Türk çevirmen, tarihçi ve yazar Sadık Usta, Muazzez İlmiye Çığ’a yönelik sosyal medya ve basında yayılan iftiralara, itibarsızlaştırma girişimlerine ve işkence yalanlarına karşı önemli bir açıklama yaptı. Usta, Fatih Altaylı’nın sunduğu "Teke Tek" programında, Muazzez İlmiye Çığ ve kardeşi Turan İtil hakkında yapılan asılsız ithamlara ve karalama kampanyalarına belgelerle yanıt verdi.
Sadık Usta, açıklamalarında, "Bugün, Muazzez Hanım ve kardeşi hakkında söylenenlere belgelerle karşılık verdim. Gerçekleri anlatmak ve bu tür itibar suikastlarına karşı durmak benim için bir sorumluluk," diyerek sosyal medyada açıklama yaptı
İşte o açıklama
" 1. Muazzez Hanım, 1940'lı yıllarda Hitler faşizminden kaçarak ülkemize sığınan Alman profesörlerin kurduğu ADTC üniversitesinde Hititoloji bölümünü bitirmiş ve bu arada Sümerce dersler de almıştır.
2. Muazzez Hanımla birlike aynı okulda okuyan Hatice Kızılyay, 1800'lerin sonunda Sümer Nippur Kütüphanesinden çıkarılan ve o yıllarda hala mahzenlerde bekleyen binlerce Sümer tabletini, kimyasal işlemden geçirmiş, okunur hale getirmiş, tasnif etmiş ve kopyalamıştır. Kopyalamak için mutlaka tabletin içeriğini ve konusu bilmeyi gerektirir. Sadece tasnif etmekle kalmamış aynı zamanda kopyalamışlardır. Bu kopya işlemi ne Çince ne de Mısır hiyerogliflerini kopyalamaya benzer. Kil tabletine iğne kalınlığında bastırılmış işaretleri kopyalamak için bile o dilin yapısını, harflerini bilmek gerekir.
3. Muazzez Hanıma katkılarından dolayı dünya çapında Sümerolog olan Samuel Kramer, Landsberg ve Prof Kraus, birçok kez teşekkür etmişlerdir. Çünkü hiçbir bilim insanı, düzgün kopyalanmamış bir tableti bilimsel makalede kullanmaz. Kopyalayıcının işlevi, ünlü ressamların zaman içinde bozulmuş resimlerini restore eden restoratörlere benzetilebilir. Restoratör, en az bir ressam kadar resim tekniğini bilir fakat o resmi yapamaz, çünkü resim, renklerden, ışık ve gölgelerden oluşan felsefi, sanatsal, toplumsal ve estetik bir yorumdur.
4. Muazzez Hanımın Türk ve yabancı bilimsel dergilerde yayınlanmış onlarca makalesi vardır. Bunlar için lütfen Türkiye'nin önemli arkeoloji dergisi olan Arkeoloji ve Sanat dergisi yayın yönetmeni Nezih Başgelen'in bilgisine başvurulabilir. Nitekim Nezih bey bunları Facebook sayfasında da yayınlamıştır.
5. Sümer dilinin Türkçe kökenli olduğu tezi, ne Atatürk'ün ne de Muazzez Hanımın bulduğu bir iddiadır. Bu iddialar, Alman, Fransız, Amerikalı ve Finlandiyalı Sümer uzmanlarına aittir. Bunlar sadece iddiadır ve kanıtlanmış değildir. Muazzez Hanımın Sümer-Türk dili ilişkilerine dair ileri sürdüğü bütün tezler incelenmeye, tartışılmaya ve eleştirilmeye açıktır. Her tez tartışılabilir fakat onun üzerinden bir bilim insanın eleştirilmesi makuldur fakat ona saldırılması, en hafif deyimle utanmazlıktır.
6. HZİ Vakfının veya Muazzez Hanımın 12 Eylül dönemlerinde işkencelere katıldıkları, tutuklular üzerinde deney yaptıkları vb ithamlar, külliyen yalandır.
