Zaman ne garip bir süreç, su gibi de akıp gittiği gibi, dingili kırılmış kağnı gibi de bir kenara yığılıp kala, kalabiliyor!..

Yıllar öncesi geçti gözlerimin önünden.

Siyaset yepyeni bir kulvara girmiş, bazı partiler ve siyaset 12 Eylül sürecinin cenderesinden partiler kurtulmaya çalışırken, ülke için neler yapılabilir diyen herkes de elinden geleni yapmaya çalışıyordu.

Her ne kadar resmi açılışı 9 Eylül 1922 olsa da, Sivas'ta 4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Anadolu ve Rumeli Müdâfaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleri, farkında olmasalar da ülke kaderini belirleyecek "CHP'nin ilk parti Kurultayını yapıyorlardı.

Ulusal Kurtuluş savaşını yöneten, ülkeyi kurtaran ve TBMM'yi açıp, 29 Eylül 1923'de Cumhuriyeti ilan edip, 7 Ocak 1946'da ilk ciddi muhalefet örgütlenmesine izin verip, DP'nin kurulmasını içine sindirip,14 Mayıs 1950'de yapılan seçimler ile de 27 yıllık iktidarını DP'ye teslim ederek, CHP ülkenin DEMOKRASİYE geçmesi ve Demokratikleşmesi için önemli bir adım atıyordu.

"Netekim Paşa" Evren'in izin verdiği partiler ve siyasetçiler siyasi sürecin içinde, vermedikleri ise "siyasi yasaklı" idiler.

"Mahkemenin Kadıya Mülk olmadığını" bir süre sonra anlaşıldı ve siyasi yasakların TBMM'de kaldırılması için yavaş yavaş süreç işlemeye başladı. İlk olarak 6 Eylülde sandık başına gidildi ve 12 Eylül 1987'de de, yasaklar kaldırıldı.

Dönemin yasaklı siyasi partilerinden CHP 9 Eylül 1992'de yeniden açıldı. Parti için dengeler, siyasi kulisler yeniden gündeme geldi ve Deniz Baykal ile Erol Tuncer'in yarıştığı CHP Genel Başkanlık sürecinde ipi Deniz Baykal göğüslüyordu.

Her ne kadar bürokrasinin içinde olunsa da, Ankara'da bazı şeyler doğal süreçlerinde gelişir. Ispartalı iseniz Süleyman Demirel'in yakın çevresinde olursunuz. O sıralar "solcu" ve Antalyalılar derneği yöneticisi bir "Antalyalı" olarak da, bana tek seçenek CHP ve Deniz Baykal oluyordu

Deniz Baykal bir görüşmede, bürokraside ve siyasi süreçleri gözleyebilen birisi olarak benden, bizim grubun, kendileri için projeler hazırlamamızı istemişti.

ABD'de Bill Clinton 1997'de yeniden Başkan adayı olmuş ve seçim kampanyasını da değişim üzerine kurulmuştu.

"Şimdi seçim zamanı, şimdi Bill'i Seçme zamanı" deniliyordu.

O sıralarda Dünya genel bir ekonomik bunalıma girmiş ve devletler halka para vermenin/dağıtmanın yollarını arıyorlardı.

Bu iki durum bizim için mükemmeldi. Ve biz de cebimizden masraflarını karşıladığımız süreçte CHP'ye internet sitesi harlıyorduk. CHP internet sayfalarının açılış görüntüleri olarak da altı oklu "Şimdi CHP Zamanı" ve "Halkı Ezdirmeyeceğiz, Ülkeyi Soydurmayacağız, Devleti Böldürmeyeceğiz" gibi tasarımlar idi.

Bunların bazılarını daha sonra seçim afişi olarak görecektik!..

Amerikan Devleti yurttaşlarına üç bin Dolar dağıtırken, bir yandan da "biz komünist devlet miyiz" tartışmaları yaşanıyordu.

Bu gün CHP'nin "aile sigortası" olarak ortaya çıkan projenin ilke nüveleri olan "Yurttaşlık/Vatandaşlık Temel Geliri", "Proje 18, Cumhuriyet Projesi" gibi hazırladığımız dosyaları Deniz Baykal'a, ayrılınca da Genel Sekreter Bihlun Tamaylıgil'e teslim ediyorduk.

Zaman öyle hızlı akar ki, hele yönetsel süreçlerde olur iseniz, daha sonra "keşke" diyeceğiniz bir çok şeyi fark etmezsiniz bile.

Deniz Baykal 10 Mayıs 2010'da Başkanlıktan ayrılınca, bir Antalyalı olarak her şeyi yakından izliyor, açıkcası üzülüyordum.

Bu arada Yedinci Ok Düşünce Topluluğu" olarak hazırladığımız projeleri takım lideri olarak arkadaşlarım ile birlikte diğerleri gibi DSP Genel Başkanı olduğu dönemlerde de sayın Zeki Sezer ve üst yönetimine de büromuzda sunuyorduk.

