--Farkındalık nedir?


--Farkındalık, kişinin çevresinde gelişen olayları bilme, algılama ve fark edebilme, bilincinde olma durumdur.


--İyi de yaşanan dönemde, ülkede olup bitenlerin farkında olan kaç kişi vardır? Kaç kişi ile ortak noktamız vardır?


--Osmanlı İmparatorluğu, sıradan bir Devlet olabilme şartlarını kaybetmiş, işgal edilmiş, Genelkurmay Başkanını bile bir Alman Asker/Komutan yapacak kadar çaresizlik içine düşmüştür.


--Osmanlı'nın sözü edilen bu Genelkurmay Başkanı kimdir?


--ALMAN General ise, Bronsart von Schellendorf. Ahalinin deyimiyle "Bronsart Paşa".


--Neşet Ertaş'ın türküsünde çığırdığı gibi "Dost elinden gel olmazsa varılmaz/Rızasız bahçenin gülü derilmez!..


--Neymiş efendim, "RIZALI/Gönüllü/İstekli" olmadan olmazmış.


--Peki 1914 yılında bu "Alman" amcayı "paşa paşa" o göreve getiren kimdir? Saraya yakın Harbiye Nazırı Enver Paşa.


--Osmanlı'nın şerefli bir Askeri/Komutanı olarak Alman Paşa'nın Genelkurmay Başkanı olmasına karşı çıkıp, isyan eden tek kişi de;

Mustafa Kemal Paşa.


--Osmanlı İmparatorluğu-Devleti Yıkılırken, kurtuluş için Onurlu bir mücadele verenlerin başında Mustafa Kemal ve bir avuç Yurtsever Asker-Sivil Aydın bulunmaktaydı.


--Osmanlı'yı "Duyun-u Umumiye"ye muhtaç eden, Ordusunun başına bile başka bir devletin askerini getirecek kadar çaresizleşenler, işbirlikçi, hain, mandacı olanlar kim?


--Her sorunun yanıtını benden yada başkalarından beklemeyin. Sanırım ilkokul tarih kitabına da bunları yazmışlardır.

--Gelelim son zamanların her derde deva İstanbul'a!..


--İstanbul, dünyanın en eski şehirlerinden birisi olup, mazisinde


--Roma İmparatorluğu'na(330-395), Bizans İmparatorluğu'na(395-1204), Latin İmparatorluğu'na(1204-1261), yeniden Bizans İmparatorluğu'na(1261-1453) ve en sonunda da Osmanlı İmparatorluğu'na(1453-1922) başkentlik yapmıştır.


--Osmanlı Tarihi açısından İstanbul, Hilâfetin Osmanlı İmparatorluğu'na geçtiği 1517'den kaldırıldığı 3 Mart 1924'e kadar İslam dünyasının merkezi ve Hilafetin başkenti olmuştur.


--Gel gör ki, bir taraftan Hilafetin Başkenti iken, diğer yandan da İTİLAF DEVLETLERİ(Birleşik Krallık/İngiltere, Fransa, İtalya ve Yunanistan) tarafından iki aşamada İŞGAL edilmiştir.


--İlki, İtilaf Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan ve Birinci Dünya Savaşını sonlandıran Mondros(30 Ekim 1918) Ateşkes antlaşmasının ardından 13 Kasım 1918'de;


--İkinci işgal ise, 16 Mart 1920'de yapılmıştır.


--Bu süreçte Başta İngiliz Yüksek Komiseri Amiral de Robeck ve diğer yüksek komiserler, İstanbulun yönetiminden sorumluydular.


--Mondros Antlaşmasına göre Boğazlar Türklerden alınıyor, İstanbul'un Osmanlı Devleti’nin başkenti olmasına ve Padişahın da Sarayda yaşamasına sözde saltanatına göz yumuluyordu ama, İstanbul'un önemli ve stratejik noktaları kontrol altına alınmıştı.


--İkinci işgal ile birlikte Devletin her türlü yönetime el konuluyordu.


--9 Eylül'de İzmir'in Kurtuluşundan sonra, Mustafa Kemal Paşa İstanbul'u kurtarmak için Türk birliklerine İngiliz ve Fransız işgalindeki Çanakkale'ye hareket etmeleri emrini verir ve Eylül 1922'ye gelindiğinde de Çanakkale Krizi patlaklar.


--Birleşik Krallık ile Ankara Hükûmeti arasında savaşın eşiğine gelinir, ancak Birleşik Krallık diğer işgal devletlerinin kendi içlerinde yaşadıkları sorunlar sebebi ile, Ankara hükümetine direnemezler ve

İtilaf Devletleri askerlerinin 4 Ekim 1923'te İstanbul'u terk etmelerinin ardından, Başkomutanı Mustafa Kemal olan Şükrü Naili Paşa komutasındaki Ankara Hükümetine bağlı 3. Kolordu birlikleri 6 Ekim 1923'te törenle İstanbul'a girerler ve işgalden kurtarılır.

 

--Bu aralar ağzı olan aklı erer-ermez konuşuyor.


--Haydi "bas bas paraları Leylaya, bi daha mı gelicez dünyaya" diyenlerin devlet, millet, toplum, din, iman umurlarında değil.


--Var ise de, İstanbul, İstanbul Boğazı, Boğaz İstanbul, Tarlaların İmalı Rezidans parseli yapılması, Katar Emiri'nin Annesi, Bilmem ne Arap şeyhinin bilmem neyine uysa da uymasa da ne gerekiyor ise bir şeylerin yapılması.


--İyi de, "damarlarında asil kan" bulunanların bu sessizlik ve umursamazlıkları da neyin nesi?


--Herkes aklını başına alsa iyi olur. Yoksa, kişisel olarak "cürmüm kadar yerim yanar" o kadar.


--Hani Karl Marx'ın dediği gibi bizlerin "zincirlerinden başka kaybedecekleri şeylerimiz yok", Namerte muhtaç değiliz ama Olanların iki kere düşünmelerinde çok yarar vardır.


--Neden mi?


--Toplumsallaşma herkesin, herşeyidir.


--Çünkü, toplumsallaşma, sosyalleşme bir eğitim süreci gerektirir. Bu da, toplumun mevcut değer ve normlarının bireylere öğretilmesi süreci ile olur ve bu süreçte kişiler, toplum içerisinde nasıl davranacağını öğrenir.


--Milletler toplumlardan oluşur. O yüzden toplum çok önemli bir sosyal yapıdır. Bireyin sahip olduğu ya da toplum tarafından verilen rol ve statülerin gerektirdiği davranış biçimlerini bu süreç içerisinde öğrenilir, öğretilir.


--Bireyler, toplumsallaşma süreclerinde toplumunun bir üyesi olmayı, kabul gören davranış şekilleri ile temel toplumsal ve kültürel değerleri öğrenip, içselleştirerek, kendisine uygun değer ve normlar doğrultusunda davranmaya başlar.


--Bu süreçler içerisinde, bireyler toplum ile bütünleşir ve toplumunun bir parçası haline gelir.


--Eğer toplumsal olarak yaratılan ortak değerler, paydalar azalmaya, bozulmaya gider ise, önce toplumlar çoker, yok olur.


--Toplumun bozulması ve yok olmasının ardından da, MİLLET, MİLLETLERİN bozulması ve dağılması kaçınılmaz olur.


--Üç kuruşluk çıkar için geleceğini görmezlikten gelenleri, sizi geçtim; çocuğunuzun çocuğunuzun geleceğini yok etmeyi nasıl göze alanlar var, yemin olsun anlayamıyorum.