Akdeniz Gerçek Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Songül Başkaya ile yapılan söyleşide Başaran, 14 Mayıs seçimlerini, gençleri, kadınları, emekçileri ve Türkiye gündemini değerlendirdi. Türkiye’yi 14 Mayıs’ta kritik bir sürecin beklediğini vurgulan Yunus Başaran “Oylar TİP’e, halk Meclis’e” diyerek seçmene seslendi.

DSC_1049

Türkiye İşçi Partisi birinci sıra milletvekili adayısınız. Türkiye’de adınızı Barış Atay’ın birinci sırayı size bırakmasıyla, feragat etmesiyle duyurdunuz. Süreci bize biraz anlatabilir misiniz?

Bu soru son günlerde çok soruldu. Hatta yazılımlar yapılmış ‘Kim bu Yunus Başaran?’ diye. Kaybedenler Kulübü repliğinden yola çıkarak. Tabi insanlar Barış Atay’ın üzerinde olabilecek ismi merak ediyorlar. Bu bir gösterge. Can Atalay’ı biliyorsunuz Gezi tutsağı. İçeride olduğu için birinci sırayı Hatay’da Barış Atay, Can Atalay’a bıraktı. Antalya konusu açılınca da birinci sıra adayı olmak istemedi. Bunun sebebi dışarıdan birisinin doğrudan birinci sıraya, hele ki Antalya gibi tırnak içinde söylüyorum “ithal adayların sürekli dayatıldığı bir kentte” burada emek veren birisinin olması gerektiğinin doğru olduğunu söyledi. Parti de bu kararı buna göre almış oldu. Böylece adaylık süreci başlamış oldu.

-Aslında bir strateji de var.

Tabi ki… TİP klasik siyaset kalıplarını da yıkmaya çalışan bir parti. Birkaç ünlü olan arkadaşımız aday olunca ‘TİP ünlüler partisi’ oldu diye konuşuluyor. Ünlü olmayan biri aday olunca ‘Bu kim’ diye söyleniyor. Ünlü olan arkadaşlarımız mücadelenin içerisinden gelen isimler. Örneğin; Mısra Öz. 6-7 yıldır adalet mücadelesi veren bir isim. İrfan Değirmenci, Ana Akım medyadayken açık muhalif kimliği nedeniyle kovulan biri. Yine bir medya kuruluşunda ana haber sunuculuğunu bırakıp aslında bir şeylerden feragat ederek gelen bir isim. Ya da Mehmet Aslantuğ aynı şekilde. Bizim yapmak istediğimiz şey, Türkiye’deki hakim siyaset algısını değiştirmek. Sadece parası ve çevresi olanlar değil. Gerçekten bizden insanların burada olmasını istiyoruz.

-Peki sizi biraz tanıyalım? Yunus Başaran kimdir? Asıl mesleğiniz nedir?

Ben 38 yaşındayım. Antalyalıyım. Orta öğretim ve liseyi Antalya’da okudum. Daha sonra  Ankara Üniversitesi Tarih Coğrafya Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdim. 16 Yaşından beri turizmin değişik alanlarında çalıştım. Otellerin her departmanında görev aldım. Pandemi ile birlikte turizm sektörüne ara vermek zorunda kaldım.

-Ne kadar süredir siyasetin içerisindesiniz?  Neden Türkiye İşçi Partisi’nde siyaset yapıyorsunuz?

Türkiye İşçi Partisi’nin kurucu üyesiyim. Kurulduğundan beri Antalya’da TİP İl Başkanlığı’nı yapıyordum. Son yaptığımız kongrede de partinin Parti Meclisi’ne ve sonra da Merkez Yönetme Kurulu’na seçildim. Aynı zamanda TİP, Parti İçi Eğitiminden Sorumlu Merkez Yürütme Kurulu Üyesiyim. Siyasete başladığım tarihte çok eski. Aslında biz buna siyaset demeyelim. Mücadeleye başladığım diyelim.

Adaylık sürecime gelince ise parti kültüründe görev istenmez, verilir. Ben gidip partiye ben aday olayım diye paylaşmadım. Ama tabi bu da yapılabilir. İnsanlar gelip adaylık başvurusu yapabilir. Ama bizde genel anlamda partinin kadroları ve yöneticileri böyle yapmazlar. Parti  ortak bir karar verir. İl ilçe yönetimi paylaşır ve üyelerinden de onay alır.