CHP üst yönetiminin de aklına gelirdi ama bir toplantımızda, arkadaşlarım Metin Lütfi Baydar ve Mustafa Yücesan'a, "Genel Sekreter Bihlun Hanım'a gideceğim ve Deniz Bey için üç-beş milletvekili kontenjan verilsin" diye konuşacağımı paylaştım.

Onlar da iyi olur deyince, Bihlun Hanım ile konuştum.

Bir kaç gün sonra Bihlun Hanım beni Genel Merkeze çağırdı ve "Genel Başkan ile konuştum, Deniz Bey için duruma özel dört kontenjan vereceğiz, seni de listesine koyar ise oradan, koymaz ise, 5 sıraya koyacağız" dediler.

Deniz Bey'in TBMM'deki odasına gittiğimde, sekreteryada Prof Meral (.. ) Hanım ve başkaları da bekliyordu.Randevulu gittiğim için içeri girdim ve olanları kendisine aktardım. "ya öyle mi" diye yarı şaka konuşmasından sonra da TBMM'den ayrıldım.

Bugün, o görüşmemde yaptığım bir "nezakete" çok gülüyorum. Deniz Bey için "dört MV" kontenjanı denmişti. Ben de nezaketen sayı söylememiştim. Oysa ne büyük hata ettiğimi sonra anladım.

Ben, Metin ile Tunalı Hilmide iken, Muzaffer Eryılmaz'ın da olduğu sırada büromuzu Bihlun Hanım arıyor ve "Deniz Bey, İbrahim'i listede istememiş",diyor. (Gerisi şimdilik özelde kalsın.)

Çok farklı masallar anlatılsa da, saydığım kişiler hayatta. Ben neden MV olmadığına üzülmüyorum, ben Deniz Beyi düşünüp ilgililer ile onun için konuşurken, genel merkezin olsun demesine karşı, Deniz Beyin beni mv listesinde istememesine gülüyorum

Yıl 2019, bir gün Genel Başkan Yardımcısı Tuncay Özkan'ın sekreteryasından Gülgün Hanım, Tuncay Bey'in beni beklediğini söyleyince ben de Genel Merkeze gidip kendisi ile görüştükten sonra, Genel Başkan Kılıçdaroğlu'na gönderdiler.

Genel Başkan kapıda karşıladı ve kapıdan içeri girerken bana "NE İSTERSİN" dediler. Ben de, partimin iktidar, sizin de Başkan olmanızı isterim. Ben proje hazırlamaya devam ederim, dedim.

Yerel yönetim seçimleri öncesi Afyon toplantısı için Genel Başkana sunulmak üzere hazırladığımız dosyaları Tuncay Özkan'a sunduk. Sonra gördük ki, ayrıntılı hazırladığımız seçim süreci önerileri, seçim kampanyasında kullanılıyordu.

Seçimler bitmiş, özellikle büyük illerde büyük başarı elde edilmişti. Bu kez de Genel Başkan, bizim takımdan, yerel yönetimler Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun aracılığı ile YEREL YÖNETİMLER MALİ ANALİZİNİ" yapmamızı istemişti.

Önceki dönem İzmir Belediyesi Genel Sekreteri Ersu Hızır başkanlığında belediyelerden gelen bilgilerin mali analizlerini yapıp, kocaman bir dosya olarak Seyit Torun'a sunduk.

Bu süreçten sonra Sayın Genel Başkan, bizim "Strateji ve Planlama Grubu" grubumuzu, Tuncay Özkan aracılığı ile önce Bülent Ecevit Vakfında istihdam etmek istedi, ancak Rahşan Hanım "olmaz" dedi. Sonra bir başka vakıf ve Parti'nin Eğitim ve Bilim Kurulu Bünyesinde olmamızı istedi ama, hayata geçmedi.

Daha sonra, İzmir'de tüm CHP'li belediye başkanlarının katıldığı toplantı için hazırladığımız bilgi notu ve raporları sayın genel Başkan sunduk.

Sayın Genel Başkan da, bizim takımdan, İttifak ilkeleri çevresinde, İyi Partinin Kemer'de yaptığı yerel yönetimler çalıştayında sunum yapmamızı istediler ve biz de arkadaşlarımız ile sunumlarımız yaptık ve raporlarımızı kendilerine sunduk.

Ve yıl, 2022. Özverili bir partili olarak daha da ne yapılabilir bilemem ama, projeleri, raporları ciddiye alınıp, kendilerini ilgili yöneticilerce görmezlikten gelinen, siz olsanız ne yapardınız?

Neden iki yakamız bir araya gelmez, hiç düşündünüz mü?

Bence artık "mala davara zararı yok" da!.. Siz düşünün!..