7. HZİ vakıfının açılımı "Hamide-Zekariya-İtil"in kısaltmasıdır ve bu isimler Muazzez Hanımın anne ve babasının ismidir.
8. Muazzez Hanımın kardeşi Turan İtil, dünya çapında bir nörolog ve farmakologdur. 1950'lerde Almanya'da sonra 1960'lardan itibaren ABD'de Epilepsi, Alzheimer, Parkinson ve Şizofreni alanında önce çalışmalar yapan bir bilim insanıdır. Bu alanda 7-8 ilaç patenti, yine beyin dalgalarının ölçülmesini sağlayan qEEG adı verilen bir alet geliştirmiştir. İsteyen chatgbt'ye Turan İtil'i sorabilir.
9. Turan İtil, 1970'lerden itibaren ilaç araştırması yapmaya başlar. Mahkumlar üzerinde değil, normal sıradan, gönüllü, Helsinki kriterlerine uygun yöntemlerle denekler kullanır. Bu bütün dünyada zorunludur, çünkü piyasaya sürülecek olan ilaçlara ancak bundan sonra izin verilir. HZİ vakfı da bunu yapmıştır.
10. 1980 darbesinden sonra Türkiye'ye bir gelişinde, gençlerin neden teröre bulaştığını anlamak ve bir bilimsel çalışma yapmak için o dönemin generalleri, yöneticileri ve Cerrah Paşa Tıp Fakültesi Psikiyatri bölümünden hocalarıyla birlikte bir çalışma yapmak ister. Burada yapılan sadece ve sadece belli miktarda soru içeren bir anket çalışmasıdır. Bu anket çalışmasına katılan en az 2000 tutuklu vardır. Bunların hiçbiri, bu anketin yapılması sırasında zorlama olduğuna dair bir iddiada bulunmamıştır. Anketler gönüllü, anonim ve bilimsel ölçekte yapılmıştır. Turan İtil ve vakfının herhangi bir işkenceyle, ilaç vermeyle, şırınga yapmayla ilişkisi olmamıştır. Turan Bey hiçbir hapishaneyi ziyaret etmemiş, sorguya katılmamış, anket çalışmasını bizzat yürütmemiştir. O sadece etik açıdan hiçbir özrü bulunmayan bu anket çalışmasının sonuçlarını değerledirmiştir. Vardığı sonuç şöyle: "Hayal kırıklığı yaşadım, ankete katılanların hiçbiri sanıldığı gibi azılı terörist değildir, bunlar kader mahkumlarıdır."
11. 1981 ve 1985'te, kesinlikle tutuklular üzerinde yapılmayan fakat vakfın normal deneklerle yaptığı ilaç araştırmaları, tartışma konusu olmuş, NOKTA dergisinde kapak yapılmış, Cumhuriyet gazetesinde haber olmuştur. Bunun üzerine TBMMeclis'te soru önergesi verilmiş, bu ilaçların niteliklerinin ve bu araştırmaların mevzuata uygun olup olmadığı sorulmuştur. Bunun üzerine tahkikat başlamış, müfettişler görevlendirilmiştir. Özal döneminde bakanlık yapan Mehmet Aydın, ilaçların niteliklerini saymış (bunlar antidepresan, ağrı kesici, kas gevşetici, kaygı giderici vb.) ve yapılan işlemlerin de mevzuata uygun olduğunu belirtmiştir.
12. NOKTA dergisinde bu haberi yaptıran, konuyu kapağa taşıyan ARDA USKAN, HZİ vakfı başkanı Muazzez İlmiye Çığ ve kardeşi Turan İtil'i Nazi kamplarında mahkumlar üzerindeki araştırmalarıyla bilinen Doktor Mengele olmakla itham etmiştir. Fakat 2011'de (24.5.2011) Radikal gazetesindeki bir köşe yazısında aynen şu cümleleri kullanarak özür dilemiştir: "Ama Vicdanım, HZİ Vakfı yöneticisi Turan İtil'i, Nazi kasabı Mengele ile eş tuttuğum için beni şöyle bir silkeliyor bu yazıyı yazdığım şu dakikalarda. 'Gençlik başımda duman' yıllarında insan madalyonun iki yüzünü birden göremiyor demek ki. Anlaşılan Prof. Turan İtil'e de yıllar ötesinden kalan bir özür borcumuz var..."
