Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Antalya Şubesi tarafından Antalya Kültür Merkezi'nde (AKM) Lozan Antlaşması'nın 89'uncu yıldönümü nedeniyle düzenlenen 'Lozan Yoksa Cumhuriyet Yoktur' konulu konferansa Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Cumhuriyet Gazetesi yazarı Gazeteci Orhan Bursalı, İzmir Ekonomi Üniversitesi Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Meltem Dikmen Caniklioğlu konuşmacı olarak katıldı. Konferansı Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, CHP Antalya Milletvekili Av. Gürkut Acar, CHP İl Başkanı Devrim Kök, Antalya Barosu Başkanı Zafer Köken, Giresun Baro Başkanı Av. Gültekin Uzunalioğlu ve çok sayıda vatandaş izledi.
'FAŞİZM TÜRKİYE'YE GELMİŞTİR'
Konferansın açılış konuşmasını yapan Ankara Barosu Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, ''Bir siyasi iktidar niçin adil yargılanma hakkını yok etmek ister? ya da bir siyasi iktidar niçin basın özgürlüğünü yok etmek ister?'' diye sordu ve ''Bu sorular Lozan'la ilgilidir'' diyerek salondaki katılımcılara bu soruların cevapları hakkında bilgiler verdi. Bugün siyasi iktidarın yani AKP hükümetinin Türkiye'de adil yargılama hakkını yok ettiğini belirten Prof. Dr. Feyzioğlu, ''Bu sayede tüm topluma ve sesini çıkaran herkese ezici gücünü göstermekte ve tattırmaktadır. Böylece konuşmak bu ülkede cesaret işi olmuştur. Konuşmak bir kahramanlık gösterisine dönüşmüştür. En basit düşünceleri veya eleştirileri dile getirmek bile büyük bir iş haline gelmiştir. Oysa faşizmin bir tek bilinen panzehiri vardır. Konuşmak ve konuşmaya devam etmektir. Siyasi iktidar basın özgürlüğünü de yok etmiştir. Böylece toplum öğrenme hakkını yitirmiştir. İnsanlar birey olma haklarını yitirmiştir. Savaş, barış olmuştur. Tutsaklık, özgürlük gibi takdim edilir olmuştur ve düşmanlığın adı dostluk gibi anılmaktadır; Bunun adı faşizmdir. Faşizm Türkiye'ye gelmiştir. Ama geldiği gibi de gidecektir. Basın özgürlüğü yok edilmiş bir toplumda, insanlar sahte bir cennetin içinde yaşatılır. Türkiye'de geçici sahte bir cennetin varlığı yaratılmıştır'' dedi.
''UMUDUMUZU ASLA KAYBETMEYECEĞİZ''
''Birkaç sene öncesine kadar en güçlü ordular arasında gösterilen ordumuz artık caydırıcı uygulamalarla bu ünvanını yitirmeye başlamıştır'' diyen Feyzioğlu sözlerini şöyle sürdürdü: ''Deniz Kuvvetleri'nin beli kırılmıştır. Hava Kuvvetleri terfi ettirecek subay bulamamaktadır. 70'in üzerinde gazeteci tutukludur. Gazeteciler işsiz kalmamak adına susturulmuş ya da ezilmiştir. Sendikalar susturulmuştur. Emeğin örgütlü gücü kırılmıştır. 700'ün üzerinde öğrenci yumurta atmak ve pankart açmak gibi suçlardan tutukludur. Özel görevli mahkemeler kaldırılmış gibi gösterilip çok daha geniş yetkilere sahip mahkemeler açılması konuşulmaktadır. Bir yerde hukuksuzluk varsa bu herkes için hukuksuzluktur. Siyasi tarafından bakmamalıyız. Memleketin bütün üniversitelere girilmiş, bütün sendikaları ele geçirilmiş ve tasfiye edilmiştir. Sonucu ise umudunu kaybeden bir toplum. Umudumuzu kaybetmek ise pes etmek demektir. Umudumuzu asla kaybetmeyeceğiz. Bir devlet Türkiye Cumhuriyeti'nin uçağını düşmanca bir girişimle kasten düşürmüştür ve buna karşı Türkiye hareket kabiliyetine sahip değildir. Düşürülen bir uçak olayında dahi ordunun yönetim kadrolarından ve siyasi iktidardan birbiriyle çelişerek ve kafa karıştırıcı biçimde ifadeler sarf edilmektedir''
''VATAN SÖZ KONUSUYSA GERİSİ TEFERRUATTIR''
