Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması’nda ilan edilen ilkelerin birinci maddesi, erken yaşta reşit olma durumu haricen sekiz yaşına kadar her insan çocuk sayılır. Taraf devletler, çocuğun ana babasının, vasilerinin ya da kendisinden hukuken sorumlu olan diğer kişilerin hak ve ödevlerinde göz önünde tutarak, esenliği için gerekli bakım ve korumayı sağlamayı üstlenirler ve bu amaçla tüm uygun yasal ve idari önlemleri alırlar. Türkiye çocuk haklarına dair sözleşmeyi imzalamıştır ve Türkiye bu doğrultuda gerekli hukuki düzenlemeleri gerçekleştirmiştir. Peki ülkemizde biz çocuklarımızı ne kadar koruyabiliyoruz? Gün geçmiyor ki ülkemizin dört bir yanından çocuğa yönelik öfke, şiddet, istismar, eğitim hakkından alı koyma, taciz, erken yaşta eş yapma haberleri gelmektedir.

 Çocuğun çevresinin ihmali ile oluşan bu durumların yanında bir de bu haberlerin eğitim kurumlarından gelmesi insanı dehşete düşürüyor.  Devletin denetimi ne yönde çalışıyor vakalar olduktan sonra çalışan mekanizma bir işe yaramıyor. Çocuk eğitiminden sorumlu her kurum, her eğitimci, hatta eğitim programları bile yeniden düzenlenmeli. KPSS İle atanan öğretmen mantığını son derece yanlış buluyorum. Aynı zamanda özel okullarda sadece mülakatlar ve cv ye bakılıp işe alınan eğitimcide son derce yanlış . Eğitimci bir diplomaya sahip olabilir, KPSS den de çok yüksek puanlar alabilir ancak eğitimci olması için bu bir ölçüt ve yeterli midir? Bütün eğitimcilerin mutlaka ciddi bir psikolojik testleri geçmesi gerekiyor.  Bu psikolojik testler ile ancak öğretmenin ruh hali hakkında bilgi sahibi olabiliriz. Biz çocuklarımızı şiddete meyilli, sapkın duyguları olan ya da kendi tuhaf ideolojilerini çocuklara empoze etmeye çalışan bir eğitimci ile mi karşı karşıya getiriyoruz bilemeyiz. Bu testlerinde en az iki yılda bir tekrarlanıp öğretmenliğe devam edecek psikolojiye sahip olup olmadığını denetlemek önemli. Ülkemizde sadece öğretim yöntemleri ve alanında yeterlilik ölçüt alınıyor.  

Bu istismar skandallarının yurtlarda, okullarda sık sık tekrarlanması karşılığında gerekli yaptırımların olmaması, örtbas edilmeye çalışılması işin finalinde  insanları da elden utanmaz yapsa da yüzü kızarmaz  yapıp, kolaylıkla istediklerini yapabilir duruma getirmekte.

Toplumumuzda artık sevgisiz, samimiyetten uzak kimsenin kimseye değer vermediği bir yapılaşma olmaya başladı. Tüm bu sağlıksız koşullarda insanlar empati yeteneğinden uzaklaştırıp id adı verdiğimiz hayvansal dürtüleri ile hareket etmeye başladı. İşin temeli sevgi, empati. Bu değerleri yeniden kazanmaya özen göstermediğimiz sürece aramızdan delirip sapkın yollara giden çok insan ortaya çıkacaktır.

 Topluma ve geleceğe olan inancım yüksek. Bu konu da da gelişmekte olan çabamızın arkasındayım.