İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanı adaylığından çekilmesine ilişkin; “Millet İttifakı’nın içinde yer alsa nasıl olur, soruları ile karşılaştım. O soruya da hep, çok memnun olacağımı ifade ettim. Önce bunu bir hatırlatayım. Dolayısıyla bugün istifasına elbette saygı duyuyorum ama istifasına götüren, bu belden aşağı vuran bu tür konuların Türkiye açısından artık bitmesi gerektiğini, çok çirkin olduğunu ifade etmek isterim” diye konuştu.

 “BUGÜN İSTİFASINA ELBETTE SAYGI DUYUYORUM AMA İSTİFASINA GÖTÜREN, BU BELDEN AŞAĞI VURAN BU TÜR KONULARDA TÜRKİYE AÇISINDAN ARTIK BİTMESİ GEREKTİĞİNİ İFADE ETMEK İSTERİM”

Muharrem İnce’nin Cumhurbaşkanı adaylığından çekilmesine ilişkin soruya Akşener şu yanıtı verdi:

“Öncelikle ben Sayın İnce’nin adaylığını ilan ettiği dönemde zaman zaman eleştirilere maruz kaldığı anlarda, Sayın İnce’nin Sayın Oğan’ın ya da bir başka kişinin aday olmakla ilgili hakkına saygı duymak gerektiğini söyleyen bir kişiyim. Daha sonraki aşamada da Millet İttifakı’nın içinde yer alsa nasıl olur, soruları ile karşılaştım basın mensupları tarafından. O soruya da hep, çok memnun olacağımı ifade ettim. Önce bunu bir hatırlatayım. Dolayısıyla bugün istifasına elbette saygı duyuyorum ama istifasına götüren, bu belden aşağı vuran bu tür konularda Türkiye açısından artık bitmesi gerektiğini, çok çirkin olduğunu ifade etmek isterim. Bununla ilgili de bizim parti sözcümüz Sayın Kürşad Zorlu’ya, bir ifade yayınlamamız lazım dedim. Dün de o da kınadığımızı yayınladı. Dolayısıyla bundan sonra ne olur, onu hep beraber göreceğiz. Dolayısıyla inşallah her şey iyi olur.”

“İNSANLARIN HÜR İRADESİ İLE VE KURALLARA UYGUN BİR BİÇİMDE SANDIĞA ATTIĞI OYUN SONUCUNU BEĞENMEME TARTIŞMASI GİBİ BİR LÜKSÜMÜZ, BİR HAKKIMIZ OLAMAZ”

İnce’nin bugün Cumhurbaşkanı adaylığından çekildiğini söylediği basın açıklamasındaki “Bunu memleketim için yapıyorum. Bahaneleri kalmasın, yoksa seçimi kaybettiklerinde seçimin sabahı bütün suçu bize atacaklar” sözlerine ilişkin Akşener, şu değerlendirmeyi yaptı:

“Ben İYİ Parti adına konuşabilirim; bütün sonuçlarla ilgili siyasetçinin görevi seçmenin gönlünü almaktır. Seçmene kendini beğendirmektir, projelerini beğendirmektir. Ve bunun sonucunda hür ve bağımsız irade ile bir kişinin gelip, bir seçmenin oy kullanması halindeki çıkan sonuca siyasetçiler, buna amenna demek zorundadır. Ben 15 yıl cumhuriyet tarihi anlattım, Kocaeli Mühendislik Fakültesi’nde ve orada demokrasileri tarif ederken derdim ki; cumhuriyetlerde ve demokrasilerde her şey tartışılabilinir. Bir tek sonuç tartışılamaz. O da insanların hür iradesi ile ve kurallara uygun bir biçimde sandığa attığı oyun sonucunu beğenmeme tartışması gibi bir lüksümüz, bir hakkımız olamaz.

Dolayısıyla biz, Millet İttifakı’nın bileşenleri olarak seçmenimizin kalbine yeterli miktarda girememişsek, onu ikna edememişsek ortaya çıkan sonuçtan sorumlu hiç kimse değildir, bizizdir. Dolayısıyla bir kere kabul etmemiz gereken budur. O nedenle Sayın İnce’nin bir kırgınlığı var muhtemelen. En başından beri söylediğim şey, Cumhurbaşkanı adaylığı hakkında saygı göstermek konusunda bazı incinmeler var. O nedenle bu cümleyi kurmuş diye düşünüyorum. O suçlu, bu suçlu diye bir durum yoktur.”

