Ülkeyi yöneten AKP iktidarı iç politikada ve halkın sorunlarını çözmede yetersiz kalınca, gündemi değiştirmek için, ana aktör İmralı canisi Abdullah Öcalan olmak üzere bir barış süreci başlattı. Ayrıca Suriye’de rejim değişikliği ile iktidara gelen muhalif güçlere bel bağladı. Sabah akşam yandaş medya Suriye haberleri vermekle meşgul.

Bu ülkenin ana unsuru olan Kürtlerle barış ve özgürlük içerisinde yaşama kararına kimsenin itirazı olamaz. Suriyeli kardeşlerimizin de kendi ülkelerinde mutlu ve refah içerisinde yaşaması ise en doğal haklarıdır. Karşı çıkılan konu, terör örgütü PKK’nın muhatap alınması ve ona meşruiyet kazandırılması gayretleridir.  

MHP lideri Bahçeli’nin birdenbire “asılsın” dediği Öcalan ile “kapatılsın” diye yırtındığı DEM Partisi’nin aniden barışın elçisi olarak görülmesi, DEM’li heyetin görüşme trafiğinde bir hayli yol alması, bazı kuşkular ve endişeleri beraberinde getirmiştir.  Zira bu temasların amacı, karşılıklı verilecek tavizler ve sonuçları belirsizdir.

İşin garibi, iktidarın bu konuda açık bir tavır sergilememesidir. Öyle anlaşılıyor ki, vekalet görüşmeleri ve kararı “devlet aklı!” diye Devlet Bahçeli’ye bırakılmıştır. Uluslararası İlişkiler Uzmanı, eski MİT mensubu, rahmetli Mahir Kaynak demişti ki; “Eğer devlet bir gün dini kaldırmak isterse, bunu İslamcı bir parti eliyle yapar, eğer şeriatı getirmek isterse, bunu da CHP eliyle yapar. Eğer Kürdistan kurmaya karar verirse bunu MHP eliyle yapar.” Suriye’de rejim değişikliğinden sonra Türkiye’de yaşanan bu gelişmelerden BOP ortaklarının bir dahli var mıdır? Bilmiyoruz ama bu yönde güçlü emareler görülmektedir.

Devlet hepimiz için çok önemli bir tüzel kişiliktir. Ülkede güvenliği ve adaleti devlet sağlar. Ve Türk devletinin sonsuza kadar yaşaması en büyük dilek ve arzumuzdur. Zira devleti olmayan bir millet olmaz. Devleti yıpratmak ya da kötülemek bu ülkede yaşayan insanların yararına değil zararınadır. Lakin iktidarın yanlış eylem ve söylemlerini eleştirmek her vatandaşın hakkıdır. İktidarı eleştirmenin, “devlet düşmanlığı yapma” olarak görüldüğü bir dönemden geçiyoruz.

İktidar ülkeyi iyi yönetemiyor. Böyle olunca da iktidarını devam ettirmek için demokrasi ve hukuk dışı kararları uygulamaktan kaçınmıyor.  Ve kendisine yarar getireceğini düşündüğü her türlü denklemin içerisinde yer almak için çaba gösteriyor.

Ne zaman iktidar gemisi su almaya başlasa bir el devreye girerek geminin yüzmesi ve sağ salim karaya yanaşması için gündemi değiştiriyor. Hepimiz biliyoruz ki, halkın gündemi ne Suriye ne de PKK’nın içinde yer aldığı sözde barış sürecidir. Kürtlerin ne kadar sorunu varsa, Türklerin ve diğer kesimlerin de o kadar sorunu vardır. Bu sorunların çözümü; demokrasi, hukuk ve adil gelir dağılımı ile çözülebilecek sorunlardır.

Ülkede derin bir sefalet ve derin bir yoksulluk yaşanıyor. Derin yoksulluğun ve sefaleti çözmesi gereken ise iktidardır. Ülkenin en önemli sorunu; yoksulluk, yasaklar ve yolsuzluktur. İktidar ve küçük ortağı bu konulara girmek istemiyor. Neden istesin ki? Kalp gözleri açık olsa; emeklinin perişan halini, akşamüzeri pazarda çöpe atılacak meyve ve sebzeleri toplayan teyzeleri, kadına şiddet olaylarını, çocuk ölümlerini, uyuşturucu kullanan gençleri ve feryat eden annelerini, doğamızı ve yeraltı kaynaklarımızı talan eden yerli ve yabancı kapitalistleri, sokak çetelerini ve uyuşturucu baronları ile “kardeş” olan ve “duygusal ilişkilere giren” siyasetçileri, idari ve adli alanda görev alan çapsız bürokratları görecektir.

“Türkiye iyi yönetiliyor” diyenler, dünyanın en bereketli topraklarına sahip bir ülkede gıda enflasyonunun nedenini açıklasın! Hayvancılık ve tarımın içine düştüğü, daha doğrusu düşürüldüğü durumu değerlendirsin! Et ve gıda İthalatı ile üç beş kişinin nasıl zengin edildiğini, et fiyatlarının İngiltere ve Almanya’dan çok daha pahalı olduğunu düşünsün! İçine düştüğümüz faiz sarmalının nasıl vatandaşın sırtına vergi yükü olarak bindirildiğinin cevabını versin! 
İktidar, sığınmacılara gösterdiği ilgiyi kendi yurdunda “parya” haline getirilmiş ve giderek yoksullaşan evlatlarına göstermiş olsaydı, Türk milleti çaresiz ve muhtaç duruma düşürülmezdi. 

“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem”, ne oldu? Ana muhalefet bu sistemi savunmaktan vazgeçti! Demokrasi ve hukuk ile taçlanmış bir başkanlık sistemini savunsalar, o da yok. Ana muhalefet lideri Özgür Özel, gündem belirleyemiyor. Erdoğan’ın belirlediği gündem üzerinden Erdoğan’a laf yetiştirmekle ve “Kırmızı kart” göstermekle uğraşıyor. Böyle olunca da halkın güvenini giderek kaybediyor. 

İYİ Parti ve lideri Müsavat Dervişoğlu’nun son günlerdeki performansını ve tutarlı politikasını ve dik duruşunu takdir etmek lazım. “Yiğidi öldür ama hakkını da ver” derler. Lakin teşkilatlarda sıkıntılar devam ediyor. Sosyal medya siyaseti, sahaya inmeden bir işe yaramaz! Bunun için yapılan anketler beklenilen oranı bir türlü vermiyor. Gizli bir el de İYİ Parti’nin içerisine girerek karışıklık çıkarıyor. 

Umudum ve inancım odur ki, İYİ Parti etrafında bir üçüncü yolun açılması ve merkez siyasetin inşa edilmesi acildir, elzemdir. Bu bakımdan ATA Partisi lideri Namık Kemal Zeybek’in çağrısını önemsiyorum. 

İktidarın ve ortağının en iyi yaptığı iş; ülkenin gerçeklerine değinmek yerine halkın gönül dünyasına ve duygularına değinmektir. Muhalefet beklenen atılımı yapamaz, bilgili becerikli ve donanımlı kadrolar ile birleşemezse Cumhur İttifakı’nın ekmeğine yağ sürülecektir.

Değişim isteyen Türk halkı, bu yükü bir daha kaldıramaz.