Faşist diktatör General Franco siyasi satranç konusunda büyük ustalığa sahipti...En az 600.000 kişinin öldürüldüğü İspanya iç savaşında (1936-1939) Mussolini ve Hitler'in desteğiyle İspanya'yı ele geçirdikten sonra, ikinci dünya savaşına (1939-1945) katılmamayı başarmış ve 1975'e kadar ülkesinin diktatörü olarak kalmayı başarmıştı...Ülkesinin ordusunu Hollywoodlu filmcilere her fırsatta kiralayarak da bolca döviz kazanmıştı...

ABD Başkanı Ronald Reagan, The Day After (1983)
Doctor Strangelove or: How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb (1964), Planet of the Apes (1968)

On the Beach (1959 ) gibi filmlerden çok etkilenmiş ve Atatürk'ün "ivedilikle yurtta barış ve dünyada barış sağlanmalı" ilkesinin gezegen üzerindeki en güçlü savunucusu olmuştu...

ABD ordusunun Atatürk'ü ziyaretiyle ünlü Generali Douglas MacArthur "Hükümetlerin ve siyasilerin yetkileri sonsuz, sınırsız, limitsiz olmamalı...Aksi halde özgürlükler ve insan hakları fena halde tehdit altına girer" demişti...

 

Girişimci, spekülatör, işinsanı, süper zengin, en az Vehbi Koç kadar tutumlu ve cimri Warren Buffett

(serveti /net worth : $135 billion / 135 milyar dolar)

“Bolca para basarak ekonomiyi kurtarabileceğinizi zannetmeyin; buna başlamak ve buna devam etmek deliliktir. Cini şişeden çıkarmayın...Bolca para basmaya devam ederseniz insanlar para birimine olan güvenlerini kaybeder ” demişti...

Yaygın iddialara göre Türkiye, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Mısır, Kuveyt, Bahreyn, Umman gibi ülkeler İsrail'in nükleer silah portföyünden esinlenerek aynı doğrultuda güçlü ve emin adımlar atıyorlar...

Arnon Milchan, Golda Meir ve Shimon Peres İsrail'in varlığını koruması için nükleer bir güç olması için çalışmışlardı...Mordehay Vanunu adlı İsrailli ülkenin atom bombasıyla ilgili sırlarını itiraf edince İtalya'dan kaçırılarak İsrail'e götürülmüştü...

Yaygın iddialara göre Rusya Mersin Akkuyu'daki devasa yatırımını korumak için burada bir askeri üs kurmayı planlamaktadır...Yani Putin bir NATO ülkesinde askeri üs inşa etmeye hazırlanmaktadır...Bu santralde Türkiye'nin parası yoktur, yatırımı yoktur...

Şu yazıyı yazarken bu hamle gerçekleştiği takdirde kopacak küçük kıyameti hayal etmeye çalışıyorum!

Dünya buğday üretimi 1980'de 400 ila 450 milyon tondu...Bugün 800 milyon ton...

54 milyonluk 1990 Türkiyesinde buğday üretimi 20 milyon ton iken mültecilerle birlikte nüfusu 100 milyona ulaşan 2023-2024 Türkiyesinde buğday üretimi 20 milyon tondur...

Bu Türkiye'ye kıtlık, açlık geliyor rakamıdır!

Türkiye'de nüfusun % 1'i gelir, varlık, servet (net worth) kaynaklarının % 40'ına, Türkiye'de nüfusun % 5'i gelir, varlık, servet (net worth) kaynaklarının % 60'ına,
Türkiye'de nüfusun % 10'u gelir, varlık, servet (net worth) kaynaklarının % 70'ına, hakimdir, sahiptir...Bu korkunç bir gelir, varlık, servet adaletsizliğinin en büyük işaretidir (Kaynak: Evren Devrim Zelyut)


TÜİK Başkanı "Yüzde 75 enflasyon ile yüzde 45 enflasyon arasında fark yok" diyerek hepimizle alay etmiştir...


 

Türkiye'nin üçüncü nükleer enerji santralinin Kırklareli'nin İğneada ilçesine kurulması planlanıyor. Türkiye'nin üçüncü nükleer santrali için Çin ile yürütülen müzakerelerde önemli mesafe alındı...

Türkiye'nin ilk nükleer enerji reaktörü Mersin, Akkuyu’da inşa ediliyor...Rusya'nın üstlendiği santralden yaklaşık 4,8 GW elektrik üretilmesi planlanıyor...

Sinop’ta planlanan ikinci santral için de Rusya ile görüşmeler yapılıyor... Bu konuda Güney Kore ile de temaslar gerçekleştiriliyor....