“SAYIN İNCE’YE GERÇEKTEN BAŞARILAR DİLERİM. TAVRINA SAYGI DUYMAMIZ GEREKİYOR”

İnce’nin açıklamasından sonra CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşüp görüşmediğinin sorulması üzerine Akşener, şu yanıtı verdi:

“Şu anda kimse ile görüşmedim ben. Çünkü, Denizli’deydim. Denizli’den geldim. Yalnız saat 22.00’de Cumhuriyet Halk Partisi’nde olacağım. Altı genel başkanın iki gün evvelden kararlaştırılmış bir davet bu. Seçim günü nasıl bir sistem yapılacak sorusunun konuşulacağı bir toplantımız var. Ben saat 22.00’de Cumhuriyet Halk Partisi’nde diğer arkadaşlarım ile beraber olacağım. Muhtemelen orada bir konuşma geçer.  Ama tekrardan söylüyorum, Sayın İnce’ye gerçekten başarılar dilerim. Tavrına saygı duymamız gerekiyor. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bir daveti oldu gene Twitter üzerinden. Ona da çok olumlu baktığımı ifade etmek isterim.”

“DUYMAMIŞ, BİR ŞEKİLDE DUYURULMADIĞI TAKDİRDE OY VERME İŞLEMİ DEVAM ETTİĞİ SÜRECE O OYLAR DA SAYILIYOR”

İnce’nin Cumhurbaşkanı adaylığından çekilmesinin ardından, oyların nereye gideceğini Akşener, şöyle değerlendirdi:

“Şöyle bir şey var. Bugün, bizim YSK temsilcimiz Avukat Tolga Bey ve diğer bir YSK temsilcisinin beyanını okudum, o da şu; insanlar, Sayın İnce’nin adaylıktan çekilme konusunun ne kadarını kim duyacak, onu bilmiyoruz ve hala oy verme imkanı var, duruyor yerinde. Pusuladaki yeri duruyor. Oraya mühür basarsanız, o resmi olarak sayılıyor. YSK’daki arkadaşların hukuki olarak yaptığı açıklama bu. Yurt dışında verilmiş oylar sayılıyor… Dolayısıyla Sayın İnce’nin yarıştan çekilmiş olması, bilenler açısından önemli. Duymamış, bir şekilde duyurulmadığı takdirde oy verme işlemi devam ettiği sürece o oylar da sayılıyor. İki hukukçudan okudum. Neye yarar? Sayın İnce’nin hem Cumhurbaşkanlığında hem partisine oy verme konusunda tutum alan seçmenin kararı. Onu şu anda tespit etmek çok zor.”

“HDP’YE OY VEREN 6,5 MİLYON SEÇMENİN TAMAMININ EĞER PKK’LI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORSAK BİZ YANMIŞIZ DEMEKTİR”

HDP’nin Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığına destek vermesine ilişkin kendisine yöneltilen soruya Akşener, şu yanıtı verdi:

“HDP, aday çıkarmadı. Sayın Kılıçdaroğlu’nu da destekleyeceğini ilan etti. Aynı şekilde onlar, Yeşil Sol Parti diye bir sistem kurdular. Bir de Emek ve Özgürlük İttifakı’nı kurdular; Sayın Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini ilan ettiler. Ama HDP’nin tüm temsilcilerini ve CHP’nin bütün temsilcilerinin bizler de dahil olmak üzere, herhangi bir kadro, alışveriş üzerinden bu desteğin olmadığını açıkladılar. Sadece Cumhurbaşkanlığında Sayın Kılıçdaroğlu’nu yanında durduklarını söylediler. HDP’ye oy verenlerin içinde elbette PKK’ya sempati duyanlar vardır ama HDP’ye oy veren 6 buçuk milyon seçmenin tamamının eğer PKK’lı olduğunu düşünüyorsak biz yanmışız demektir. Bu yanlış bir şeydir. Türkiye’de tuhaf bir tartışma yapılıyor. Bu tartışma yanlış… Kandil’e gelirsek, orada bir dümen dönüyor. PKK; eli silahlı, ülkeyi bölmek üzere yola çıkmış ayrılıkçı bir terör örgütüdür. Bu terör örgütünün başı olan kişiyi, Türkiye bir şekilde 1998, 1999’da tarihlerinde getirdi, yargıladı ve hapse koydu. İlginç bir biçimde, bu kişi ile ahbaplık, Sayın Erdoğan tarafından bizatihi yürütülüyor. Şimdi, enteresan ilginç bir şey daha var. İlginç olan bir şey var. Ahmet Türk’ün yaptığı bir açıklama var, bizim gözümüzde Abdullah Öcalan bebek katili, terör örgütünün başı. Kandil’de bunun bir parçası. Fakat, Ahmet Türk diyor ki; Abdullah Öcalan’a bir oy için yalvarmaya gidildi deniliyor. Bir görüşme var, o görüşmenin olduğunu ben biliyorum zaten. Aynı zamanda AKP Diyarbakır Milletvekili Adayı Galip Beyin de söylediği var, devlet görüşüyor diye. Bugün ‘devlet eşittir benim’ diye bir anlayış da var. Dolayısıyla Abdullah Öcalan ile görüşüldüğü, Kürtlerin oyuna yönelik bir çalışma var.

