Altıparmak "Şehrin nefes alacak alanları nereleridir ? Şehri yaparken yeşil kuşak atmak gerek şehrin ve mahallenin kimliklerini oluşturmak gerek. İleriki dönemde yeni çıkacak yasayla büyükşehirin tamamından sorumlu olduğu bir dönemde tüm bunlar gerçekleşir diye düşünüyorum. Bu benim hayalimdir" şeklinde konuştu.
Antalya için imar ve şehir düzenlemesi adına ciddi endişelerini bildiren Antalya Valisi Dr. Ahmet Altıparmak, Antalya'yı bir uzak doğu meyvesine benzetti. Tadıyla cennet, kokusuyla cehennem. Altıparmak, "Durian diye bir Uzakdoğu meyvesi vardır. İrice bir meyvedir. Bir Filipin ziyaretimizde o zamanki bakan sonra da devlet başkanı olan hanımefendi -buradayken bu meyveden tadın- demişti bizlere ve bu meyveyi şöyle adlandırdıklarını ifade etmişti. -Kokusu cehennem, tadı cennet. Mutlaka tadın. Uçağa alamazsınız, otobüse alamazsınız kokusu çok kötü- demişti. Ben de merak ettim. Bir akşam toplantımız sonrası şehre yürüyüşe çıktım bir manava gittim ve istedim. Meyveyi kestiler, kokusundan yaklaşamıyorsunuz yanına ama lezzeti fevkalade.. Antalya yı da ben bu meyveye benzetiyorum. Coğrafyasıyla sahip olduklarıyla cennet ama şehircilik açısından Durian. Antalya Atatürk Parkı, Karaalioğlu Parkı ve Kaleiçi bakımından cennet ama şöyle yukardan baktığınızda şehir bir cehennem, aralara girdiğinizde Durian meyvesi gibi cehennem. Endişem şu; Tamam önceden yapılmadı peki bir gelişme var mı, bir yerden başlayan var mı? Yok, ne zaman olacak belli değil, o zaman Antalya'da ümitsizliğe kapılıyorum. Aslında bu Türkiye'nin genel bir sorunu, şehir planlamacılarından, mimarından mühendisine kadar herkesin bir sorunu. Dünya' da şöyledir, estetik kurulları vardır şehrin bir baş mimarı vardır, şehrin gelişmesinde bunlar sorumludur. Hangi bina nasıl olmalı o bölgenin panoramasını nasıl etkiliyor? Bunlara dikkat edilir. Bizde böyle bir şey yok. Üniversitelerimizde Mimarlık fakültelerinin derslerine baktığımızda kendi öz mimarimizi yansıtacak yapılar yapmaya müsait bir müfredatta yok. Valilik binası 1925 yılında yapılmış bu ne demektir? Osmanlı'nın devamı olan döneminde eğitim almış mimarların eserleridir. 2012 yılından geriye dönüp baktığımızda tescil edip bunlar bizim kültürel mirasımızdır diyeceğiniz kaç eser var? 50, 60, 70, 80, 90'larda ve 2000'lerde yapılmış ve korumaya alacağımız bu şehirde kaç eserimiz var hatta eserimiz var mı? Malesef yok. Bizim koruyabileceğimiz eserleri çıkartmamız bunun kaygısında olmamız lâzım. Bunu kimseyi suçlamak adına söylemiyorum.
Hindistan' da 1985 yılında İran'lı Azeri bir mimarın yaptığı Lotus Temple dedikleri Bahailer'in yaptırdığı o eseri 60 milyon insan ziyaret etti. Bizim yapacağımız camiler, belediye binaları, hükümet binaları adliye binaları bu manada 50-100 yıl sonra korunacak mirastır denilecek şekilde yapılması gerekir. Medeniyetin en büyük eseri mimaridir, sanattır, kültürdür. Aksi takdirde bu topraklarda nice medeniyetler batmış bizler ortada kalan anıtlarına kalıntılarına bakıyoruz. Bugün depremden yıkılan yok olan şehirlere baktığımızda ise sadece moloz yığınları görüyoruz. Planlama en büyük sorun. Antalya Gazipaşa'dan Kemer'e kadar bir salondur bunu en iyi şekilde planlamalıyız. Evimizde bile salonumuzu en iyi şekilde planlarız en iyi şekilde döşeriz, misafirimizi nerde ağırlayacağımızı, eşyalarımızı, geçiş bölümlerini, bir biblonun bile yerini düşünürüz basit bir salon için. Peki ya Antalya? Nerden yol geçecek, nerden demiryolu geçecek, nerede eğlence ve rekreasyon alanları olacak? En ufak yeri alışveriş merkezi olur mu olmaz mı diye konuşuyoruz. Şehrin nefes alacak alanları nereleridir şehri yaparken yeşil kuşak atmak gerek şehrin ve mahallenin kimliklerini oluşturmak gerek. İleriki dönemde yeni çıkacak yasayla büyükşehirin tamamından sorumlu olduğu bir dönemde tüm bunlar gerçekleşir diye düşünüyorum. Bu benim hayalimdir.''
Editör: TE Bilisim