Eskiden bizim çingeneler yaşardı, buldukları uygun yere konuşlanırlardı, ne çevreyi kirletir, ne çevreye rahatsızlık verirlerdi. Önce ekonomik, sonra siyasi, sonra savaş derken iklim göçleriyle devinim yaşayan dünyanın her yerinde artık sokakta yaşayanlar var. Bir de benim güzel yurdumun kadersizliği deprem nedeniyle sokakta kalma.
Bir zamanlar İstanbul’da Habitat 2 Zirvesi yapılmıştı. Bizim EXPO’yu gördükten sonra gözümüzde o da itibar kaybetti ya neyse. Bakın bununla ilgili şu bilgiler var: “UN-HABITAT, sürdürülebilir insan yerleşimleri oluşturulması ve herkes için yeterli konut sağlanması yönünde oluşturulmuş bir Birleşmiş Milletler Programı’dır. 20 yılda bir konferans düzenleyerek tüm dünyada sürdürülebilir kentsel gelişmeye yönelik gündemi belirler. Türkiye 1996 yılında Habitat II Konferansı’na ev sahipliği yaparak, ‘Yaşanabilir Kentler’ kavramı ile konferansın sürdürülebilirlik çerçevesine önemli bir katkı sağlamıştır.”
Geldiğimiz nokta ortada.
Yeterli ve sağlıklı barınma hakkının temel insan haklarından biri olduğunun bilinciyle, tüm dünyada kentlerin "daha yaşanabilir" mekânlara dönüşümünü sağlamak amacıyla çalışmalar yürütülürken, ne yazık ki ülkemizde barınma hakkı ihlali artmaktadır. Bir yandan, kentlerde barınma hakkı ihlal edilen, evsiz yurttaşın sayısı artarken, diğer yandan Antalya’ya içerden ve dışardan göç dalgası sürmekte. Fotoğraf Antalya’nın dünyaca ünlü Lâra Halk Plajı’ndan. 5 Yıldızlı Sera Otel’in bahçesi denecek kadar yakın noktadan. Bir değil birkaç aile burayı mesken edinmiş. Plajda çamaşır günü görüntüsü bunun bir tercih mi, zorunluluk mu olduğu sorusunu akıllara getiriyor.
Nizamettin Özmen