İstanbul Tuzla’daki Deri ve Endüstri Serbest Bölgesi’nde bulunan Mata Otomotiv’de çalışan işçilerinin iş sağlığı, güvenliği ve yüzde 25 ek zam talebiyle 27 Şubat’ta başlattığı iş bırakma eylemi devam ediyor.
İşçiler, dün sendikanın çağrısı üzerine, taleplerini siyasi partilere ve bakanlıklara bildirmek üzere Ankara’ya yürüyüşe geçmek için Tuzla Serbest Bölge önünde toplandı. Ancak işçiler henüz yürüyüşe geçmeden önleri kolluk kuvvetleri tarafından kesildi ve işçilere müdahale edildi.
Dünkü müdahalenin ardından bugün, 50’ye yakın Mata işçisi ve Birleşik Metal İş Sendikası Yönetim Kurulu üyeleri, bugün taleplerini iletmek için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na geldi. İşçiler ve sendika temsilcileri, işten atılan 650 işçinin durumu ve çalışanların ek zam ve çalışma koşullarıyla ilgili taleplerini bakanlık yetkililerine iletti.
Birleşik Metal İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu görüşme sonrasında yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“TÜRKİYE TAM BİR PATRONLAR CENNETİ OLDU, PATRONLARIN YÖNETTİĞİ BİR ÜLKE OLDU”
“Türkiye tam bir patronlar cenneti oldu, patronların yönettiği bir ülke oldu. Bakanlıklarından tutun da milletvekiline kadar büyük bir çoğunluğunun sermayenin sözcüsü olduğu bir hükümet tarafından uzun yıllardır yönetilen bir ülke haline geldi. Bu nedenle de bize adım attırmadılar. Haklı taleplerimizi içeren ve anlatmamız gereken şeyleri anlatma ihtiyacı duyduğumuz bir bakanlıkta yetkili kişilere ulaştırmak istediğimiz bilgileri maalesef İstanbul’da yolumuzu keserek ulaştırmayı engellediler. Ankara bizim açımızdan dertlerimizi, sorunlarımızı anlatacağımız bir yer ama bekliyoruz. Gerçekten de Çalışma Bakanlığımız gereken girişimlerde bulunacak mı, işverenin bu hukuksuz duruma karşı bir yaptırım uygulayacak mı? Umarım, 650 tane arkadaşımızın mağduriyetleri çözümü konusunda da görevini yerine getirmiş olur.
“O FABRİKADA BİR TANE İNSANIN, BİR KURUŞUNU İŞVERENİN KURSAĞINDAN GEÇİRMEYECEĞİZ”
50 -55 arkadaşımız temsilen geldiler, yaklaşık bir ay önce arkadaşlarımız hem çalışma şartlarının kötülüğü açısından hem de ücretlerin iyileştirilmesi talebi ile bütün Türkiye’de olduğu gibi MESS’e ve diğer yerlere taleplerimizi ilettik. Tamamında iyileştirmeler yaptık. Bu pahalılığın tavan yaptığı, yoksulluğun arttığı bir dönemde ihtiyaç vardı ve bunu gerçekleştirdik. Ama Mata işyeri, ücretlerin düşük olmasına rağmen, dünyanın en zenginlerinin kullandığı araçları yapan arkadaşlarımız maalesef asgari ücretin biraz üzerinde ücret alıyor. Bu taleplerin işveren tarafından işyerinde sendikayı hazmedememekten kaynaklı bir mobbing uygulama, baskı yapma sendikadan kurtulma çabası içerisinde olunmasına işçi arkadaşlarımızın öfkelerini maksimum seviyeye çıkardı. Bu nedenle de bu üç talebimizi hayata geçirmek için bir direniş gerçekleştirdik. Böyle kötü bir zamanda, bayram öncesinde kışta kıyamette 650 arkadaşımızın kapının önüne koyulmasına müsaade etmeyeceğiz. Buradan bir kez daha uyarıyoruz. O fabrikada bir tane insanın, bir kuruşunu işverenin kursağından geçirmeyeceğiz.
“PATRONUN EVİNİN ÖNÜNDE, HOLDİNGİN ÖNÜNDE ÇADIR KURACAĞIZ”
İşveren, bu arkadaşlarımızın sorununu çözsün. Perşembe gününden itibaren de patronun evinin önünde, bürolarının önünde, holdinginin önünde çadır kurarak orada eylemliliklerimizi devam ettireceğiz. Başka sürpriz eylemlerimiz de olacak. Bir iki gün müddet veriyoruz, bu sorunları çözerse çözer. Çözmezse de başına geleceklerden de hiç kimseyi sorumlu tutmasın.”
“MATA’DA 2 YILDIR ÇALIŞIYORUM. 2022 YILININ ÜÇÜNCÜ YA DA DÖRDÜNCÜ AYINDA ASTIM HASTALIĞINA YAKALANDIM.”
