Bazı konular vardır ki, öyle köşeli,
öyle oynak nerede neyi nasıl tutacağınızı bilemezsiniz. Bir oyana bir bu yana
savrulur durusunuz. İşte sevmek konusu da bunlardan birisi olsa gerek.
--Hekim, Psikoloğ ya da yeni moda NLP
uzmanı mıyım ne gezer. Bu aralar "Boş gezenlerin boş kalfasıyım".
Hani derler ya, "ne iş olsa yaparım abi".
--Şimdi "sevmek" üzerine iki
kelam edeceğim ama, istediğinizi duymayabilrsiniz. Çünkü ben de okuduklarımı,
gözlemlerimi yada buradan görünenleri yazacağım bu yaz sıcağında, gölgede.
--Peki insan olarak ilk sevmeyi ne zaman
hissederiz. Ana karnında mı yoksa doğduktan sonra mı başlar bilemem ama, bu tür
sevmeler içgüdüsel sevgilerdir. Gerekçeleri vardır.
--O yüzden bu bölümü "es
geçeyim" de, bizim kendimizin yarattığı "sevme-sevgilere"
geleyim. Sevme zamanıymış gibi.
--Kişinin cinsiyeti, genetiği, doğduğu
yer, coğrafi bölgesi bu işi etkiliyor da, ben bilimsel bir yazı yazmadığıma
göre, bilgi, gözlem ve deneyimleri döktüreyim buraya.
--Eskiden köy, kasaba, şehir farketmeden
bütün çocuklar sokaklarda oynayarak sever, kavga ederek büyürdü. Şimdi ise,
evlerin odaları, balkonlar, site içinde ise ev, site bahçeleri değil ise
ailelerin götürecekleri yada izin verecekleri park ve bahçelerde büyüyorlar.
Tabi Koronavirüs pandemisi izin verirse okullarda da.
--Her ne kadar gıdalar, ilaçlar ve çevre
koşulları bir şekilde etkilese de, ortalama ilk okul öncesi sosyal çevresi
uygun olanlarda başlamak kaydıyla, ilk okulda karşı cinsler ile doğrudan
ilişkiler ile bir duygusallık başlıyor.
--Her yörenin ve yaşam koşullarının
eğittiği, öğrettikleri ile bir noktaya geliniyor ama, en son okunan okul ilk,
orta, lise ya da üniversiteye kadar olan karşılıklı duygusal sevmelerin çok da
hesabı kitabı olmuyor. "Gönül kimi severse, güzel o oluyor!.."
--Bu trenler kaçmış, sosyal çevre, bir
takım olanaksızlar karşı cinslerin biri birleri ile doğrudan ilişkilerine,
diyaloglarına izin vermemişse; iş, şansa,konu komşunun maharetine kalıyor.
--Aslında sevgi, insanın en güzel duygu
hali. Yaşamını renklendiriyor, anlam katıyor, umut veriyor, heveslendiriyor.
--Gel gelelim, "davul bile dengi
dengine diye çalar" sözü yok mu. Doğru mu, yanlış mı? Valla doğru ama,
göçler bazen de yolda da düzelir. Dolayısı ise, davul yine de "dengi
dengine" diye çalar.
--Ama bir de, "..mış gibi"
tanıdıklarımız yok mu. Al işte başına püsküllü bela. Hani eski "Türk
Filmleri" vardı ya, gün içinde herkes zengini, herkes en güzeli oynayıp,
akşam olunca kendilerine, kaderlerine döndükleri, işte öyle öyküler de yok
değil ortalıkta.
--Keşke herkes kendi olsa. Olduğu gibi
görünse, göründüğü olsa. Ama herkes doğru dese de, yaşam bunu doğrulamıyor.
Çoğu kişi oynuyor, oynamak zorunda kalıyor. Nedense.
--Özellikle Üniversitelerde davul dengi
dengine diyeceğim ama, artık onların "dengi" de değişti. Sosyal bir
Devletin eğitim kurumu değil, artık babanın parası var ise, eğitildiğin
kurumlar oldu çıktı. Dolayısı ise,oralarda da yapay ortamlar ve yapay ilişkiler
doğmaya başladı, başta rüya gibi başlayan sevgiler, kabusa dönüyor.
--Maalesef konu yine siyasete,
ideolojiye geldi dayandı. Her ne kadar son zamanlarda herkes yaşanan ekonomik
kriz, Koronavirüs Pandemisi ile herkes "Hanya'yı, Konya'yı görse" de,
sosyal adaleti, insanı önceleyen ekonomik ve siyasal yönetim sistemli devletlerde,
daha açık ifade ile sosyal devleti önceleyen (Almanya, Fransa ve Danimarka gibi
Baltık devletleri) devletler ile Küba gibi sosyalist ülkelerde insanlar, sosyal
ve ekonomik koşulların zorlamadığı ülkelerde, sevgi de daha insani, daha
kişisel ve yaşanılır oldu.
--Maalesef, ekonomik sistemi feodal ve
kapitalist ülkelerde her şey gibi sevgide biraz maddidir. Sevgi de o kalanın
içine sığdırılır.
--Kişinin kendisi önemli değildir,
taşıdığı ünvan, san, makam, aile gibi değerler daha ön plandadır. Hani yolda
giderken bazen karşılaşırsınız, dengi dengine olmamış kadınlar ve erkeklerinki
gibi.
--Konu yine kişiye, eğitim ve kültüre
gelip dayanıyor.
--Özellikle akşam, gece oturma ve
eğlence mekanları neden tekli ya da gurup olsa da mutsuz, yüzleri
"mutluluk maskeli" insanlar ile doludur, düşündünüz mü? İşte, gönlüne
göre birini bulmamanın hüznüdür bu. Gizlenen mutsuzluğudur.
--Sevgi o kadar sıradanlaştırıldı ki,
yolda "akım, canısı, can, ......" laflarından
"böööğğğğüüüü" geldi. Ya insan gibi olmak, insan gibi sevmek çok mu
zor. Kendin olmak çok mu zor.
--Tabi severken, gönül, kalp olduğu
kadar akıl ve mantığımızla da olmamız, sevmemiz gerek. Koca koca insanlar
tanırım, mevki, makam sahibi olmuş, elamının, tanıdığının komşusunun tavsiyesi
ile "izdivaç yapan" ve mutlu olmayı bekleyen. Sonuç hüsran!..
--Çünkü, biz giysi satın almıyoruz,
gönlümüzün, yüreğimizin yarısını buluyoruz ve yerine koyuyoruz. Öyle fazlasını
kesip, az ise dolgu yapıp, yamalayarak olmaz bu işler.
--Yine bir yaz mevsimi bitecek. Yine
COVID-19'lu eve kapanan günlere döneceğiz. illa birini kalbimize, yatağımıza
almak için sevmek zorunda değiliz. Değilsiniz.
--O yüzden, harcayamayacağınız, bir
köşede dursun deyemiyeceğiniz ilişki ve diyaloglara ihtiyaç var artık.
--Kapısını çalsanız da, çalamasanız da,
yinede bir selam diyeceğiniz bir şeylere, birilerine gereksinimi vardır
insanların.
--Genç, yaşlı ya da ne ise. Sizin, sizi
seven anlayan ve sizin gibi düşünenlere ihtiyacınızın olduğu ne zaman
anlayacaksınız?
--Aman bu yazdıklarımı, "yaz aşklarına, yaz aşıklarına" söylemeyin!