Soy, soylu, soyluluk, soysuzluk,
yolluluk, yolsuzluk. Nasıl bayılmam Türkçeme. Derdimi söylesem derin dereye
dolar da , taşar da!..
--Başlangıçta, insanın her şeyi
öğrenebileceğini kuşku ile karşılardım. Evet, insan her şeyi öğrenebilir ama
küçücük bir kusurcuğu var insanoğlunun, UNUTUR.
--"Hafıza-i beşer nisyan ile
malüldür"/insan hafızasının eksikliği unutkanlığıdır. Hafıza-i beşer nisyan
ile malüldür, yani Unutkanlık insan/insanlık halidir!..
--Benden önce de söylenmiş, yazılmış. O
zaman sorun öğrenmek değil, sorun insanoğlunun unutkanlığı.
--Öğrenmenin en önemli aşaması, bilme
aşaması olsa gerek. Çünkü insan öğrendiği, öğretildiği şeyleri bilgi aşamasına
taşırsa yaşamının bir parçası yapar ise unutmaz. İçgüdüsel durumlar dışında. Eh
yani, insanoğlunun o kadarcık da kusurcuğu olsun.
--Bilgi, bilmek ise eğitim ve öğretim
ile olur.
--Bir çoğunuz yatsıya bilirsiniz ama,
günümüzde "cehalet" de eğitim ile olur. Çünkü insanoğlu, genetik
özelliği gereği, bütün canlılar gibi iyiden ve güzelden yana programlanmıştır.
--Cehalet, cehalet eğitimi ise bu
programı yok etmek, alt etmek için gereklidir. Çok şükürler olsun ki, güzel
memleketimde çok mükemmel işleniyor, yapılıyor.
--Amacım polemik ya da birlerine kara
çalmak değil. Zaten onlar o kadar parlaklar ki, benim gibi birinin dediğini kim
duyar ki!..
--Osmanlının son dönemi, Ulusal Kurtuluş
Savaşı süreci, Cumhuriyet ve Devrimlerin ilk süreçlerine bakarsak, dönem dönem
hep birlerinin yıldızlarının parladığını görürüz.
--Bunlara "Şeyh ...., Molla ....,
Fesli ...., Cübbeli ..., .... ...., " say say bitmez. Ama hepsinin
bilinmeyen bir özelliği vardır. Bu toprakların ekmeğini yerler, havayı bu
topraklardan alırlar da, suyu ve feyzi hep başka cenahlardan alırlar ve başka
cenahlara taşırlar.
--Bu işler böyledir, laf lafı açar.
CENAH da ne demek.
--Cenah, bir askeri sözcüktür. Bunun da,
"savaş düzenindeki ordunun (sağ ya da sol) iki yanından her biri" olduğunu
askerde sürgün yemiş birisinden öğrenecek değilsiniz!.
--Bu topraklar, binlerce yıllık gözlü
topraklardır. Verimi de boldur, kıtlığı, kuraklığı da. Yurtseveri, yurdunu
seveni de boldur, az da olsa yeteri kadar etrafı zehirleyecek kadar haini de.
--Günümüze geldiğimiz zaman, dünya
küçülmüş, hatta bir gram bile olmayan bir virüs (COVID-19) dünyadan büyük
olmuştur.
--O yüzden, büyüklüğün ölçüsü, cüsse
değil, yaktığı yerdir.
--Eskiden "Ateş olsan, cürümün
kadar yer yakarsın" derlemiş ve doğru imiş ama, bu gün durum farklı,
bilgi, bilim, teknoloji işin içine girince, "cürüm"ün durumu
değişiyor.
--Bazı konulara girince, "daldan
dala atlarım, osman yandım" türküsü gibi oluyor ama, ben masumum.
--TDK Sözlüğü’ne göre CÜRÜM sözcüğü;
"suç, yanlışlık, kusur, hata" olarak tanımlanır.
--O yüzden "cürüm" deyip
geçmemek gerek. Hele konu Ülke, Yurt, Millet, Toplum gibi konular olunca, hiç
geçmemek gerek.
