İşte yine mevsimler dönüp geldi. 8 Martlara bir kez daha ulaştık şükür.
Her yıl olduğu gibi yine Ulu Önder Mustafa Kemal’in büstlerine çiçekler, çelenkler koyuyoruz. Şiirler okunuyor, heyecanlı konuşmalar yapılıyor, tıpkı geçmiş yıllarda ki gibi.
Ama bütün bunlar neyi değiştiriyor ki, işte yine kadın cinayetleri, yine sokaklarda acımasızca kadın bedenine sayısız hançerler sokularak öksüz kalan sabiler. İşte yine sokaklara kadar akıtılan kadın kanı, anneler yıkılan yuvalar hıçkırıklara boğulan öksüz ve sahipsiz kalan yavrular.
Güya kadına zarar vermesin diye uzaklaştırma alan eşler, ama yetmedi, buna rağmen daha da hınçlanan, kinlenerek eşini çocuklarının gözü önünde hunharca kaliteden iki ayaklı yaratıklar...
Engelli ve tüm bu kirli manzaradan dolayı kederli bir Türk kadını sıfatıyla haykırıyorum. Yetkililere ve etkililere sesleniyorum. Eğer son 3-5 yıl içinde bile bu akıl almaz cinayetlere kurban giden binlerce kadının, annenin canlarına çare olamayacaksak, binlerce ana kuzusu öksüz bırakılacaksa her 8 Mart’larda sokaklarda oluk oluk kalabalıklar şeklinde yürüyerek meydanlara çelenk bırakmanın, açık ve kapalı alanlarda cilalı konuşmalar yaparak, kadınlarımızı koruyormuşuz gibi ümit ve teselli dağıtmanın ne faydası var...
İşin temeline söyle bir baktığımızda kadınlarımızın, koca cinayetlerinden korunmasını sağlayacak olan sistemde görev alanlarımızın da annesi kadın değil midir.... O halde şapkamızı önümüze koyup bir empati kurmak suretiyle meseleye mantıkla bakma şansı kullanılabilirse kadın cinayetleri ivme kaybedebilecektir.
Şayet önümüzdeki yıllarda da esef verici, müessif kadın cinayetleri bu hızda devam edecekse, aynı teranelere takılarak meydanları doldurmamıza, yazık ettiğimiz çiçekleri çelenkler de kurutmaya, hayal kurup salonları doldurmaya gerek var mıdır!
Taliban’ın gasp ettiği Afganistan’da , savaşın sürdüğü Suriye' de bile bu kadar kadının öldürüldüğü olmuş mudur! Hayret içindeyiz, şaşkınız, çok çok ÜZGÜNÜZ....
Mucizeler dünyası
Ayşe DİNDAR