'Komşularımızla sıfır sorun diye yola çıktık değil mi?'' diyen Prof. Dr. Feyzioğlu, ''Geldiğimiz noktada aktif diplomasi sonunda İsrail, Yunanistan, Kıbrıs tarihi bir ittifak kurdu. Acaba kime karşı. 400 küsur yıldır Türkiye'ye karşı tehdit oluşturmamış, askeri hiçbir tehdit mesajı iletmemiş olan İran bir savaş halinde ilk vuracağı hedefin Kürecik olacağını ifade etti. Kuzey Irak'ta bağımsız bir Kürt devleti kuruldu ve o bağımsız Kürt devleti içinde PKK en etkili unsurlar içinde geliyor. Peki her gün şehit cenazeleriyle yüreğimiz dağlanırken ve 1990'lardaki seviyesine çıkmış olan terörle mücadele edecek askeri gücümüzü kendi elimizle yok etmişken nereye geldik. Rusya'nın resmi yayın organları eliyle Türkiye'yi 2 sene önce uyardı; 'Suriye'yi bölmeye, Suriye'de rejimi değiştirmeye çalışmak Türkiye'nin intiharıdır' dedi. Çünkü, Suriye bölündüğü gün Kuzey Suriye'de bağımsız bir Kürt devleti kurulacak. 2 sene önce Rusya yayın organları bunu yazmıştı. Türkiye, artık en uzun kara sınırı PKK'nın eline geçmiş bir ülkedir. Suriye'nin kuzeyinde fiilen bir Kürt egemenliği dünden itibaren kurulmuştur. Sonuç ise Lozan'ın yok edilmesi. Bağımsız Kürt devleti hayalini engelleyen Lozan'ın Sevre dönüştürülmesidir amaç. Anayasal uzlaşma süreci yaşamaktayız. Türkiyeli kavramı üzerinde durulmaktadır. Atatürk'ün aydınlık ışığından başka ışığa ihtiyacımız yok. Atatürk'ün kendi eliyle yazdığı 'Herkes Türk sayılır' sözünden başka sözlere de ihtiyacımız yok. Bize dayatılan emperyalist kavramlara karşı olmamız gereken günlere geldik. Vatan söz konusuysa gerisi teferruattır'' dedi.
İzmir Ekonomi Üniversitesi Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Meltem Dikmen Caniklioğlu da, Türkiye'nin Lozan Antlaşması'ndan sonra 15 yıllık bir Atatürk dönemi yaşadığını hatırlatarak, '' Türkiye bir Lozan yaşadı 89 yıl önce. Ve Lozan'dan önce 3,5 yıl mücadele verdi özgürlük için. Tarih yapmak ve yazmak farklıdır. Tıpkı anayasa yapmak ve yazmak gibi. Şu gün anayasa yapılmıyor yazılıyor ve bu yazanlar mabatları üzerinde oturacaktır! Bugün yapılan siyasete karşı durarak tavrımızı ortaya koyacağız. Alevi Sünni, Türk-Kürt çekişmelerine ülkemizde yer yoktur. Bugün AKP iktidarının belirlediği gündem üzerinden muhalefet yapmaya çalışılıyor ve bu kocaman bir yanlış. 11 Kasım 1938'den itibaren emperyalistlere karşı nasıl önlemler alındı? AKP bunu hızlandırdı evet ama AKP iktidarından önceki süreçte neler yaşandı buna da bakmamız gerek. Atatürk Türkiye'deki birliği gördü ve Türk milletini oluşturdu. İhanet planları hep vardır ama bizler Atatürk çocukları olarak bu planları hep bozduk. Şimdi ki tehlikeyi nasıl, nerede birleşerek bozacağız sorumuz bu. Atatürk'ün ilkelerini, sözlerini, Mondros öncesindeki mücadeleyi öneriyorum. Tarihimize baktığımızda Damat Ferit döneminde de bugünkü yaşadıklarımızı görüyoruz. Basın-ordu bastırılmaktadır. O dönemde ve bizde şuan bu tutuklamalara şahit oluyoruz. Tarih tekerrür ediyor ve tarih bilinci olmayan toplumlar aynı senaryoların tekrar yaşandığını göremez. Dünü tekrar yaşıyoruz şuan! Lozan bir direniş mücadelesinin antlaşmasıdır. İngilizler dünde hırsızdı bugünde hırsız. Amerika'nın gölgesinde devam ediyor. Tarihte İngiltere'nin ülkemiz altınlarına gemilerimize el koyduğunu biliyoruz. Lozan'dan 89 yıl sonra Türkiye bir sömürge ülkesi haline gelmiştir. Türkiye bu hale AKP ile gelmedi 11 Kasım 1938'den sonra bu hale gelmeye başlamıştır! Dinci ve dindar ayrımı yapıyorsak ve bu bize bazı şeyleri daha iyi görmemizi sağlıyorsa bir ayrımda Atatürkçü ve sahte Atatürkçü olarak yapalım! Bu mücadelede yer almak istiyorsak doğru insanların yanında yer almak zorundayız'' dedi.