Mata işçisi Nursaç Aslantepe, işyerinde yaşadığı sorunları ANKA Haber Ajansı’na anlattı. Aslantepe şunları söyledi:
“Mata’da 2 yıldır çalışıyorum. 2021 yılında işe girdim, 2022 yılının üçüncü ya da dördüncü ayında astım hastalığına yakalandım. 35 yaşındayım, ilk kez böyle bir şeye yakalanıyorum. Mata’nın doktoruna gittiğim zaman bana heyet raporu çıkarmam gerektiğini söyledi. Çünkü, ‘Sen Mata’nın hiçbir yerinde çalışamazsın. Çünkü, buradaki toz normal bir toz değil. Burada çalışanların kansere yakalanma olasılığı çok yüksek’ dedi. Ben de ‘Birçok yerde çalıştım. Neden ben heyet raporu çıkarıyorum? İşveren çalışma ortamını düzeltsin. Çünkü burada bir tek ben çalışmıyorum, birçok arkadaşımız çalışıyor’ dediğim zaman da hiçbir önlem alınmadı. Sendikamız da birçok kez baskı yaptı ama mobbingler, aşırı baskılar karşısında sendika elinden geleni yapsa bile karşı tarafta bir duvar gördü. O duvardan geri sekti her seferinde. Yaşadığımız olayda arkadaşlarımızın çoğunda lekeler oluşmaya başladı. Bir arkadaşımız greve çıktığımız gün fenalaştı, hastaneye gittiğinde ciğerlerinde leke olduğu söylendi. İşveren şimdi önlem almaya başlamış, bunu duyduk ama biz kazanacağız.
(Mesai ücreti olarak) 32 lira alan da var, 34 lira alan da var. Ben 34 lira alanlardanım. Asgari ücretin altında alıyoruz. İlk önce sağlık, işçi sağlığı ve güvenliği, maaşımız düzelsin, mobbinglerden kurtulalım. Baskı çok fazla bizde.”
“YURT DIŞINDAKİ FABRİKALARINDA BİR DİRHEM TOZ YOK, TERTEMİZ. BİZ TÜRKİYE’DE ELLERİMİZ KARBONA DEĞEREK BİRÇOK OTOMOBİL MARKASININ İÇ AKSAMLARINI YAPIYORUZ”
Bir başka Mata işçisi kadın ise şunları dedi:
“Mevcut durumda ücretlerimizin iyileştirilmesini istediğimiz için bu direnişe başladık, bir aydır da devam ediyoruz. Yaptığımız her şey hukuksuz olarak gösteriliyor, bizim hiç hakkımız yok mu onu anlayamadım. Sözleşmede işten kaçınma hakkımız var, biz bu hakkımızı kullandık. Bunun neticesinde de tazminatsız olarak işten çıkarıldık, 650 işçi işten çıkarıldı. Hiçbir şekilde, hiçbir şeyin pazarlığını yapmak istemiyorlar. Biz kimyasal ile çalışıyoruz. Bu iş yeri yurt dışında da iş yapıyor. Yurt dışındaki fabrikalarını övünerek paylaşıyorlar, neden Türkiye’yi paylaşmadıkları ortada. Yurt dışındaki fabrikalarında bir dirhem toz yok, tertemiz. Biz Türkiye’de ellerimiz karbona değerek birçok otomobil markasının iç aksamlarını yapıyoruz. Burada kullanılan bütün ürünler kimyasal. Biz bunları soluyoruz. Şu an bir meslek hastalığım olmayabilir ama ben o kokudan tıkanıyorum.”
“BİZ İŞÇİYİZ, EMEK SATIYORUZ EMEĞİMİZİN DE HAKKINI İSTİYORUZ”
Biz sendikalı bir işyeriyiz. MESS’in bile uygun gördüğü ücreti işçilere veren diğer sendikalar hak kazanmışken biz niye bu haktan faydalanamıyoruz? Nisan’da enflasyon zammı almamızı bahane ediyorlar. Üç liradan aldığımız domatesin kilosunu 30 liraya alıyoruz en az. Biz ev geçindiriyoruz. 6 ay içinde 1400 liradan 4 bine çıktı benim kiram. Alım gücümüz düşürülüyor, biz de bu alım gücünü nasıl sağlayabiliriz en doğal hakkımız olan işverenden isteyeceğiz. Biz işçiyiz, emek satıyoruz emeğimizin de hakkını istiyoruz.”