-Antalya’da halkın vekillerini seçiyoruz diye oylamalar yaptınız. Orada nasıl oluyor peki? İnsanlar ‘ben adayım’ deyip oylanıyor mu? Yoksa halk kimi vekil olarak istiyor diyerek mi oyluyorsunuz?

‘Halk vekillerini istiyor’ dememiz bir çağrıydı. Aday adaylığı başvuru çağrısıydı. TİP gibi yeni partilerde çok sağlıklı bir yöntem değil. Neden değil? Bizim 17 tane adayımız var. 10 tanesi kadın. Türkiye’deki adaylarımızın da yüzde 40’ı kadın zaten. Bu sayıyı da arttırmayı hedefliyoruz. Yüzde 50 yapacağız. Hedefimiz bu yönde. Aday belirleme sürecinde bizler illa partiden gelsin, tamamen parti örgütünden olsun diye düşünmedik. Halk, kadın, çevre, emek mücadelesini öne çıkarmak istedik. Bizim listemizde olan insanlar halktan, halka temas eden insanlar. Gerçekten ülkenin ve Antalya’nın sorunlarını bilen insanlar. Belki isimsiz gibi gözükebilirler ama zaten halkımız ve toplumuz da isimsizlerden oluşuyor. Neticede onların sayısını arttırmaya çalışıyoruz.

-Sizce Antalya’nın en büyük sorunu nedir?

En büyük sorunu konut sorunudur. Barınma sorunu var. Artan fahiş kiralarla birlikte bırakın asgari ücretleri artık memurlar için Antalya sürgün yeri haline geldi. Herkes kaçmaya ve tayinini istemeye başladı. Küçük ilçelerde ev bulmak imkansız. Kaş’ta doktor kalmamış vaziyette. Onun dışında turizmin temel sorunu ağırlıklı olarak 6 ay çalışılıp 6 ay boşta geçirilen bir dönem. Bu 6 ayda askı diye bir uygulama var. Siz bu 6 ay içerisinde askıya çıkınca maaş alamıyorsunuz, başka bir yerde çalışamıyorsunuz ve işsizlik maaşı da alamıyorsunuz. O işten çıktığınız takdirde de tazminat haklarınızı kaybediyorsunuz. Böyle bir sistem var. Bunların değişmesi şart. Aynı zamanda turizm sektöründe 1 milyon sadece resmi kayıtlı SGK çalışanı var. Kayıt dışını saymıyorum. Bu çok büyük bir alan. Modern köleliğin en yoğun yaşandığı bir alan. Turizm sektöründe çalışan birisi günde en az 12 saat ve ağır koşullarda çalışır. Sıcağın altında çalışır ve sendikal hakkı yoktur. Yani bir nevi yer altındaki madencilere gün ışığını görmeyen derler ya, turizm çalışanları da gündüzün sıcağında kavrulanlar olarak görebiliriz.

-İmar rantına ilişkin ne düşünüyorsunuz?

Antalya dağları, ormanları, sahilleri talan altında olan bir kent. Yağmaya doyulmayan bir kent. Mustafa Kemal’in dediği gibi “Antalya şüphesiz Dünya’nın en güzel şehridir”. keşke şimdi de o görmese bu hallerini. Antalya sadece Türkiye’nin değil, Dünya’nın doğal güzelliklerinin yanı sıra en verimli tarım arazilerine sahip. Örneğin; Kumluca 12 ay mahsul veren bir bölge ve en kaliteli ürünlerin yetiştiği yer. Ama orada bile talan ve rant hırsı yüzünden tarım arazilerinin üzerine konutlar yapılıyor. En son geçtiğimiz yıl bir sel yaşandı. Nedeni ise yerleşime açılmış olması. Talan meselesi aslında şu; Sermayenin kar hırsını durduramadığımız sürece kapitalizm gölgesini kesemediği ağacı satar. Bu iş böyle. Türkiye’nin temel sorunu bu.