''Biz kaçıncı cumhuriyette yaşıyoruz?'' diyen Gazeteci Orhan Bursalı da, Atatürk'ün ölümüyle 1. Cumhuriyet'in sona erdiğini ve 2. Cumhuriyet döneminin başladığını, AKP iktidarının ise 3. döneme hazırlıklar yaptığına dikkat çekti. Bursalı sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bugünün orta doğusuna baktığımızda Osmanlının tekrar bölüşüldüğünü görüyoruz. Alman dergisinden elime geçen belge, İngiltere ırak Suriye sınırında 300 Suriye'liyi yetiştiriyor. Ve İngiltere'den Suriye'deki rejim hakkında 4 haftalık ömrü kaldı gibi bir açıklaması oluyor. Suriye'de rejimin yıkılması Amerika'da seçimlerde bir zafer olarak gösterilecek. Suriye'de özerk Kürt bölgesi ilan edilmeden varlığını sürdürüyor. Ve Türkiye'de iktidar Suriye'ye bize attığın son kazım diyor bu. Birbirleriyle bağlantılı konuşmalar ve tavırlar görüyoruz.
Kemalist devlet artık yıkılmıştır, uzun zaman önce yıkılmıştır. 2012de yeni bir Türkiye'de, faşist mi, Amerika'nın gölgesinde mi artık ne deriz bilemiyorum ama bu dönemin tersine çevrilmesi için ne yapılması gerekiyorsa yapılmalı. Tehlike cidden büyük. Bu böyle gitmez. Önümüzde şöyle bir tehlike var: başbakan kendisine bir ulusal kahramanlık madalyası taktırır mı Suriye'ye. 10 yıldır yeni bir rejim belirlendi.''
''BUNUN ADI VATANA İHANETTİR''
''Bugün Lozan'da kazandığımız ne varsa yok edilmeye çalışılmaktadır'' diyen ADD Başkanı İbrahim Daş, ''Bu nedenle Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün, İsmet İnönü'nün, şehit ve gazilerimizin mirasına sahip çıkmak hepimizin en temel görevidir. Lozan Antlaşması, emperyalizmi ülkemizden kovarak, kaderini kendi milletiyle birleştiren vatanseverlerin, imzalamış olduğu bir antlaşmadır'' diye konuştu. ''Bugün ülkemizde yeni Sevr planları, ABD vesayeti altındaki genişletilmiş Orta Doğu Projesi adı altında uygulanmaktadır'' diyen Daş sözlerini şöyle sürdürdü: ''Ateş Kuzey Afrika'dan başlayıp kapımıza dayanmıştır. Ancak Suriye'nin direnişi herkesi şaşırtmıştır. Unutulmamalıdır ki Suriye'nin parçalanması, Türkiye'nin parçalanması demektir. Bugün ülkemiz emperyalizm tarafından işgal altındadır. Askeri güç kullanmasalar bile, ekonomik, siyasal ve kültüler anlamda örtülü işgal altındayız. Bu örtülü işgale zemin hazırlayanlar ise gaflet, delalet ve hatta hıyanet içindedirler. Lozan Antlaşması'na sahip çıkarak ulus devletimizin parçalanmasını, emperyalist Amerika ve yerli işbirlikçilerine karşı mücadele eden Atatürkçüler ise haksız saldırılara maruz kalmışlardır. Lozan gerçeğini yok etmek için emperyalist Amerika'nın projelerini yürütenler, operasyonları düzenleyenler ise unutmasın ki bunun adı vatana ihanettir.''
''İLKELERİMİZE SAHİP ÇIKACAĞIZ''
Antalya Büyükşehir Belediyesi Başkan vekili Dr. Baki Çelik de, ''Lozan Antlaşması'nın 89. yıldönümünden önce mücadelemizle bağımsızlığımızı haykırdık. 89 yıldır özgürce yaşıyoruz. Bugünse bağımsızlığımız tehlikededir. Yeni anayasa yapılarak demokrasi getireceğini söyleyenler kendi zihniyetlerini yasallaştırıyorlar. Atatürk'ün izinden giderek korkmayacağız ve ilkelerimize sahip çıkacağız'' dedi.