Diğer taraftan PKK çok uzun süreli bir örgüt. Kandil’den yapılan açıklamaların da enteresan bir yanı var. Şimdi, mesele şu; PKK bir terör örgütüdür. HDP ile bizim aynı masada olmamız mümkün değildir. HDP’yi masaya oturtmayı arzu edenler varsa, buna Cumhur İttifakı da dahil olmak üzere, o masada bizim olmamız mümkün değildir. Nitekim, Hizbullah’a terör örgütü demeyen HÜDA PAR Cumhur İttifakı’nın masasındadır. Aynı zamanda AKP listelerinden adaydır. İlk dört maddeyi tartışmaya açan, Türk bayrağına Türkiye bayrağı denilmesini isteyen, Gaffar Okkan’ın katillerine terörist demeyen, nitekim bu hükümet zamanında Gaffar Okkan’ın katillerinden hiç kimse hapiste kalmadı. Böyle bir durumda sürekli olarak İYİ Parti’ye HDP ve PKK üzerinden dürtmek, İYİ Parti’ye hakaret etmenin manası yok ama şöyle bir sonucu var, Kürt eşittir PKK haline döndü. 6 buçuk milyon HDP’li seçmeni PKK’lı diye tariflersek yanarız.

Bu ülke bir çözüm süreci geçirdi, masaya oturuldu PKK ile ve o gün, MHP milletvekiliydim. Biz karşı çıktık. Çok demokratik bir tavır koydu Sayın Bahçeli, dedi ki; biz bunları sokak ortasında itip kakmayacağız. Biz bunu sandıkta yanıt vereceğiz dedi. Bugün geliyorsunuz, Türkiye’nin İçişleri Bakanlığı döneminde en uzun, en derin sınır ötesi harekatının altında imzası olan kadına, siz Meral Akşener’e ‘PKK’lısın’ diyorsunuz. Olmaz. Biz artık bu işlerden bıktık, midemiz bulanıyor. Çok üzülüyorum, asıl meseleleri tartışmamak üzere bir tül örtülüyor. Burada, temel endişem her bir Kürdü PKK’lı hale dönüştürmektir, insanların şuur altında. Bu yanlıştır. Biz Güney Doğu’da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin polisinin askerinin yanında durup, şehit olmuş Kürtlerimiz olmasaydı, o vatandaşlarımız olmasaydı Güney Doğu’da neyi konuşuyor olacaktık? O insanların o hakkını teslim etmeden…”

“BU KONU KONUŞULMADI”

Millet İttifakı’nın iktidara gelmesinden sonra bakanlıkların nasıl paylaşılacağına dair soruya Akşener, şu yanıtı verdi:

“Bu konu konuşulmadı. Ülke 21 yıldır, tek parti yönetiminde olduğu için koalisyonların kurulma sistematiğini herkes unuttu. Kimse bilmiyor. Biz bu anlayıştan, bu sistemden kurtulmak amaçlı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem diyoruz. Şu bakanlık şunda, şu bakanlık şunda diye asla böyle bir konuşma yapılmadı. Gelecek, DEVA, Saadet Partileri, Demokrat Parti; CHP listelerinden giriyorlar. Dolayısıyla logosuz giriyorlar, belirli miktarda milletvekilliğinde anlaştılar. Ben o rakamları bilmiyorum, sonuçta milletvekilliği alacaklar. Devletin 8 önemli olmazsa olmaz bakanlığı vardır. Adalet Bakanlığı vardır, karşılığı İçişleri Bakanlığı’dır. Adaleti alan İçişleri’ni bırakır. Dışişleri vardır, karşılığı Milli Savunma Bakanlığı’dır. Milli Eğitim Bakanlığı vardır, karşılığı Sağlık Bakanlığı’dır ve Maliye Bakanlığı vardır, karşılığı Hazine Bakanlığı’dır. Biz bunların kimlerin nerede nasıl olacağını bilmediğimiz için hangi bakanlık kimde konuşmadık.”   

