Evet, aynen
böyle…
Bu söz, Sayın Deniz Baykal'ın dudaklarından
dökülmüştü.
2004 yerel
seçimleri sonrası, CHP'nin kazandığı belediyeleri kutlamak için düzenlenen
programın bir bölümünü uyguluyoruz. Bu kez Muğla'dayız. Bodrum, Milas, Muğla
Merkez ve beldeler derken, gecenin ilerlemiş saatlerinde Parti otobüsü ile
Marmaris'e doğru yol almaktayız.
Deniz Bey,
otobüsün önündeki yerinde oturuyor. Kendisiyle özel konuşmak isteyenlerle
görüşmüş, günün değerlendirilmesi yapılmış. Daha sonra, oradan buradan
konuşulmaya başlanmışken söz bir ara, Sayın Demirel'in geçmişteki bir Muğla
ziyaretinden akılda kalan ilginç diyaloglara geldi dayandı.
İşte o anda,
Sayın Demirel'in geçmişte benimle yapmış olduğu bir telefon konuşmasını, Deniz
Bey'le paylaşma zorunluğunu hissettim. Aslında bu, oldukça gecikmiş bir
bilgilendirmeydi. Bunun temel nedeni ise, yanlış anlaşılma olasılığının, o
zamana kadar, kendi iç dünyamda ağır basmasıydı.
Konu şuydu:
2002 Genel
Seçimlerinin hemen ertesi, Ankara'da evimizin bahçesinde kimi dostlarla,
birlikte milletvekili seçilmemizi kutluyoruz. Meclis henüz açılmamıştı.
Evdeki
yardımcımız, heyecanla koşarak yanıma geldi ve Cumhurbaşkanı'nın telefonda
benimle konuşmak istediğini söyledi. Şaşırmıştım. O zamanki Cumhurbaşkanımız
Sayın Ahmet N. Sezer'i tanıyordum, ancak beni evimden telefonla arayacak kadar
bir hukukumuz oluşmamıştı. Derhal eve girip telefonu aldım, karşımdaki özel
kalem görevlisi; "Cumhurbaşkanımız Sayın Demirel'i bağlıyorum", demez
mi?
Sn. Demirel
ile 1987-1991 yıllarını kapsayan 18. Dönem Millet Meclisinde birlikte
bulunmuştuk. O, Doğru Yol Partisi Genel Başkanı idi, ben ise SHP Tekirdağ
Milletvekili. Aramızda oldukça anlamlı ve ciddi bir dostluk oluşmuştu.
Sayın
Demirel hemen söze girdi. Kendine özgü üslubu ile milletvekili seçilmemi
kutluyordu. Beni sürekli izlediğini, bu kez ön seçimin çok zorlu geçtiğini,
ancak seçimde müthiş bir çalışma yaptığımızı, önümüzdeki parlamento döneminde
Türkiye'nin önemli sorunlarla karşılaşacağını ve bizi büyük sorumlulukların
beklediğini vb. anlatıyordu. Ben de ilgisine teşekkür etmeye ve kendisiyle
konuşmaktan duyduğum kıvanç ve mutluluğu dile getirmeye çalışıyordum.
Konuşmanın
biteceğini sandığım bir anda Sn. Demirel, şöyle bir diyalog başlattı:
"Sn.
Tütüncü, yanlış anlaşılmayacağımı umarak size bir şey söylemek istiyorum."
"Rica
ederim Sn. Cumhurbaşkanım. Buyurun dinliyorum."
"Deniz
Baykal'a sahip çıkınız!"
Şaşırmıştım.
"Sn.
Cumhurbaşkanım, ben zaten Deniz Bey'le siyaset yapıyorum. Hiç ayrılığımız
olmadı ki."
"Biliyorum,
biliyorum. Bakınız aziz kardeşim! Önümüzdeki yıllarda Türkiye'nin önüne çok
daha büyük sorunlar çıkartılacak. Deniz Bey'in Cumhuriyet Halk Partisi'nin
başında olması, Türkiye'nin geleceği açısından da zaruridir. Çünkü bir tek O
kaldı!"
Konuşmamı
sadece Deniz Bey değil, otobüste bize yakın oturan arkadaşlar da sanırım
dikkatle dinliyorlardı. Devam edecektim, ancak Deniz Bey konuşmamı kesti ve
şöyle sordu:
"Enis!
Ne dedi ne dedi?"
"Bir
tek O kaldı, dedi."
Deniz
Baykal: Vay bee...!