Dünya Nükleer Sanayi Durum Raporu (WNISR) bulgularına göre son on yıl içinde güneş enerjisi maliyeti yüzde 88, rüzgar enerjisi maliyeti yüzde 69 oranında düştü. Nükleer enerjinin maliyeti ise yüzde 23 oranında yükseldi...

Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı ve İklim Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin :

“Türkiye, enerji politikalarını rüzgar ve güneş üzerinden dönüştürecek yenilikçilik düzeyine gelemedi.Hem ekonomik hem de teknik nedenlerden dolayı belli bir yerde ve sabit duran devasa santrallerin zorunlu olduğu düşünülüyor. Kömürün geleceğinin olmadığını anladıkları için nükleeri devreye sokmaya çalışıyorlar. Çağı yakalayamamış durumdalar.Yenilenebilir enerji sizi bağımsız kılarken yakıtı uranyum olan nükleer, dışa bağımlılığı artırıyor.”



1877-1878 döneminde Osmanlı ekonomisi tamamen iflas etmişti, hazine kasasında modern ordular kurmak için gereken para yoktu, kasa deyim yerindeyse tamtakır kuru bakır durumundaydı, alacaklılara yapılacak ödemeler için, memur maaşı ödemeleri için vergi gelirleri yetmiyordu, sanayi ülkesi asla değildik, dolayısıyla savaş sanayimizde yoktu, tersane teknolojilerimiz de Almanya, İngiltere, Fransa, ABD, Rusya, İtalya gibi ülkelerdeki tersanelerle kıyaslandığında Orta Çağda donup kalmıştı, Osmanlı donanması diğer ülkelerin donanmalarına göre çağdışı , ilkel, iptidai savaş gemilerinden oluşuyordu...300.000 askerimizin hepsine birden verebilecek silah, cephane, mühimmat bulmakta güçlük yaşanıyordu...Tüm sorunlar kronikleşmişti...

Aynı dönemde İngiltere'nin çıkar, menfaat politikası Rusya'nın Akdenize inememesi üzerine kuruluydu...İngiltere hasta adam Osmanlının Rusya ile İngiliz sömürgeleri arasında bir tampon ülke olarak yaşamasını arzulamaktaydı...Emperyal, sömürgeci Rusya'yı Afrikadan Hindistandan uzak tutabilmek için bir zamanların kaplan ülkesi olan Osmanlının tırnakları sökülmüş ve hasta vaziyette yaşaması İngiltere tarafından uygun görülmüştü...

2. Abdülhamit 33 yıllık iktidarında bir zevahiri kurtarma ya da adeta yangından mal kaçırma politikası izledi...

2. Abdülhamit, 1878'de İstanbul'un Ruslarca fethini önleyebilmek için Kıbrıs'ı İngilizlere rüşvet olarak hediye etti...Başka çaresi yoktu, başka bir çare bulamadı...


Avrupa devletleri Yunanistan'ın ve diğer Balkan devletlerinin Osmanlıdan her fırsatta toprak kazanması için ellerinden geleni yaptılar...


Bu kapsamda 20 Ekim 1827'de Navarino'da İngiltere, Fransa ve Rusya, 30 Kasım 1853'te Sinop'ta Rusya Osmanlı donanmasının tüm unsurlarını imha ettiler...


Osmanlı devleti İngiltere'ye parasını ödediği Agincourt ve Erin adlı İngiliz savaş gemilerini bu ülkeden teslim alamazken, Yunanlıların İtalyan tersanelerinden satın aldığı Georgios Averof savaş gemisi Osmanlı donanmasını yok etmek için kullanıldı...


 

İsmet İnönü'ye göre Rusya Türkiye için en büyük tehdit kaynağıydı...İnönü'ye göre Almanya eğer çok güçlü bir orduyla Rusya'nın korkulu rüyası olur ve onu köşeye sıkıştırırsa ya da Japonya'nın ya da Çin'in çok güçlü orduları Rusya'yı Doğu'dan kuşatırsa, tehdit ederse ve bu üç ülke orduları Rusya'nın uykularını kaçırırsa Türk halkı edişelenmeden gündelik hayatını sürdürebilir, gece de rahatlıkla uyuyabilirdi...

Bu üç ülkenin devasa ordularla Kremlini tehdit etmesi Türkiye'nin lehineydi, Türkiye'nin yararınaydı... Bu durumda Rusya Türkiye'ye dönüp, Türkiye'ye uzun talepler listesi iletemez, Türkiye'den toprak ya da askeri üs istemeye cesaret edemez ve Türkiye'nin başına bela olmazdı...

İnönü'ye göre eğer Rusya Batı Avrupada ve Uzak Doğuda korkusuzca, risksizce hareket edebiliyorsa eninde sonunda Akdenize, sıcak denizlere inmek isteyecek ve Türkiye için de en ciddi tehdit kaynağı olacaktı...