Gel de "Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz/ Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde (İnsanın aynası işidir, lâfa bakılmaz; bir kişinin aklının seviyesi, yaptığı işte görünür) diyen Ziya Paşa'yı bugünler de anma.
Ortalıkta boş olmalı ki, "ağzı olan
konuşuyor" ama artık kimin ne konuştuğunun "güme gittiği"
günlerdeyiz anlaşılan.
Bazıları dün dediğini bugün unutup, tam
tersini söylüyor. Bazılarının da ne dediği ile kimse ilgilenmiyor. Bu satırlar
gibi. Haybeye kelam ediyoruz; farkındayım da, bana ne ya tarihe not düşelim de,
vicdanımız rahatlasın. Şaka bir yana.
Ben artık ne siyasilere ne de
yöneticilere bir şey demeyeceğim. Neden mi. Hani bir reklamda "adamlar
işlerini yapıyorlar" diyordu ya. Aynen öyle halk dışında herkes işini biliyor
ve yapıyor.
Bazıları diyebilir ki, "halkı
suçlamak, ucuz aydın kaçamağıdır". Ben kendi adıma buna katılmıyorum.
Seçilen siyasiler, çoğu gün "havada su döverken" buralardan bir iki
kelam etmek benim görevim mi?
O yüzden herkes çuvaldızı benim gibilere
batırsın ama, öteki eline de de kendisi için bir iğne olsun.
"Halk ne yapsın ki?" diyenlere,
manzara aşağıda, ne yaşıyor, ne görüyor ise ağzını açsın, konuşsun artık. İyi
ise "iyi", kötü ise "kötü" desin. Susanların, konuşanlara
"kul hakkı" borcu vardır. Hele hele işi ucuza getirip yerel ve genel
iktidarlardan nemalanıp susanların ise gününü gün edenlerin ise yatacak yerleri
yoktur.
Ülke geneli açısından, Türkiye
İstatistik Kurumu verileri ile son on yılın ekonomik duruma bir göz atmak
gerekir ise:
Gayrı Safi Milli Hasıla (GSMH) 2013
yılında 958 milyar dolar ($).
2019 yılında 761 milyar dolar.
2020 yılında da 739 milyar dolar.
Bu ülke geneli için ekonomik veri. Peki
o zaman kişi bazında ekonomik durum nedir. Bu ise içinden ayrı, dışından ayrı
görünür.
Ülkenin üstüne bu kadar dolar serpiliyor
ama, o da yağmur gibi herkes adil yağmıyor, ıslatmıyor. Bazı hanelere dereler,
ırmaklar gibi akarken, bazılarında bozuk musluk gibi "damlaya
damlaya" akıyor, ahali de bundan "göl olmasını" bekliyor.
Yukarıda ki gibi TÜİK verileri ile Kişi
Başına Milli Gelir ise:
2013 yılında 12.489 dolar.
2019 yılında 9.151 dolar.
2020 yılı sonunda kişi başına gelir ise
8.599 dolar oldu.
Ben etkililerin ve yetkililerin ne
dediğine bakmıyorum artık.
Duruma bakıyorum.
Ülkede yaşanan bir başka gariplik ise,
hesaplara göre herkese eşit düşmesi gereken bu miktar paranın da dağılımındaki
çarpıklık ise Prof. Dr. Mustafa Durmuş hocanın makalesinde:
“Kişi başına GSYH’de İstanbul 86 bin 798
TL ile ilk sırada yer alırken, onu 81 bin 228 TL ile Kocaeli ve 71 bin 27 TL
ile Ankara izledi. Son üç sırada ise; 18 bin 708 TL ile Van, 17 bin 465 TL ile
Şanlıurfa ve 16 bin 727 TL ile Ağrı gibi iller yer alıyor." diyor.
Daha açık bir ifade ile, "Milli
gelir, yurt çapında da, illerin kendi içinde de eşit dağılmıyor. Buna rağmen,
sanki eşit dağılıyormuş gibi sunuluyor (dolayısıyla da bizi yanıltıyor). Bunun
sonucunda böyle büyük boyuttaki gelir eşitsizlikleri gizlendiğini yazıyor.
Birileri hızla zenginleştirilirken, halk
da yoksullaşıyor.
Ülkede pandeminin de etkisi ile
yurttaşların/halkın yaşadığı Ekonomik kriz derinleşip, yoksullaşırken, Diyanet
İşleri Başkanı ve Başkanlığı da Cuma Hutbesinde, ‘yoksulluk ve açlığın bir
imtihan olduğu’nu şöyle açıklıyordu:
“Hayatımız boyunca pek çok sıkıntı,
keder ve musibetle karşılaşırız. Sonuçları ne olursa olsun başımıza gelen her
olay, dünya imtihanının bir parçasıdır” denilip, Bakara Suresi’nden bir ayete
de yer verilerek:
“Nitekim Cenâb-ı Hak bir ayet-i kerimede
şöyle buyurmaktadır: ‘Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan,
canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız." deniliyor.
Herkes "Allah'ın kulu"
olduğuna göre, neden iktidar yandaşları değil de, hep yoksul halk sınavdan
geçiriliyor diyen de yok gibi.
Halk bazen, bu durumlarda "Sen seni
bil sen seni, sen seni bilmezsen patlatırlar enseni" der ama, bu kafa ile
gidildiği sürece, birilerinin sayesinde bizim ense de daha çok kızaracak gibi
görüyor.
Ne dersiniz?