü var..
Siyasi iktidar hukuka aykırı kanunların çıkmasını engelleyen Türkiye Barolar Birliği'ni ele geçirmek, hukuka aykırı çıkardığı ve çıkarmaya planladığı yasaları meşrulaştırmak istiyor.
Siyasi iktidar baroları ele geçirme çabasına destek sağlamak veya bahane üretmek adına barolarda siyaset yapıldığını, hatta yüksek siyaset yapıldığını iddia ediyor.
Uyumlu hale getirilememiş baroların Cumhuriyeti koruması ve kollaması siyaset olarak algılanıyorsa söylenecek bir şey yok.
Baroların sıradan bir meslek kuruluşu olduğunu kimse aklından çıkarmamalı.
Hukuk devletini, hak ve özgürlükleri koruma görevini üstleniyor barolar.
Antalya Barosu'da bu görevlerini yapmak, eğer hakkıyla yapmıyorsa, ya da yapamıyorsa yapanların yönetimlere gelmesi kamuoyu ile birlikte Antalyalı avukatların da beklentisi olmalı.
Böyle olduğuna da yürekten inandığımızı söyleyelim.
Evet Antalya Barosu üyelerine tarihi bir görev düşüyor.
Çünkü Antalya Barosu önceki yönetimler zamanında meslek onurunu korumak dışında kentin ve ülkenin sorunlarında öne çıkar, önderlik eder, yapılan yanlışları işaret eder, çözüm yollarını da önerirdi..
Ancak son dönemde Antalya Barosu suskun, etliye sütlüye karışmayan, bazı konular dışında kentet ve ülkede yaşanan olumsuzluklara kulağını tıkayan bir görüntü verdi.
Bunun en somut örneklerinden birisi de mevcut Baro yönetiminden üç kişinin birden, yani halen koltukta oturan Zafer Köken'le birlikte Alper Tunga Bacanlı ve Murat Bilgin'in başkanlığa aday olmaları.
Demek ki mevcut yönetim kurulu üyeleri bile Antalya Barosu'nun işleyişinden hoşnut değil, sıkıntıları var, bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için başkanlılığa talip oluyorlar.
Antalya Barosu kulislerinden sızan bilgiler, kendilerini 'sosyal demokrat' olarak tanımlayan bazı başkan adaylarının seçilebilmek adına 'uyumlu baro' isteyen AKP iktidarına yakın kişi ve guruplarla dirsek temasında olduğunu gösteriyor.
Yani seçilebilmek için her yolu geçerli sayan bir anlayışta olan başkan adayları var..
Elbette baro seçimlerine karışmak, ya da akıl vermek gibi bir düşüncemiz ve hakkımız yok.
Deneyimli hukukçular, kanaat önderleri, Antalya Barosu'nun uyumlu hale getirilmesi ve iktidarın dümen suyuna verilmesi çabalarına karşı, sosyal demokrat anlayışı benimseyen avukatların başkan adaylarından Hasan Uğur'u desteklemeleri gerektiğini söylüyorlar.
Tarihi bir görev yapacak olan Antalya Barosu avukatlarının Cumhuriyet rejiminin tehdit edildiği bir süreç yaşanırken, en doğru tercihi yapacakları konusunda da en küçük bir kuşkumuz ve endişemizin olmadığını da belirtmek istiyorum.