Geçmişte, bu gün yaşanan, kullanılan, bazılarının tedavülden bile kalktığı bir çok söz, düşünce, eylem ve malzeme, yapılıp kullanılacak hale gelmesi için üzerinde az düşünmemiş, kafa yormamıştır.

    Aristo, Sokrates, Russell, Rouseou, Engels, Marks, Yunus Emre, Pir Sultan, Hallacı Mansur, Fuzuli, Gazali, Konfüçyüs, Lao-tazu, Buda gibi Asya'dan, Avrupa'ya kadar bir çok düşünür, düşün insanı, dünya, evren, insan, doğa için az kafa yormamış, düşünce ve fikir üretip, kendi aralarında tartışmamışlardır.

    Sonuç, daha iyi bir dünya ve insanlık için.

   Totto Hahn gerçek anlamda atomu parçalarken, Nobel patlayıcı (dinamiti) bulurken; ne atom bombası yapıp dünyayı mahvetmeyi, ne de her gün bir çok insanın ölümüne sebep olacaklarını düşünmemişlerdi. 

    Sonuçta insan düşünen, üreten bir varlık olduğu kadar bir o kadar da dünyada ve evrende olan güzel şeyleri yok eden bir varlıktır da.

    İnsanlığın ilk çağlarında insanın tek amacı, yaşamak, ayakta kalmak, karnını doyurmak ve neslini sürdürmekti. 

    Ne zaman ki j.j.rouseou'nun dediği gibi insan (insanlık) "ilk çiti çaktı", insanın, insanlığın, doğanın hatta evrenin kaderi değişti.

   Yaşam savaşı, sömürüye dönüştü. Yarın için tokluk kaygısı, başkalarının yaşam hakkına müdahaleye kadar vardı.

    Savaşlar, müdahaleler, işbirlikçilik, ihanet; insanların, toplumların ve devletlerin yaşam biçimi haline gelmiştir.

    Hele sermayenin yaşam alanı olan şirketlerin devleşip, tekelleşip tüm dünyada yönetimleri, hem etkiler, hem de belirler duruma gelmesi ise, bu güne kadar bütün bilim insanlarının insan ve insanlık için yaptıkları çabaları ters yüz edip, kendilerine bir yol haritası yapacak noktaya kadar gelmiştir.

   Hele Feodalizmden, Kapitalizme geçiş ile her şey şirketler ve sermayedarlar için bir çıkış iken, insan ve insanlık açısından dram ve trajedileri bir başka boyuta taşınmıştır.

    Friedrich Engels (1820 Almanya- 1895, Londra), Alman sosyalist, filozof, tarihçi ve siyaset bilimci, iş insanı; babası Birleşik Krallık'da büyük tekstil fabrikaları sahibi), insan ve insanlığın daha adil ve eşit bir dünyada nasıl yaşar diye düşünüp projeler üretirken;

   Diğer yandan bir başkası Karl Marks ise, insanlık tarihinin sosyolojik haritasını çıkartıyor ve çıkış yıllarını arıyordu.

   Marks ve Engels'in yolları böyle bir dönemde kesişir ve ortaya insan ve insanlık için üretilen en güzel yönetim sistemleri çıkar.

   Sosyalizm, Komünizm tartışılır iken birden ara bir yol sosyal demokrasi çıkıverir ortaya. 

    Özellikle Ülkemizde bugünün işçilerinin, emekçilerinin böyle bir sorunları yok. (Nedenini kendileri düşünsünler. Ben o sayfayı geçtim.)

    Oysa Kapitalizm, kendi geleceğini arıyor ve çözüm önerilerini de üretiyor.

    Mülkiyetin tek elde toplandığı, insanların bireysel mülkiyetinin olmadığı, herkesin kiracı, çalışarak, kontrollü sayıda insanın yaşadığı bir dünya ve evren 

    Bin sekiz yüzlerin sonlarında sosyal demokrasiyi bile, insanlığın eşitlik, adalet, hak ve hukuk talebine ihanet sayan bir dönemden; her şeyin Kapitalist sistem tarafından kontrol edilmesi için planlanan bir Komünist dönem çabaları.

    Hele ülkemiz açısından kıt kanaat olanaklar ile kurulan yerli ve milli sanayinin ve ekonomik sistemin, kendini "yerli ve milli"deyip, bir lokma, bir hırka diyenlerce desteklenip, talan edilmesi ise, gelecek yıllarda, yapanların torunlarınca değil, çocuklarınca lanetleneceğini söylemek, kehanet olmasa gerek.