Önceleri pek kızıyordum şu Kapitalizme ama, şimdilerde baya sempatik, birçoklarından da baya akıllı gelmeye başladı. Hele hele neyi, nasıl ve kimler ile yapacağını planlaması, ürettiğini daha iyisi yokmuş gibi pazarlayıp, satmasına bayılıyorum. İnanılmaz.
Oysa sol ve sosyalizm, hak, hukuk ve halktan yana tavır, düşünce ve ideolojileri ile birlikte, insanların, ülke bağlamında da yurttaşların refah içinde ve güvende yaşamaları için düşünür, üretir, planlar ve sunar.
Her iki yapı da gerek Kapitalizm, gerekse de sosyalizm ideolojilerini açık açık ortaya koyar ve gerekçeleri ile savunur. Her iki tarafın da kendilerine göre haklı ve kabul edilebilir yönleri vardır.
Özellikle 20. yüzyılın sonlarında kapitalizm tüm dünyada ekonomik sistemin tamamına hakim olmadıysa da düşünce sistemine hakim olmuştur. Son zamanlarda sol, sosyalist düşünce ve felsefi yaklaşımlarda sık sık oportünist yaklaşımlardan söz edilir oldu. Bu durum, bizde ne oluyor sorusunu sormamıza neden olmaktadır.
Bu yüzden "oportünizm"i, güç durumlar karşısında, davranışlarını ahlak ilkelerine ya da düzenli bir düşünceye göre değil, kişisel çıkarlarına uygun düşecek biçimde ayarlama ve tutum alma olarak tanımlayabiliriz.
Kapitalist sistem ve ilişkileri emek sermaye çelişkisinde doğal olarak sermayeyi korur kollarken, maalesef emek ve emekçiden yana tavır anlamına gele sol, sosyal demokrasi ve sosyalizm, kapitalist-liberal sistemlerin etkisi özellikle siyasi partiler ve yöneticileri nezdinde daha oportünist tercihlerini kullanmaktadır.
O yüzden de ülkemiz gibi ülkelerde genel tanım ile sağ ve sol partiler arasında söylemde olmasa da, eylem de pek bir fark olmamaktadır.
Buna sebep olanlar ile ilgili fıkra gibi iki öykü/olay anlatayım.
İlki, "Doktor Kıyamet" olarak bilinen Amerikalı Borsa analisti Marc Faber ile ilgili NTV'nin, 07.04.2021-12.02'deki haberi:
“Faber, Batı ekonomilerinde hükümetlerin salgın konusunda üretimi durduran tedbirleri nedeniyle işletmelerin yüzde 30'unun bir daha açılmayacağını;
Yabancı yatırımcılar için Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde yatırım fırsatları bulunduğunu, "Türk varlıkları, değerinin altında. Türkiye (yatırımlar için) görece cazip. Türkiye'de hisse senedi almayı düşünüyordum. Almadım ve piyasada düşüş yaşandı.
Fakat şimdi bazı hisse senetlerine yatırım yapmayı düşünüyorum" şeklinde ki haberinin ne anlama geleceğini herkes anlar:
Marc Faber'in düşüncesini anlamak için, Amerikan Halkına nasıl doğru yatırım yapacağı konusunda önerileri geldi aklıma:
"Sevgili Amerikalı vatandaşlarım;
Amerikan Hükümeti ekonomiyi canlandırmak için her bir Amerikan vatandaşına 600 $ dağıtmayı karara bağlamış.
Eğer bu parayı Wal-Mart'da (dünya çapında şubeleri olan Amerikan perakende satış mağazaları) harcarsak, para Çin'e gidecek
Eğer benzin alırsak, para Araplara gidecek...
Eğer bilgisayar alırsak, para Hindistan'a gidecek.
Eğer sebze meyve alırsak, Meksika'ya gidecek.
Eğer bir araba alırsak, para Almanya'ya gidecek.
Ve Amerikan ekonomisine yarar sağlamayacak.
Bu 600$, Amerikan ekonomisi içinde tutmanın tek yolu parayı bira ve fahişelere harcamaktır. Sadece bu iki sektörde ulusal üretim yapabilmekteyiz." diyor.
Ben, ŞİMDİLİK İZLİYORUM ama bir İtalyan Ekonomist de bu açık bilgiye, aynı yöntemlerle şöyle bir yanıt veriyor:
"Sevgili Marc;
Üzülerek bildiriyorum ki Budweiser bira fabrikasını da bir Brezilya şirketi satın aldı. Böylece elinizde yalnızca orospular kalmış oluyor. Eğer bu orospular da kazandıkları parayı çocuklarına gönderiyorlarsa, bu para doğrudan, Roma'daki İtalyan Millet Meclisine gelir.
Çünkü dünyada en çok orospu çocuğu olan yer burasıdır" der.
Ben de Değerli İtalyan Ekonomiste, şu yanıtı veriyorum:
Değerli İtalyan Ekonomist, yanılıyorsunuz.
Salgın büyümüş, yayılmış…
Evlerde, sokaklarda sanalda her yerde çiçek açmış.
Toprak mümbit de, su yetmiyor!..