Antalya....
Bir iddiaya göre "Bana yeryüzünün en güzel yerini bulun" diyen Bergama Kralı II. Attalos'a bulunup sunulan yerdir.
Öbür yanda çok daha eskilerde birilerinin burayı yurt bilegeldiği de yazar. Son dönemde Ege'den gelenlerin antik Side (ki 'eski Antalya' diye de bilinir) kentini kurduklarını öğrenmiştik ya Kyme'yi, Manavgat'ı yazarken. Oraya bi gönderme çıkıyor belki de burda. Ama onlar "Pergamonlu" değil, çelişki burda.
Bu tartışma çok su götürür.
Antalya yakın tarihinde ölümünün üstünden 2.220 yıla yakın zaman geçtikten sonra bacak arasını tartışmıştı ya malum zatın. Aynı yere dönmeyelim.
Bırakalım resmi tarihi de bir yana. Bergama Müzesi'nin fakirliğini gördükten sonra.
Toprak büyütme meraklısı II. Attalos'un hükmettiği toprakların en doğusundan kalkıp merkezine yolculuk yapmışız ya, gereğini de yapalım değil mi?
Aliağa'dayız, güneşli, ama bir o kadar da bulutlu bir gün. Şakran'ı aşıp Kazıklıbağ'da hem deniz kabuğu toplayıp hem de bu bulutlarla güzel bir "sunset" macerası çekiyor gönlüm. Bu arada Kazıkbağları'nın, Bergama'nın sahil şeridi olduğunu, doğallığının benim gibi fotoğraf meraklılarını hep çekegeldiğini not edelim. "Bigün oraya da bi masal çıkartırız" diyelim. Ama Bergama Belediyesi'ne de bi mektup yazalım burdan. Hazineleri koruyamadınız, çaldırdınız. Sahili korumuyorsunuz, pislik kol geziyor. Öğleki günbatımı fotolarında pet şişeler bağırıyor.
Bir gün önceki çok odaklı ve hareketli çalışma koşullarım gereği arabasını aldığım Mete, "Acelesi yok dede" demiş bi kere. Takılıp bulutun peşine vuruyorum kendimi kuzeye.
Maviköşe'ye varmadan coşuyor bulutlar, muhtreşem bir seremoni. Şakran girişinde Hala'mızın kızından ekmek arası balık alıyorum. Eminönü'ne gözü kapalı "beş çeker."
Şakranı geç, Kazıkbağları, Çandarlı, Dikili.....
İstikamet Bergama. Artık tek bir açı var gözümün önünde. O akropole çıkılacak, bu bulut silsilesinin inine girilecek. Yalnızlık bazen iyidir. Hele bi de tadını çıkarmaya kilitlenmişsen. Eskiden olsa çocyklarım da yanımda olsa diye hayıflanırdım. Ama o günler geçti. Artık tercihlerini yapacak kadar büyüdüler. Bize düşen hayallerini gerçekleştirecekleri zemini hazırlamak.
Özüm bugün Nüernberg'te klasik müzik eğitimi yerine Gazi Üniversitesi Türk Müziği Konservatuvarı'nda "ilahi" ve "türkü" okuyorsa bu tamamen kendi tercihidir. Erasmus projesiyle AB ülkelerini gezmek yerine Ankoro ile İstanbul'a gidiyorsa bu da kendi tercihi.
"Neyse" diyeceğim ama fotoğraflarda gördüğünüz güzellikleri kaydetmeye giderken bu düşünceler geziniyordu radyodan yayıların notaların eşliğinde.
O kocaman dağın zirvesine varınca tarihin gerçekleriyle yüzleştim. O ne şaşa, o ne ihtişam. O ne mermer hovardalığı. Sahi bu kadar mermer elde edilirken kaç ağaç kesilip kaç tepe yok edilmişti. Antak çağda çevreciler yoktu da hepsi mi heykeltraştı?
Birden kendimi Ankara'nın ikametçisiyle ünlü tepesindeymiş gibi hissettim. Aşağılardaki sıradan taşlarla örülmüş derme çatma duvarlar ile buradaki fark beni tam da bugünğün Türkiyesi'ne bıraktı.
Sırtımı döndüm, Kestel Baraj Gölü. Yukardaki bulut alacasını suda ebrulileştiren bir doğa. Ruhu genç bir çift geldi kolkola, göl manzaralı fotoğraflarını çekiyorum, ayaküstü "saltanat" muhabbeti yapıyoruz.
Şimdi yeniden kim bu Attalos? sorusunun yanıtını not düşelim:
II. Attalos (d. M.Ö. 220 Pergamon (günümüzde Bergama) - ö. M.Ö. 138 Pergamon (günümüzde Bergama) Pergamon Krallığı kralı olarak M.Ö. 160–138 yılları arasında hüküm sürdü. Pergamon Krallarından olan, Attalos Hanedanının beşinci üyesi Κral I. Attalos ile Kraliçe Apollonis'in oğlu, II. Eumenes'in kardeşidir.
Ağabeyi II. Eumenes'e olan bağlılığından ve sevgisinden dolayı "Kardeşini seven", olarak anılır. Kardeşi II. Eumenes ölünce vasisi III. Attalos küçük olduğundan, ağabeyinin karısı kraliçe Stratonike ile evlenerek kral oldu.
Krallığı sırasında Selevkos, Makedonya ve Bitinya krallıklarıyla savaştı. Bir yandan ülkesinin sınırlarını genişletirken bir yandan da ülkeyi büyüttü. Bu süreçte Romalılar ve Kappadokia Krallığıyla birlikte davrandı. Filedelfia (Alaşehir -Manisa-) ve Attalia (Antalya) kentlerini kurdu.