--Cürüm sözcüğü özellikle bir önceki
neslin sıkça kullandığı bir sözcüktür.Konuşmada, olumsuz, kötü bir durumda bir
şeyleri tanımlamak için kullanılır.
--Bilgi, bilme, deneyim, cehalet derken
gelmiştik "cürüm"e. Haydi anlamını da öğrendik de, kökü, cibilliyeti
ne?
--Türkçe dersine dönecek ama olsun.
"Cibilliyet:Yaratılış/maya". Genellikle birileri için
"cibiliyetsiz" denildiğini duyarız. O da "yaratılışı kötü,
mayası bozuk, sütü bozuk, soysuz." demektir.
--Cürüm sözcüğünün cibilliyeti
Arapçadır. “crm” kökünden gelir. Bize gelirken “curm” olmuş en sonunda da,
"cürüm" olmuş çıkmış.
--Hukukçular kusura bakmasınlar ama, hukuken
"cürüm" ise "suç" da demek olup, kişilerin toplum ve hukuk
kurallarına ters düşecek davranışlarda bulunması durumudur.
--"Cürüm, toplumun ya da kişinin
var olma durumunu ve insanların çıkarlarını tehlikeye sokacak suçlar
demektir."
--Cürüm, kişileri olduğu kadar, kurum ve
kuruluşları da etkileyebilir ve zarar verebileceği alan sanılandan daha geniş
olabilir. Bu ise bir suçtur ama, cürümü yaratanlar görmezlikten gelmezlerse!..
--İnsanlık tarihinin ikinci Milenyumunun
ilk çeyreğine geldiğimiz bu günler, dünya ayrı bir kaynama içinde, bizim gibi
"geri kalmış, geri bıraktılmış" ülkelerin kaynaması, yanması başka
bir biçimde.
--Ateş, kendini yakmak, yanmaya devam
etmek için kendini yakar ama, çevresi ateşin korunu kendileri ısınsın diye tazeleyip
dururlar.
--O yüzden, bizim gibi ülkelerin ateşi,
yangını ve acısı, ellerin elleri bizim koynumuzda olduğu sürece bitmez. Bu
kafayla bitmeyecek.
--Kişiler, toplum ve Milletimiz bu balık
hafızasına sahip olduğu sürece, ne öğrenir isek öğrenelim bunların çok azı
bilgi düzeyine ulaşacak. Hele hele "Ben daha çok cahil ve okumamış,
tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum bu ülkede. Ülkeyi ayakta tutacak
olanlar okumamış hatta ilkokul bile okumamış olanların ferasetidir"
olanları severim diyenleri Profesör, Rektör, Milletvekili, yapmaya devam
ettiğimiz sürece çekilecek çok acılarımız var demektir.
--Bu süreçler tesadüfi değildir.
Yukarıdan bu yana saydıklarıma ve yazdıklarımı bir düşünün. Hepsi "kökü
dışarıda" bir mihrakın tohumunu ektiği, suladığı ve yetiştirdikleridir.
--Ülke kör cehaletin korlarıyla yanıp
kavrulurken çıkarı, kökü dışarıda birlerinin aşını pişiriyor, değirmenlerine de
su taşıyor.
--Demokrasinin, çok partili Meclisin,
Devlet ve Milletin bin bir emek ile kurduğu fabrikaların, okulların suyu mu
çıkmıştı; halkın, milletin dağını, taşını, ormanını, tarlalarını huzur mu
tepmişti de elaleme üç kuruşa peşkeş çekecek duruma gelmiştik.
--Her şey kötüye gidiyor. Acı gün
geçtikçe yayılıyor. Bu gün, sizin kapınızı çalmamış olabilir, ama unutmayın,
"komşuda pişen, size de düşer" bunun da her şey iyi ve güzel
olmayabilir.
--Ben söyleyeyim de, gerisi size kalsın.
Üç kuruşluk çıkar için suskunluğunuz neye yarar bilemem. Ortada böyle olmanız
içinde işleyen bir proje var. Görün artık.
--"Proje" de mi ne? Eeee,
benden bu kadar gerisi de siz kalsın!..
--Bedava peynir, fare kapanında olur!..