“YETERLİ HAVALANDIRMALAR TALEP ETTİK. BUNLAR KARŞILIK BULMADI. BİZ DE BUNA TEPKİ OLARAK DİRENİŞE BAŞLADIK”
Murat Kocakaya isimli bir işçi ise fabrikada üretim esnasında kullanılan karbonun işçi sağlığını etkilediğini belirterek şunları söyledi:
“Öncelikle insan onuruna yakışır bir çalışmanın sunulmasını istedik. Haftalık üretim periyodunu iki üç gün içerinde yaptırıp geri kalan süreçte farklı bölümlere gönderiyorlardı. Buna karşı durmak istedik. İş güvenliğine uygun bir şekilde çalışmak istedik. İçeride karbon tozları veya kimyasal maddeleri temas etmeme şartı, yeterli havalandırmalar talep ettik. Bunlar karşılık bulmadı. Biz de buna tepki olarak direnişe başladık. Her şeyi kuralına uygun yaptıklarını iddia ediyorlar ama insanlar meslek hastalığına yakalanıyor. Nitekim bu kısa vadede olmasa bile uzun vadede, çok daha zararlı sonuçlar doğurabilir. İleriki süreçte de kanser olma riski devam ediyor. Almış olduğumuz riske karşılık bir zam talebinde bulunduk. Ramazan ayında, birlikteliğin dayanışmanın hissedildiği bir ayda işveren bunu 650 tane işçiyi işten çıkararak yanıtladı taleplerimizi.
Genel müdürümüz elinde kamera ile sürekli telefonu açık bir şekilde çalışanların, en ufak açığını yakalayarak tutanak tutturma peşinde. Nitekim, birçok çalışanın da insan kaynaklarında tutanağı vardır.”
“MÜDÜRÜN HİÇ TELEFON ELİNDEN DÜŞMÜYORDU”
Kübra Kayalı isimli bir başka kadın işçi ise, işyerinde yaşanan mobbinglerden bahsetti. Kayalı, işçilerin telefonla video çekildiğini belirterek şunları dedi:
“Sürekli baskı altındaydık, yorulduk artık. Sürekli gözleri üzerimizdeydi. Müdürün elinden hiç telefon elinden düşmüyordu. Birkaç sefer gördüm hatta, milleti çekiyordu. Küçük havalandırmaları var, zımpara yapan arkadaşlarımızın makinesi patladı. O toz birden gözünün içine girdi. Karbonla, zımpara tozu aynı yerde. Akşam eve gittiğimde boğazlarım yanıyordu. Kaç sefer uyardık, o da yok.
Bence herkes dirensin, kadınlar dayanışmaya geçsinler. Elinin gücüyle, varlığının gücüyle devam etsinler. Direnişe devam.”
“YANINDAN GEÇEMEYECEĞİMİZ, KAPI KOLUNU TUTAMAYACAĞIMIZ ARAÇLARA PARÇA YAPIYORUZ”
Ethem Topçu ise Çin ve Slovakya’da da fabrikası olan Mata Otomotiv’de kimyasal madde kullanılmamasına karşın Türkiye’deki fabrikada kullanıldığını belirterek şu değerlendirmeyi yaptı:
“Bizim olayımız iş sağlığından ve işçi sağlığı ile alakalı sorunlardan başlayan bir grev. Bunu şöyle lanse diyor onlar, sanki biz sürekli para istiyormuşuz, para bekliyormuşuz gibi göstererek bizi haksız duruma düşürmeye çalışıyorlar. Önemli olan öncelikle işçi sağlığı. Benim orada yediğim tozu, karbonu, havadan almış olduğum zerrecikleri maruz kalmamızı görseniz inanın boğazımız halen daha ağrıyor. Bir aydır da geçmedi dışarıda olduğumuz halde. Yanından geçemeyeceğimiz araçlara, kapı kolunu tutamayacağımız araçlara parça yapıyoruz biz. Bize vermek istemedikleri, bize yapmak istedikleri şeylerin toplam maliyeti onların belki de bir gün boyunca harcayacakları kıyafetlerine, yediklerine, içtiklerine harcayacakları rakam.
“ÇİN’DE VE SLOVAKYA’DA FABRİKALARI VAR, İŞÇİ SAĞLIĞINA O KADAR DEĞER VERİYORLAR Kİ YERLER TERTEMİZ”
Türkiye’nin ucuz iş gücü olmasının sebebi, patronlara verilen haklar. Kanunlarda verilen haklar da patronların istediği gibi çıkıyor. Burada işçi için şu ana kadar kim gelirse gelsin, işçi için yapılan son 20 yıldır hiçbir şey yok. İnsan için bir şey yok bence. İşçi olarak kapatmayayım önünü. Halk için yapılan hiçbir şey yok. Çin’de ve Slovakya’da bunların fabrikalar var, işçi sağlığına o kadar değer veriyorlar ki yerler tertemiz, hiçbir sıkıntı yok. Ama bizim burada kullandığımız kimyasalları orada kullanmıyorlar ve bizim burada yaşadığımız işçi sorunlarını orada yaşamıyorlar, burada yaşıyoruz.” (ANKA)