Aşır: "Bütün ekonomik buhran çalışan kamu emekçisinin sırtına çöktü. Ve biz ‘Sesimizi duyan yok mu’ demeye geldik buraya. Ben öğretmenim, geçen ay aldığım maaş 16 bin 100 lira. 22 bin liraya çıkacakmış. Şunu söylemek istiyorum: Kamu emekçileri içinde üniversite mezunu olup en az maaşı alan öğretmenler. Zaten öğretmenler odasında uzman öğretmen- başöğretmen olarak ikilem yaratıp sulhu bozdular. Türkiye Cumhuriyeti’ne koyduğumuz şu ekonomik refahtan pay almak istiyoruz. Saraylar, altın yollar, kaftanlar değil; insanca yaşamak, çocuklarımızın gözüne gülerek bakmak istiyoruz” dedi.
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu, Ankara Ulus Meydanı’nda, “İnsanca Yaşanabilecek Ücret, Vergide Adalet İstiyoruz” başlıklı bir basın açıklaması yaparak memur maaşlarına yapılan zammı protesto etti. Eyleme katılan sendika yetkilileri ANKA Haber Ajansı’na değerlendirmelerde bulundu.
AZİZ ÖZKAN: “11 MAYIS 2023’TE SAYIN CUMHURBAŞKANI, EN DÜŞÜK KAMU EMEKÇİSİNİN MAAŞININ 22 BİN OLACAĞINI SÖYLEDİ. BUGÜN ARADAN TAM 2 AY GEÇTİ. ALIM GÜCÜ 14 BİN LİRA DÜŞTÜ”
Büro Emekçileri Sendikası Genel Sekreteri Aziz Özkan, şu değerlendirmeleri yaptı:
“11 Mayıs 2023 günü Sayın Cumhurbaşkanı, seçim meydanlarında en düşük kamu emekçisinin maaşının 22 bin olacağı vaadiyle bir söz söyledi. Bugün ayın 11’i, aradan 2 ay geçti. O gün verilen 22 bin lira en düşük memur maaşının bugünkü karşılığı 14 bin lira alım gücü düştü. Bu birinci kaybımız. Burada olmamızın temel nedenlerinden bir tanesi, Türkiye’de durulamayan döviz karşısında TL’nin düşüşü. Bir diğer nokta ise: Kamu emekçileri 11 bin 480 lira en düşük memur maaşı aldığı bir yerde gerçek olmayan, sahte TÜİK rakamlarıyla hem memur emeklilerine hem memurlara 17,55 oranında bir zam verildi. Bu da taban aylığa ilave edildi. Geri kalan 8 bin 77 liraysa seyyanen bir zam verilip taban aylık ücretlerine ilave edilmedi. Bu, kamu emekçileri emekli olduklarında emekli maaşlarından yüzde 60’a yakın bir düşüşle karşı karşıya kalacaklar demek. Zaten bu artan hayat pahalılığı karşısında bırakın 22 bin lirayı, maaşımızın yoksulluk sınırı üzerinde olması gerekirken emekli maaşlarına 12-13 bin lira bağlanacak. Açlık sınırı altındaki maaşları protesto etmek için buradayız. Bugün Ankara’da ve 81 ilde şehir meydanlarında, iş yeri önlerinde bu açıklamalarımızı kamuoyuyla paylaştık. 1 Ağustos itibarıyla toplu iş sözleşmesi dönemi başlayacak. Kamu emekçilerinin en düşük alacağı ücretin yoksulluk sınırı artı ülkede büyüme oranının açıklandığı refah payı olması gerekiyor. Barınma hakkı artık büyük bir sorun haline geldi. Büyükşehirlerde başta İstanbul, Ankara, İzmir olmak üzere 30 büyükşehir ve 81 ilde kira ücretleri devasa fiyatları bulmuş durumda. Aldığımız ücretler neredeyse kira ücretlerinin altında kalmış durumda. Öncelikli talebimiz barınma hakkının bir hak kapsamı içerisine alınması ve lojman, kira ödeneği gibi ödeneklerin kamu emekçilerine verilmesi. İkinci talebimiz: 4688 sayılı antidemokratik olan bu yasanın derhal değişmesi ve kamu emekçilerini temsil eden gerçek sendikaların hükümetle toplu sözleşme pazarlığına oturup kamu emekçilerinin hakkını savunmaları, görevli ve toplu sözleşme hakkını içeren bir toplu sözleşme sasısını talep ediyoruz.”
