Danışmanlığını yaptığım İspanyol Şirketinin Komünist Parti Üyesi bir yetkilisi ile yemekte sohbet ediyoruz. O yıllar AKP'nin 8-10 yıllık İktidarı en güçlü dönemleri olarak sürüyor.

--Diyanet’ten, iş insanı, esnaf sanatkar odalarına, üniversitelerden sıradan yurttaşa kadar herkes iktidarı çılgınca destekliyor. İktidarlarına yakın toplum kesimleri dışındakiler dışlanmakta, Cumhuriyet ile birlikte oluşan "Milli Burjuvazi" tasfiye edilip yerine yepyeni bir İslamcı burjuvazi şekillendirilmeye çalışılmaktadır.

--Sıradan bir iş yemeği birden siyasi bir sohbete dönmüş ve bende yurtsever olarak ülkemiz için kaygılarımı paylaşmıştım.

--Yabancı sermaye, yatırımcı öyle pat diye elini sallaya sallaya gelmez bir ülkeye. Araştırır, soruşturur ve sonra da güvenli ise gelir yatırım yapar, alır-satar, kalır.

--Bu İspanyol grup da Turgut Özal dönemi gelmişler ve oldukça da yaygın bir çok iş sahasında yatırım yapmışlar. Bu yüzden de ekonomiden siyasete, eğitimden sosyal yaşama kadar en ince ayrıntılara kadar Türkiye hakkında bilgileri var.

--Ülkenin geleceği ile ilgili olarak bizim biraz karamsar olduğumuzu görünce bize, "Size İspanya'nın tarihinden bir süreci anlatayım" dedi ve General Franko dönemine daldı.

--General Franco deyince birden gözlerimin önünden:

--EL CAUDİLLO (Önder) lakaplı Francisco Franco Bahamonde, Faşist Generel Franco (4 Aralık 1892- 20 Kasım 1975) İSPANYOL Demokratik Cumhuriyeti'nin yıkılmasıyla sonuçlanan İspanya İç Savaşı'nda (1936-1939) milliyetçi/faşist güçlere liderlik eden ve iç savaşı Mussolini ve Hitler’in destekleri ile kazanan, İspanya'yı 36 yıl boyunca faşizm ile yöneten DİKTATÖR.

--Bir proje gibi yetiştirilen, Asker yapılan, 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı'nın yaşadığı yılarda General olan;

--Ekonomik düzen ve sistemin İspanya'nın sömürgeci politikalarına uygun düşmeyen bir süreç. Almanya'da HİTLER, İtalya'da MUSSOLİNİ Faşist Diktatörlükleri sayesinde iktidardalar.

--Zavallı Türkiye Cumhuriyeti de o yıllar Atatürk ve yoldaşları ile çağdaş bir demokrasi, ekonomik sistem ve kamu yönetimi kurmak için çabalıyor.

--Faşist Hitler ve Mussolini'nin destekleri ile İspanyol İç Savaşı’nı kazanan General Franco, ilk iş olarak İspanyol Katolik Kilisesi ile anlaşma yolunu bulur, kilise ne isterse verir ve iktidarı paylaşırlar.

--O kadar ki kilise hali vakti yerinde soylu ailelerin erkek çocuklarından birini alır ve papaz olarak yetiştirir. Son derce sıradan bir olaymış gibi görünen bu olay sayesinde kilise bu çocuklara kalan mirası da üstüne alır ve çok büyük bir servete ve ekonomik güce kavuşur.

--Halk, hem iktidarın faşist yönetiminden hem de kilisenin tahakkümünden bıkmıştır ama ses çıkartamaz. Ve o yıllar İspanya halkının neredeyse tamamı Katolik Kilisesi’ne bağlıdır.

--1929 Ekonomik Bunalımı, 2'nci Dünya Savaşı yıllarında İspanya halkı tam bir sefalet yaşar ama General Franco yönetimine de baş kaldırmak imkansızdır.

--Franco kendisinin ölümsüz olduğuna halkı inandırmış, bütün muhalif partileri susturmuş, basını yok edip havuzlaştırmış, işçilerin haklarını tırpanlayıp iş cinayetlerine göz yummuş, cezaevlerini tıka basa doldurup işkenceyi alenileştirmiş, diğer ulusal toplulukların demokratik hak ve taleplerini yok saymıştır.

--Sanatçılara ve aydınlara cadı avına göz yummuş ve tüm bunları yaparken toplumu dinle uyuşturmuştur. Yıllar geçip de diktatörlüğü yıkılmadıkça kan dökmeye, baskıcı faşist yönetime daha bir güvenle sürdürmüştür.

--Anlatılanlar dudak uçuklatıcıydı.

--Ne var ki 1960'lı yıllar yaşanıyordu dünyada. Bir 68 KUŞAĞI yetişiyordu İspanya'da da. Bazı başkaldırı ve eylemler yavaş yavaş başlamıştı. Kendi iktidarının sallandığını, yaşlandığını görmeye başlamıştı.

--Kendini kral İlan etmiş ama bu iş öyle ilan edilerek olmuyordu.

--İspanya Kralı XIII. Alfonso'nun 1969 yılında 32 yaşındaki torunu Juan Carlos'u veliaht ilan eder ve 19 Temmuz 1974'te Başbakanlık görevini ona bırakır. Her ne kadar devlet başkanlığını bıraktıysa da Silahlı Kuvvetler Başkomutanlığı’nı ve Faşist Partisi Falanj'ın liderliğini ölünceye kadar sürdürür ve 20 Kasım 1975 tarihinde 82 yaşında ölür.

--İspanya Kralı Juan Carlo'ın da girişimleri ile demokrasiye geçiş ve siyaset özendirilmiş, 1976 yılında ilk demokratik seçimler yapılmış ve Adolfo Suárez Demokratik Merkaz Birliği partilerinin Başkanı olarak ülkeyi yönetmiştir.

--1982'den sonra da Felipe González Liderliğindeki İspanyol Sosyalist İşçi Partisi ülkeyi yönetmeye başlamış ve Demokrasiye geçiş süreci başlamıştır.

--Arkadaşım bütün bu süreçleri tek tek anlatırken, gözlerimin önünden geçenleri tahmin edersiniz.

--Ama şu cümleleri çok etkileyici idi.

--Franco, ülkeyi Kataolik Kilisesi ile ortaklaşa faşist yöntemler ile yönetti. Halk çok acı ve yoksulluk çekti. Franco da öldü ama;

--Franco döneminde İspanya’da Katolik nüfus % 95'lere varır iken, bu gün 2019 Centro de Investigaciones Sociológicas (http://cis.es/) verilerine göre İspanya halkının % 72'si Katolik (% 46 inanan ama düzenli ibadet etmeyen, % 26'sı düzenli ibadet eden) % 25 Dinsiz (% 11 Ateist, % 9 Agnostik, % 6 Tanımsız) % 3 diğer dinler'e bağlıdır.

--Arkadaşım, İspanya Halkı Franco'nun yönetiminin intikamını ve acısını Katolik Kilisesi'nden aldı diye bitirmişti cümlesini.

--KISSADAN HİSSE ALAN OLUR MU? Ne dersiniz?