Eskiden yaşlılar, birine kötü bir şey demek isterlerse, "Soysuzluk yapma" ya da "soysuz" derlerdi. Siyasetin bu günlerini görünce, benim de aklıma hep bu "soylu" ve "soysuz" sözcükleri, deyimleri geliyor..

Ortaokul ve lise yılları ailem köyde, bize Korkuteli'de kiraladıkları evlerde okurduk. Sık sık gelseler de, bizi hem denetleyen, hem de her türlü sıkıntıda maddi ve manevi destekleri yanlarımızda olan ve bu günde artık aramızda olmayan, Mustafa Çandır, Ziya Yörük, Osman-Abdurrahman Sarı, İbrahim Yalçın gibi adam gibi adamlara emanet edilirdik. Onlar da öteki dünyadan haklarını helal etsinler kendi çocukları gibi davranır ve tavır alırlardı. Kristal Lokantası Murat Akça'da ise az karınızı doyurmamıştı. 
Bu kadar gözaltında olmamıza rağmen, ailem yine de "oğlum, arkadaşların -adam gibi adamlar olsun- diye tembih ederlerdi. Tabi ben de "siz beş-on cet dedelerinizi sayıyorsunuz diye, herkes de, sizin gibi olmak zorunda mı" diye isyan ederdim.
Sosyalleşme uğruna 200 paket sigara alıp, içinden 200 sigara içmemiş birisi olarak, içkiden, kumardan kötü alışkanlıklardan uzak durmam sağlanmaya çalışılıyordu. Hatta o yıllar Finike, Elmalı ve Kumluca’dan sınıfını geçememiş, "paraşüt"ler, "boksör"ler bizim okullardan durumu idare ederlerdi.
Tabi bize de Çarşamba pazarından balık vs, pakkan büfesinden de "büyük" alıp, ağır abiler ile sosyalleşmek uğruna evde içmek kalırdı. Bugün bile sigara içmeyen ve içkide de sosyal içici birisi için oldukça iddialı bir yaşam.
Çalışkan değil ama 22 kişilik sınıfın 21 kişisi aynı ilkokuldan gelmiş, tek çirkin ördek yavrusu ben olarak, az sınıf başkanlığı yapmamıştım. Hocalar da severlerdi. Bu gün aramızda olmayan Bahri Ergün gibi hocaların ışıklar içinde olsunlar ama Halil Avcı, Mahmut Akıncı gibi sağlık ve uzun yaşam dilediğim sevgili hocalarım, öyle değil mi?

Bütün bunları, kendimi anlatmak için yazmadım. Ama yazdığım her sözcüğün anlam ve değerini vurgulamak için yazdım.

Kaç kişi okur hiç de umurum da değil. Ama tarihe bir not da benden düşülsün. 
Mehmet Akif Ersoy, Çanakkale şirinde:
"........
vurulmuş tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilâl uğruna Ya Rab, ne güneşler batıyor!...
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker,
.....
.....
"GÖMELİM GEL SENİ TARİHE" desem sığmazsın!.." diyerek, Çanakkale Savaşını kutsar ve soylulaştırırken;

Büyük usta Nazım Baba ise, Kuvayi Milliye destanın da, bu güzel ülke, insanları, savaşları ve onun kurucu ve kurtarıcısı Büyük Atatürk için:

"Düşünden birdenbire kayalarda ki adam,
kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri
Kim bilir onlar ne kadar büyük 
ne kadar uzundular?
.....
.......
Dağlarda tek
tek 
ateşler yanıyordu.
ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtı ki,
şayak kalpaklı adam,
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel ve rahat günlere inanıyordu.
.........
.......
Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstüne yaylanarak
ve karalıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den, Afyon ovasına atlayacaktı." diye ;

Ulusal kurtuluş savaşını, Kuvayi Milliye'yi ve bu toprakların kurtuluş aşkını ve TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİN kuruluşuna olan inancını anlatıyordu.

Elbette ki ulusların ve devletlerin kaderlerinde iyi olduğu kadar kötü günler de vardır. Bunlar, hep birlikte içselleşerek yaşanır, kabul edilir.

19. Mayıs,
23.Nisan,
29Ekim
10 Kasım 
......... ............ ve nice günler, sevinçte de, kederde de, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları için, önemli ve yaşamsal günlerdir. Soylu milletin, soylu ve onurlu günleridir.

--Ben çok net anımsamıyorum ama çok iyi biliyorum, 
27 Mayıs,
27 Mayıs İhtilali’nden sonra, bayram ilen edilmiş ve kutlanır idi. Bu gün anımsayan ya da kutlayan kaç kişi var? Ki, ben 27 Mayıs'ın tek özgürlükçü Anayasasını kutlar ve önemserim.

Tarih, siyaset için yazılmaz. Yazılmadığının en somut örneği bu değil ise daha da ne olabilir ki? Bir dönem DEM SÜRERSİNİZ o kadar. Yarını olmaz böyle şeylerin ulusların ve devletlerin yarınlarında. Kimse hayal kurmasın.

15 Temmuz acı bir gündür. Beraberce yola çıkanların, yolda ayrıştıkları ve sonunda da biri birlerine silah çekecek kadar "düşman" oldukları bir gündür. Ama olan her zaman olduğu gibi, yoksul, garip ve onurlu halkıma olmuş ve yüzlerce cana , milyonlarca liralık vergilerimiz olmuştur.. 
Elbette ki 15 Temmuz'u lanetliyor, kınıyor; daha önce "ne istediler ise biri birlerine verenlere" karşı mücadelemiz devam ediyor ise, bu günde 15.Temmuz ve zihniyetine karşı tavrımız ve mücadelemiz sürecektir. 
Bir zamanların "Hoca Efendimiz" dedikleri, bu gün ise FETÖ olan hain ve işbirlikçi emperyalist projeye karşı çıkıyor ve çıkacağız da.

Milli bayramlar, görmezlikten gelinmeye, sıradanlaştırılmaya çalışılıyor. 
Yapmayın beyler, "mahkeme, kadıya mülk değildir" 
Nasıl bu gün "27 Mayıs"ı anımsayan yok ise, isim verilen meydanların birer birer isimleri değiştirilmiş ise, 
Bu husumet ortamını sürdürüldükçe, bazılarını yanınıza, bazılarını da (ki haksız yere) karşınıza aldıkça, bu birlik ve beraberlik sürdürülemez.

30 Ağustos'un olduğu gibi 15 Temmuz'da bizimdir. Ama birini öz, diğerini üvey evlat, yok saymadan.30 Ağustos, bu halkın yazdığı bir destandır ve soyu sopu bellidir.
15.Temmuz kara bir gündür. Eyvallah. Kınıyor ve lanetliyor; ŞEHİTLERİMİZİ minnet ve şükran ile anıyor bu hain kalkışmaya karşı elde edilen başarıyı da BAYRAM OLARAK KUTLUYORUZ. Ama, bunun yarınlarda da kutlanması, anılması, SOYLU hale gelmesi içinde,

YÖNETENLERDEN, SOYLU tavırlar bekliyoruz.

Haksız mıyız?.
Çünkü:
Bu yurt bizim ve 
Biz bu toprakların soylu YURTTAŞLARIYIZ!..

Soysuz tavırlar, canımızı acıtıyor da!..