ERDAL BOZKURT: “MİLYONERLERİN YARATTIĞI BU EKONOMİK KRİZİ, MİLYONLARA ÖDETMEYE BAŞLADILAR”
Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (TÜM-BEL-SEN) Genel Başkanı Erdal Bozkurt, şunları söyledi:
“AKP ve saray rejimi aslında şu an herkese bir cehennemi yaşatıyor. Ülkede ‘Türkiye Yüzyılı’ diye başlattıkları ve seçim sürecinde kullandıkları o sloganların aslında ne anlama geldiğini hep birlikte görüyoruz. Çalışanlar, ÖTV ve KDV zamlarıyla çifte zamları günlük yaşar hale geldi. ‘Vergiyi tabana yayacağız’ söylemi zaten dar gelirli ve çalışan kesimi daha da mağdur etmenin açık bir yolu ve yöntemi olarak kullanıldı. Milyonerlerin yarattığı bu ekonomik krizi, milyonlara ödetmeye başladılar. Ama burada görev, milyonlara düşüyor. Bu süreci artık normal bir süreçmiş gibi algılayamayız, yapamayız. Emeklilerin, çalışanların, dar gelirlilerin, özellikle küçük esnafın sendikalarda örgütlenmesi, bu süreçte birleşik mücadeleyi mutlaka öğrenmesi lazım. Şöyle düşünmüyorlar, onu görüyoruz ve biliyoruz: Sermayeden alalım, verelim ya da adaletsiz vergi sistemini de bir düzeltelim, bir kriz var yarattığımız, bu kriz de bizim krizimiz ve o krizi yaratanlardan da alıp bir parça o zaman bütçeyi güçlendirecek bir adım atalım. ÖTV ve KDV üzerinden yapmak istedikleri yine dar gelirli ve milyonlara ödetilen bir süreci izliyoruz. En son yapılan zamlara deprem gerekçe gösterildi. 6 Şubat’ta bu ülke korkunç bir deprem yaşadı. Ama onun da nedenlerini zaten ayrı konuşma kaydıyla 1999’da da biz bunu gördük. ÖTV ilk çıktığında deprem gerekçesiyle çıkmıştı ama daha sonraki açıklamalarda toplanan o özel tüketim vergilerinin nereye aktarıldığı konusunda, ‘yol yaptık, havaalanı yaptık’ gibi gerekçelerle aslında ne depreme ilişkin bir önlem aldıklarını ne de dar gelirli insanların hayatlarını geçindirecekleri bir ortam getirdiklerini gördük. Bütçe komisyonunda görüşmeler bugün başlıyor, yarın o torba kanunu getirecekler. Biz bütün ülke genelinde bugün startını verdiğimiz bu basın açıklamalarıyla önümüzdeki dönemi daha sıcak geçireceğimizi ifade ediyoruz. Herkesi ama herkesi, mağdur olan tüm kesimleri bu mücadelede yan yana olmaya davet ediyoruz. Çünkü hepimizin ortak sorunu var. Çocuklarımızın sofrasında TÜİK’in çalarak ifade ettiği rakamlar, artık nefes almayı, hayatta kalmayı dahi zorlaştırdı. Bu konuda herkese sorumluluk ve görev düşüyor. Sesiniz ne kadar azsa, çoğunluğunuz ne kadar sokakta yoksa, ‘Evet, demek ki mutlu bir hayat sürülüyor’ diye bir algı yaratmaya çalışıyorlar. Ama bu ülke gerçekten uçurumun tam da ucunda, hatta çukura doğru hızla ilerliyoruz. TÜİK rakamlarını konuşmaya gerçekten gerek yok. Devletin en güvenli kurumu olması gereken TÜİK yaşamımızdan, çocuklarımızın geleceğinden çalmaya devam ediyor. Emeklilere bu kadar korkunç bir şey söylenemez. 7 bin 500 lirayla geçinebiliyorlarsa sarayın 10 milyonluk günlük harcamasından bir gün kendisi çıksın sokakta geçinsin. Ya da TÜİK yetkilileri gelsinler, şimdi şurada sizinle birlikte çarşı-pazar gezelim. Enflasyon oranı neymiş, birlikte tespit edelim. 39 çıkıyorsa diyelim ki ‘Evet 39’muş, biz yanılmışız.’ Davet ediyoruz, gelsinler, yapalım, hangi kalemlerden almışlar görelim. Kimseyi kandırmaya, kimseyi yanıltmaya hakları yok. Gerçekten insanlar artık nefes alamaz halde.