-Öğrencilerin barınma ve yurt sorunları artmış durumda. Özellikle gençler tarikat yurtlarında kalmak zorunda bırakılıyor. Özel yurtlardaki cinayet ve KYK yurtlarında yaşanan şüpheli ölümler nedeniyle de tedirginler. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Paranız yoksa iyi bir eğitim alamıyorsunuz. Paranız yoksa sağlık hizmeti alamıyorsunuz. Paranız yoksa güvenceli bir konutta yaşayamıyorsunuz. Artık bizler çocuklarımızı imam hatiplere göndermemek için kredi çekip özel okullarda okutuyoruz. İş bu raddeye gelmiş. Antalya’da yüzlerce öğrenci üniversiteyi kazanmasına rağmen kayıt yaptıramadı. Sonra da diyoruz ki; Gençlerimizin hepsi yurt dışına gitmek, kaçmak istiyor. Onlara bir dünya bırakamadık. Gençlerimiz hayal kuramaz oldu. Çalışmak için yaşar hale geldik. Yaşamak için çalışıyoruz. Robotlar insanların yerine alacak  diyorlar maalesef ona gerek kalmadı. İşçiler ve çalışanlar robot oldu. İnsan sosyal bir varlık. Ama sosyal varlık koşulları tamamen ortadan kalktı. Sinemaya, konsere, tiyatroya gitmek lüks oldu. Hal böyle olunca buradan değişim ve gelişim bekleyemeyiz. Antalya’da gençlerin en büyük sorunu da yurtlar. Gençlerimiz yurtlarda kalamıyor. Yurtlar tarikatların ve cemaatlerin elinde. Çok az sayıda KYK yurdu var. Biliyorsunuz ALİMDER’de bir çocuk kafası kesilerek vahşice öldürüldü. Üstü kapatıldı. Enes Kara meselesi de aynı şekilde bir cinayettir. İntihara sürüklenmiştir.

-Üniversitedeki öğrenci ölüm haberlerini gazete olarak ilk biz girdik. İntihara sürüklenen olaylar ve şüpheli ölüm olarak verdik. Ama maalesef siyasi aktörler de gereğini yapamadı.

Süreçte en çok sesi biz çıkardık. Muhafazakâr kısmı ürkütmeyelim meselesinden siyasetin Türkiye’de vazgeçmesi gerekiyor.

-14 Mayıs’ta Türkiye’yi neler bekliyor? Bize Türkiye’nin fotoğrafını çekebilir misiniz?

14 Mayıs’ta ilk turda bu işin bitmesini bekliyoruz. Tayyip Erdoğan’a ‘güle güle’ diyeceğiz. Tabi ki tek işimiz bu değil. O işin bir boyutu. Meclis’te güçlü, emekten, gençlerden ve kadınlardan oluşan bir meclisin olmasını önemli buluyoruz. TİP gerçekçi bir parti. Biz hiçbir zaman iktidara geleceğiz demedik. Kendimizin inanmadığı hedefleri topluma da söylemedik. Biz diyoruz ki; Toplumun ana muhalefeti olacağız. Halkın kırmızı çizgileri olacağız. Meclis’te güçlü bir TİP olursa bir daha hiç kimse İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmaya cesaret edemeyecek. Meclis’te güçlü bir Türkiye İşçi Partisi olursa bir daha Antalya’nın kıyılarını, derelerini, ormanlarını kimse yağmalama cesaretini gösteremeyecek. Phaselis’ten tutun, Manavgat Kırkkavak’ta yapılması istenen maden ocağına kadar. Onun için hedefimiz çalışanların, emekçilerin kadınların kırmızı çizgisi olmak. Türkiye’nin kırmızı çizgisi olacağız. O kırmızı çizgiyi de geçirmeyeceğiz. Hesaplaşacağız. Eğer biz hesaplaşmazsak bir AKP benzeri türevleri karşılaşırız. Türkiye’nin tarihine baktığımız zaman zincirleme olduğunu görürsünüz. Menderes, Demirel, Özal, Mesut Yılmaz, Tansu Çiller ve Tayyip Erdoğan. Aslında hepsi birer zincirin halkaları. Bunun tek bir nedeni var. Bizler bunlarla hesaplaşamadık. O hesaplaşma iradesini göstermiyoruz. Bu açıdan önümüzdeki yeni dönem çok kritik. Gençliğimizin yarınlarını kurtaralım.

-Peki son söz olarak Antalya seçmenine ne söylemek istersiniz?

Antalya seçmenine söyleyeceğim tek şey. Oylar TİP’e, halk Meclis’e.