“Sayın Bakan, eğitim, sosyal, kültürel, inançsal, duygusal, bedensel bir eylem ve etkinliktir; eğitim, insani ve sosyal bir eylemdir. Bu eylem iki türlü yapılır; bir, örgün eğitim; iki, yaygın eğitim. Örgün eğitim, okullarda, yaygın eğitim -burası da dâhil- televizyonlarda, halk eğitim merkezinde, sokakta, yolda, yolakta, mimaride, her yerde yapılır” diyen Milletvekili Bülbül, iki eğitim sürecinin de asimilasyon içermemesi gerektiğini kaydetti.

“İNANÇLAR ASİMİLE EDİLİYOR”

Bülbül, eğitimde üç tür asimilasyonla karşı karşıya olduklarını kaydederek, “Ne yazık ki ne ayıp ki en utanç verici ki üç türlü asimilasyonla karşı karşıyayız; bir, etnik asimilasyon; iki, inançsal asimilasyon; üç, cinsel asimilasyon. Etnik olarak Kürtler, Araplar, Romanlar, Çerkezler, Ermeniler eğitim yoluyla asimile ediliyorlar. İnançsal olarak Ezidiler, Aleviler, inanmayanlar ve Hristiyanlar asimile ediliyorlar. Türkler de asimile ediliyor çünkü Türklere dair televizyonlarda ve farklı yerlerde yaptığınız şeyler ne yazık ki Türk halkının kadim değerini, kutsal kültürünü içermiyor; uyduruk, ırkçı bir yaklaşım içeriyor. Dün, bir konuşmacı arkadaşımız Grup Başkan Vekiline cevap verirken dedi ki: ‘Türkler milliyetçi değildir.’ Tabii ki değildir; Türk halkı da Kürt halkı da Araplar da Romanlar da hiç kimse milliyetçi değil, ortak bir arada yaşamak istiyorlar ama ırkçı ve milliyetçi olan politikalar, burada ne yazık ki ne ayıp ki ne günah ki var” dedi.

“DEVLET CİMRİLİĞİ UTANÇ VERİCİ”

“Neden ana dilde eğitim yok? 2021-2022 Yılında, 21'inci yüzyılın birinci çeyreğinde neden ana dilde eğitim yasak? Bu suçtur; bakın, ana dilde eğitimin olmaması suçtur; Kürtlere, Araplara, Romanlara ana dilde eğitimin olmaması suçtur” diyen Bülbül, “Sayın Bakan, Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesi'nin 17'nci, 29'uncu ve 30'uncu maddelerine çekince koymuşsunuz. Niye? Çünkü bu maddelerde diyor ki: ‘Sözleşmeye taraf olan ülkeler, kendi ülkesindeki bir lokal alanda ve belli bölgede yaşayan çocukların, halkların inançsal, kültürel ve etnik eğitimini yaparlar.’ Buraya, 17, 29 ve 30'uncu maddeye imza konmuş olsa zaten kendiliğinden Kürtçe yasak, Romanca yasak, Arapça yasak olmayacak. Yasak derken elbette sokakta konuşuluyor ama kamusal alanda yasak, eğitim alanında yasak Mülteci çocuklar, engelli çocuklar okullarda beslenme, beslenmeye dair âdeta ortaya konulan bir cimrilik, oraya buraya, yandaşa müteahhide, çeteye para saçarken çocuğun beslenmesine dair ortaya konulan bir devlet cimriliği utanç vericidir. Servis ve ulaşım, köy okulları her biri başlı başına bir sorundur” şeklinde konuştu.

“SAVAŞA, YANDAŞA, TALANA DEĞİL; EĞİTİME BÜTÇE”

Bülbül, önceden köy okullarının ciddiyeti olduğunu belirterek, “Köy okullarının bir ahengi vardı, köy öğretmenliğinin bir başka yanı vardı ama ne yazık ki bu da giderek sönümlendi ve ortadan kalkmış oldu. Eğitimdeki ırkçılık, eğitimdeki tekçilik, eğitimdeki asimilasyonculuk, eğitim ortamının çağdaş, uygar, ihtiyaçlara cevap verir nitelikte olmaması, öğrencinin sadece okulda ders yapmak için bulunması kabul edilebilir bir şey değildir. Okul, aynı zamanda bir eğitim ortamıdır ama aynı zamanda bir yaşam ortamıdır. Okul bugün mahallenin ortasında aynı bir hapishane gibi, okul bahçeleri de hapishanenin maltası gibi, havalandırması gibi; böyle bir şey olamaz. Bir an önce, okul binasından ders kitaplarına, materyallerden öğretmenlere kadar her şeyin güne ihtiyaç verir niteliğe dönüşmesi ve öğretmenin içinde bulunduğu sorunların bir an önce çözüme kavuşması gerekiyor sevgili Bakan. Savaşa, yandaşa, talana bütçe değil; eğitime bütçe, sağlığa bütçe, aç çocuklara bütçe, eğitimde hizmet için daha fazla bütçe, eğitimde yatırım için daha fazla bütçe. Bu barış akademisyenlerinin de bir an önce görevine başlaması gerekiyor” diye konuştu.

Haber Merkezi

Editör: Haber Merkezi II