BURAK USTAOĞLU: “İNSANCA YAŞAMA HAKKIMIZI TÜM BASKILARA RAĞMEN SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ”
KESK Ankara Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü ve HABER-SEN 1 No’lu Şube Başkanı Burak Ustaoğlu, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Biz, bugün, burada, eylemde bazı hatırlatmalar yapmak istedik. Egemen siyaset, zaman zaman şovenistçe ettiği cümlelerle emekçileri alkışlatmayı biliyordu. Ve sadece alkışlatarak emeğinin karşılığını veremeyeceğini hatırlatmak istedik. Onun için depremde, pandemide özveriyle çalışan birçok emekçi arkadaşlarımızın çalışmalarını hatırlattık. Bunun karşılığında da istediğimiz tek bir şey vardı: Vergide adalet ve emeğimizin karşılığı. Bugün TÜİK’in enflasyon rakamları konusunda yaptığı manipülasyonları artık hiçbir emekçi, hatta hiçbir yurttaşımız söylemeye bile gerek duymuyor. Çünkü alırken başka, verirken başka rakamları söyleyen TÜİK, ne yazık ki emekçilerin artık haklarını da gasp ediyor. Biz, burada, bugün sadece sendika yöneticileri, sendika üyeleri olarak bir araya gelmedik. Bizler anneyiz, babayız, bizler ebeveyniz, bizler emekçiyiz ve her şeyden ötesi yurttaşız. Ve biz insanca yaşam hakkımızı bu coğrafyada savunmaya devam edeceğiz. Her mana da ister mali ister demokratik konularda. İnsanca yaşama hakkımızı tüm baskılara rağmen savunmaya devam edeceğiz.”
YAŞAR POLAT: “AĞUSTOS’TAKİ TOPLU SÖZLEŞMEDE, YANDAŞ KONFEDERASYONLARIN TAVRININ NE OLACAĞINI BİLİYORUZ”
HABER-SEN II No’lu Şube Başkanı Yaşar Polat, şunları söyledi:
“Bizim taleplerimiz net. Biz geçen hafta, TÜİK’in sahte rakamlarını protesto etmek için 5 Temmuz’da da TÜİK’in önüne gittik. Ama gelinen noktada, TÜİK yine rakamlara takla attırarak hem halkımızı hem işçiyi hem emekçiyi herkesi yoksul bırakmıştır. Verdikleri zamlar ortadadır. Tamamen emekçileri yoksullaştıran bir zamdır. 22 bin lira en düşük memur maaşı olacak derken -zaten o da hükmünü yitirmişti- bundan önce EYT’de emeklilere yapılan kök maaş üzerinden zam, aynısını kamu emekçilerine yapmıştır. Bugün gelinen noktada çarşı-pazar yangın yeridir. AKP hükümeti, halka değil; sermayeye hizmet ediyor. AKP’ye kızmamak gerekiyor, karşımızdaki muhalefet partileri, Meclis açıldı ama hâlâ seslerini çıkarmıyorlar. Bugün görüşülen yasa geçtiği takdirde halkımız yine yoksullaşacak. Yeni yılda bizi daha kötü günler bekliyor, bunu biliyoruz. Ağustos’taki toplu sözleşmede, yandaş konfederasyonların tavrının ne olacağını biliyoruz. Yine orada kamu emekçilerini, halkı, işçileri satacaklar, bu baştan belli. Bundan önce 3-4 buçuklara imza atanlar yine aynısına imza atacaklar. Yani bundan da bir beklentimiz yok. Biz KESK olarak Ağustos’ta yapılacak toplu sözleşmede halkımızın, kamu emekçilerinin yanında olacağız, sonuna kadar da onların hakkını savunacağız. Buradan Cumhurbaşkanına iki laf etmek istiyorum: Bu yasayı çeksin, sermayenin yanında değil, halkın yanında olsun. Halkımız Cumhurbaşkanı’na oy verdi, güvendi ama maalesef gelinen noktada her şey ortada. Halkımız yoksullukla mücadele ediyor. Buradan TÜİK’e seslenmek istiyorum: Çıkardığı rakamları neye göre hesaplıyorlar? Bağımsız ENAG, enflasyon oranını yüzde 109 hesaplamış. Ama TÜİK’in çıkardığı yüzde 38, bunlar nereden ne alıp hesaplıyorlar bilmiyorum. Bir cebinden alıyorlar, bir cebine koyuyorlar. Kaşıkla verip kepçeyle geri alıyorlar. Yoksullaşan halkımızın daha da yoksullaşmaması için mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz.”