Akşener, FETÖ’yle mücadeleye ilişkin soruyu şöyle cevapladı:

“TANIK OLARAK ÇAĞRILIYORUM AMA ENGEL OLUNUYOR”

“Bu ülkede siyasi ayak hiç sorgulanmadı, hiç olmadı. 15 Temmuz’dan sonra Meclis’te bir FETÖ Araştırma Komisyonu kuruldu. O kadar enteresan ki, bu bizzat Selçuk Özdağ’ın şahitliğidir, komisyon beni tanık olarak çağırma kararı veriyor. Bana bir kağıt yazılıyor. MHP’nin o zamanın Genel Başkan Yardımcısı, şimdi Meclis Başkanvekili olan kişi Selçuk Özdağ’ı arıyor. Sonra Devlet Bey’le konuşturuyor. Ondan sonra kendisinden istenen benim buraya çağrılmamın engellenmesi, bundan vazgeçilmesi. Kargoyu verilmek üzere olan o çağrı geri çekiliyor. Tanık olarak çağrılıyorum ama engel olunuyor. Ben çağrılmadım. Soru şu: Niçin?

“2010 REFERANDUMU OLMASAYDI, O DEĞİŞİKLİKLER YAPILMASAYDI İDDİA EDİYORUM 2016’DAKİ 15 TEMMUZ KALKIŞMASI OLMAZDI”

Türkiye’de tarikat ve cemaatler asla bir kadına yatırım yapmazlar. Çünkü kadının imam olamaması sebebiyle kadına yatırım yapmazlar. Dolayısıyla bu siyasi ayaktan biz kadınlar çıkmayız. Bugüne kadar bu siyasi ayak niçin araştırılmadı? O da başka bir soru işareti. FETÖ bir terör örgütüdür. Pek çok hatalar, kusurlar yapılmıştır. Bu terör örgütünün bu noktaya gelişinde pay sahibi olanlar özür bile dilememiştir. 2010 Referandumu olmasaydı, o değişiklikler yapılmasaydı iddia ediyorum 2016’daki 15 Temmuz kalkışması olmazdı.

“MERAL AKŞENER’İN BULUNDUĞU YERDE NE PKK NE DE FETÖ’YLE EL SIKIŞMAK SÖZ KONUSU OLAMAZ”

Meral Akşener’in bulunduğu yerde ne PKK NE Abdullah Öcalan’a serbestiyet ne de FETÖ’yle el sıkışmak söz konusu olamaz. Benim inancım şudur. Yargıç hür, bağımsız, tarafsız, korkusuz olmalıdır. Cumhuriyet savcısı diyoruz, Cumhuriyetin savcısı olmalıdır. Onun bunun değil, siyaset de dahil. Polis, devletin polisi olmalıdır. Asker, devletin askeri olmalıdır. Buraları ele geçirmek üzere bir sistem kurarsanız sonuç böyle olur. Temel mantık budur.”

Akşener, “İlk icraatınız ne olacak?” sorusuna şu cevabı verdi:

“BENİM KİŞİSEL TALEBİM İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’DİR”

Benim kişisel talebim İstanbul Sözleşmesi’dir. İktidar olunduğu zaman hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı, demokrasi, liyakat ve ekonomide kayırmacılığın bitmesi, ekonomide ateşin söndürülmesi, 1 yıl içerisinde yüzde 20’ye enflasyon ve ikinci yılda da tek haneli rakama inmesi.

Akşener, Millet İttifakı’nın dış politikada ne yapacağına ilişkin soruya şu yanıtı verdi:

“ABD DE BATI DÜNYASI DA ÇOK SÜPER DEMOKRASİLERLE YÖNETİLEN YERLERDEN ZİYADE TEK KİŞİYLE ANLAŞABİLECEKLERİ ALANLARI İSTERLER”

Cumhuriyetin, önce Osmanlı sonra Cumhuriyet döneminde, 200 yıllık bir hafızası vardır dış politikada. Burada şahsilik, kişisellik, böyle vıcık vıcık sevgi sözlerinin döndüğü bir dış politika yoktur. Ülkelerin çıkarlarının, faydalarının maksimize edilmeye çalışıldığı, dış politikanın ciddiye alındığı bir konudur ülkeler açısından. ‘ABD ile kötü zamanlar yaşanıyor’ kısmına katılmıyorum. ABD de Batı dünyası da çok süper demokrasilerle yönetilen yerlerden ziyade tek kişiyle anlaşabilecekleri alanları isterler. Çünkü, dünyada ve AB’de şunu görüyorum. Türkiye’de, AB, ABD, NATO her seçimde iç politikanın öznesiyse AB’de de Batı dünyasında da Türkiye’yle olan ilişkiler onların seçimlerinde özne. Burada çok büyük bir ahmaklık var. Sokaktaki kişiler, halklar birbirinden kopuyor, birbirine düşman oluyor. Sonuç itibarıyla bu yarına yönelik son derece yanlış bir iş. ‘Kankam Putin, dostum Trump’ olamaz. Kişisel ilişkiler iyi bir şeydir ama ipin ucunun kaçmaması gerekiyor.  Dolayısıyla ABD, AB, Rusya bizim iyi ilişkiler kurmamız gereken ülkelerdir.”

ANKA