13. Turan İtil'in sağcı, CİA işbirlikçisi vb ithamlar külliyen yalandır. Turan İtil bunlara özetle şöyle yanıt vermektedir: "1985'te Adalet Bakanlığı bünyesinde yapılan bir toplantıya davet edildim. Amerika'dan gelerek katıldım. Toplantıya ilk kez gördüğüm ve ismini dahi bilmediğim Paul Henze (CİA istasyon şefi) de davet edilmişti. Ben toplantıyı düzenleyenlere bu toplantıyı basına açık yapmalarını, yoksa şaibeli olacağını söyledim fakat beni dinlemediler. Toplantıya Paul Henze'nin katılmasından dolayı beni sonradan CİA'cı yaptılar. Siyasi görüşlerim liberalizme ve hatta sosyalizme yakın olduğu halde, birlikte çalıştığımız Necmettin Polhan'ın ölmesi nedeniyle sonradan Cerrah Paşa Tıp Fak. Psikiyatri Bl. Başkanı AYHAN SONGAR'la çalışmak zorunda kalınca da o sağcı olduğu için beni de sağcılıkla itham ettiler."
14. Turan İtil, bu tarihten sonra yeniden 30-40 yıldır yaşadığı Amerika'ya dönmüş fakat HZİ vakfının bu arada kurduğu klinikte yaptığı yasal ilaç araştırmalarını ve psikiyatri bölümlerinden buraya Cerrah Paşa hastanesinden sevk edilen hastaların beyin dalgalarını ölçe işlemini devam ettirmiştir.
15. Ancak 1990'da, aradan yıllar geçtikten sonra, Cumhuriyet ve NOKTA dergisinin yıllar önce yaptığı haberlere dayanarak DEV SOL adlı sol bir örgüt, Klinik-Vakfın merkezini basmış, hastaların tedavisinde kullanılan aletleri tahrip etmiş ve her şeyi bombalayarak bir bildiri bırakmıştır. Bunun üzerine HZİ vakfı, o gün itibarıyla bütün çalışmalarını durdurmuştur. 16. Vakfın bir aile şirketi olması nedeniyle, Muazzez Hanım, vakfın başkanı olan annesinin ölümünden sonra ailenin en büyüğü olarak vakfın başkanı yapılmıştır. Ancak vakfın hiçbir çalışmasına katılmamıştır.
17. Yıllar sonra, 2011'de ülkücü bir şahıs, Mamak'ta Turan İtil'i gördüğünü, onun anketlere eşlik ettiğini ve ondan sonra işkencelerin başladığını söyleyerek hakkında dava açmış, fakat hiçbir kanıt sunamamasından dolayı dava takipsizlikle sonuçlanmıştır. Erzurum, Mamak, Metris gibi hapishanelerde tutuklulara şırınga yapıldığını fakat bunların hiçbir etkisinin olmadığını bizzat tutukluların, şu anda haberlerde yer alan beyanlarında da mevcuttur. Geçenlerde beni arayan eski bir mahkum, Hasan Balcı, o yıllarda Metris cezaevinde yattığını, söz konusu ankete katılmadığın fakat anketin muhtevasını öğrenmek için bazı arkadaşları gönderdiklerini, bunun için hiçbir zorlamanın olmadığını, gönüllülük esasına göre sorulduğunu söyledi. Arkadaşın bu beyanı bende yazılı. Ayrıca yapılan işkencelerin HZİ vakfıyla hiçbir alakasının olmadığını, işkencelerin baştan itibaren sistemli olduğunu, HZİ ise 1982'de anket çalışması yürüttüğünü beyan etmiştir. Anlaşılan dört bir koldan, 12 Eylülcülerin yaptıkları işkenceleri, bu işkencelerle hiçbir ilişkisi olmayan Muazzez Hanıma ve kardeşi Turan İtil'e yüklenerek, adeta gerçek işkenceciler aklanmaktadır. İlginize sunarım.