MELEK AŞIR: “SARAYLAR, ALTIN YOLLAR, KAFTANLAR DEĞİL; İNSANCA YAŞAMAK, ÇOCUKLARIMIZIN GÖZÜNE GÜLEREK BAKMAK İSTİYORUZ”
Eyleme katılan EĞİTİM-SEN III No’lu Şube Sekreteri Melek Aşır, şunları söyledi:
“Bir anneyim. Türkiye’de seçimden sonra ekonomik bir deprem oldu. Ve bütün ekonomik buhran çalışan kamu emekçisinin sırtına çöktü. Ve biz ‘Sesimizi duyan yok mu’ demeye geldik buraya. Çünkü seçimden önce bunu bir geri dönüşü olacağını biliyorduk ama bu kadar ağır faturalarla karşılaşacağımızı, bu kadar telafisi mümkün olmayan ve meşru zemine yayılan bir gerekçeyle verilmeyen zamlar olacağını tahmin etmiyorduk. 8 bin lira seyyanen zam, bir kamu emekçisinin emekli ikramiyesinde 320 bin lira fark demek. Bu aslında ne demek? İki öğretmen beraber 30 yıl çalışsa ve emekli olsalar Türkiye’nin bugünkü koşullarında zaten ev bile alamazlardı ama bu, artık hayal bile kuramazlar manasına geliyor. Ben öğretmenim, geçen ay aldığım maaş 16 bin 100 lira. 22 bin liraya çıkacakmış. Şunu söylemek istiyorum: Kamu emekçileri içinde üniversite mezunu olup en az maaşı alan öğretmenler. Zaten öğretmenler odasında uzman öğretmen-başöğretmen olarak ikilem yaratıp sulhu bozdular. Zaten bugün geldiğimiz koşullarda yeni atanan öğretmenler, üniversitede alıştığımız öğrenci evleri gibi öğretmen evleri oluşturmaya başladılar. Çünkü özellikle büyük kentlerde kiraya katlanabilecek düzeyde değiller. Bir öğretmenin çocuklarını geliştirmekten başka meşgalesi olmaması gerekirken artık ilkin nasıl ayakta duracağını, ekonomik olarak kendi hayatını nasıl idame ettireceğinin peşinde. Zaten eğitim giderek laik, bilimsel eğitimden uzaklaştı, daha özelleştirmenin önü açıldı. Öğretmenlerin kamu emekçileri içerisinde var sayılan genel statüsü yerle bir edildi. Artık hayatla mücadele başladı, var olmanın elimizden gelen çaresine bakmaya çalışıyoruz. Ve bunları hak etmiyoruz. İnsanca yaşamaktan başka bir şey istemiyoruz. Bugün baktığımız zaman özellikle sabit gelirliler sarayın bütün şatafatını yaratmaktan, ülkenin ekonomik çarkını döndürmekten sorumlular ama kendi hayatlarına dair bir şey yapamıyorlar. Biz de Türkiye Cumhuriyeti’ne koyduğumuz şu ekonomik refahtan pay almak istiyoruz. Saraylar, altın yollar, kaftanlar değil; insanca yaşamak, çocuklarımızın gözüne gülerek bakmak istiyoruz. Hem onların hem kendi geleceğimiz için.”
ANKA