Musa Ertugan, “Türkiye’nin 2003 yılında kişi başı milli geliri aşağı yukarı 5000 Dolar civarındadır. 2004 yılında ise 6021 Dolar idi. O yıllarda Türkiye’ye göre milli gelirleri daha düşük ve aynı seviyede olan ülkelerin milli gelirleri Dünya Bankası verilerine göre 20 yıl içerisinde daha fazla artarken, Türkiye kişi başı milli gelir bakımdan aynı kategorideki ülkelerin çok gerisinde kalmıştır. 1100 Dolar kişi başı milli gelire sahip Litvanya 2020’de 19.988 Dolar’a, 4500 Dolar olan Letonya 17.620 Dolar’a, 1800 Dolar olan Bulgaristan 9976 Dolar’a, 850 Dolar olan Çin 10.500 Dolar’a ulaşırken Türkiye ise 4760 Dolar’dan 8550 Dolar’a yükselerek kişi başı milli geliri dünya ülkeleri ortalaması ile kendi kategorisindeki ülkelerin kişi başı milli gelir ortalamasından çok daha düşük bir artış göstermiştir.  2013 yılında Türkiye’nin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası (GSYİH) 958 Milyar Dolar iken, kişi başı milli geliri 12.500 Dolar idi. Aradan geçen 10 yıl içinde Gayri Safi Yurtiçi Hasıla 808 Milyar Dolar’a gerilerken, kişi başı milli geliri de 9400 Dolar’a düşmüştür” diye konuştu.

“DÜNYA EKONOMİSİNDEN ALDIĞIMIZ PAY DÜŞTÜ”

Musa Ertugan, “Şayet Türkiye; AKP döneminde Cumhuriyet hükümetlerinin ortalama reel büyüme oranı olan yüzde 5’lik büyüme oranına ulaşsa idi çok partili dönem 1946 – 2002 arasında yüzde 5.1, Demokrat Parti dönemi 1950 – 1960 yüzde 6.3, Adalet Parti dönemi 1965 – 1971 yüzde 5.9, ilk üç beş yıllık kalkınma planı dönemi 1963 – 1977 yüzde 5.9, Anap dönemi 1983 – 1989 yüzde 4.9, Atatürk dönemi 1923 – 1938 yüzde 9 bu gün Türkiye’nin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası 1.5 Trilyona ulaşacak, kişi başı milli geliri de 17 Bin – 18 Bin Dolar civarında olacaktı. Türkiye’nin AKP döneminde reel büyüme oranı ortalama olarak yüzde 3.7’lik bir gelişme göstermiş bu yüzden Cumhuriyet hükümetlerinin yakaladığı yüzde 5.1’lik büyüme oranını gösteremeyişi yüzünden ülkemizin uğradığı toplam Gayri Safi Yurtiçi Hasıla kaybı (GSYİH) 700 Milyar Dolar’ı aşmıştır. Bu ekonomik değerlendirmenin yanı sıra Türkiye’nin dünya ekonomisinden almış olduğu payın oranı da 2013 yılında yüzde 1.24 iken, 2021 yılında bu oran gerileyerek yüzde 0.84’e düşmüştür. Bu pay 1980’de yüzde 0.86 olan değerden de daha düşük bir orandır. IMF’ye göre Türkiye’nin dünya ekonomisinden aldığı pay daha da düşecektir” ifadelerini kullandı.

“AKP’NİN BAŞARISIZLIĞI TESCİLLENDİ”

Ertugan, “Bu orana paralel olarak Türkiye’nin dünyanın en büyük ekonomileri sıralamasındaki yeri de her geçen yıl gerilemektedir. Geçmiş yıllarda 16’ıncı ve 17’inci sıralarda iken 2021 yılında 21’inci sıraya gerilemiş, IMF’nin tahminlerine göre 2022 sonunda daha da gerileyecek ve 23’üncü sıraya düşecektir. Bu seviye ise son 50 yılın 1994 – 1995 yıllarından sonraki en kötü seviyesidir. Dünya bankası tarafından açıklanan milli gelir verilerine göre kişi başına düşen milli gelirimiz yukarıda kısaca örneklediğimiz gibi; kendi gurubunda olan Bulgaristan, Rusya, Çin, Romanya ve İran gibi ülkelerle mukayese edildiğinde, ülkemizin 20 yıl önce gerisinde olan ülkelerin çok arkasında kaldığı görülmektedir.  Dünya ekonomisi gelişirken, kendi kategorisinde olan ülkeler karşısında AKP’nin başarısızlığı böylece bir kez daha tescillenmiştir. AKP döneminde ülkemiz gerekli teknolojik gelişmeyi de gösteremediği için, yüksek teknolojiye dayalı üretim, imalat sanayi cirosunun sadece yüzde 2.8’ini oluşturmaktadır. İhraç ürünlerimiz içindeki yüksek teknolojik ürün ağırlığının payı 2002’de yüzde 3.2 iken 2021’de ise yüzde 2.2’ye gerilemiştir. Böylece Türkiye yükte ağır, pahada hafif ürün satan bir ülke durumunda kalmıştır. Nitekim ihracatta kg fiyatı 2010’da 1.20 Dolar iken, 2014’de 1.59 Dolar olmuş. Bu fiyat ise 2021’de 0.96 Dolar’a düşmüştür” dedi.

“BORÇLANMA İHTİYACI DOĞDU”

“Ülkemizin katma değeri ve teknolojik değeri düşük ürün ihracatına karşılık almış olduğu ürünlerin ileri teknoloji içeren ürünler olması dış ticaret açığının büyümesine sebep olmaktadır” diyerek ileri sanayi hamlesi gerekliliği vurgusu yapan Ertugan,  “Artan cari açık ancak dış borçlanma ile kapatılırken, üretimin de dış girdilere bağlı olması açığın daha da büyümesine sebep olmaktadır. Alınan borçlar ülkenin ihtiyacı olan ileri teknoloji içeren katma değeri yüksek yatırımlara, ileri teknoloji ve inovasyonu sağlayacak eğitime harcanmış olsaydı; bugün değeri düşük ve yüksek miktarda ürettiğimiz ürünlerin yerine, kg değeri yüksek malları üreten dış ticareti fazla veren bir ülke durumuna gelirdik. Bu günkü çarpık işleyiş, alınan borçların faizlerini bile karşılayacak verimlilikte kullanılmadığı için her geçen gün daha fazla borçlanma ihtiyacını doğurmaktadır. Bu yüzden borçların faizleri anaparayı aşan miktarlara ulaşmıştır. 2021 Nisan’ında anapara ödemeleri 1 Trilyon 100 Milyar TL, faiz ödemeleri 635 Milyar TL’yi bulurken, 2022 Nisan’ında anapara ödemeleri 1 Trilyon 483 Milyar TL’ye ulaşırken, faiz ödemesi de 1 Trilyon 743 Milyar TL’ye ulaşmıştır. Ayrıca borçların ikiye katlanma süreleri de 2009 yılına kadar olan 85 aylık süreden, 23 aya düşmüştür. Görülen o ki; ülke her geçen gün yokluğa, karanlığa ve adım adım batağa sürükleniyor. Dolayısıyla Bakan Nebati hoş ama boş konuşuyor” diyerek açıklamasını sonlandırdı.

Haber Merkezi

Editör: Haber Merkezi II