Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı Özgür Özel bugün yapılan 21 Olağanüstü Kurultay’da konuşma yaptı. Tek aday olarak seçime giren CHP Genel Başkanı Özgür Özel AKP'ye sert yüklendi.
Özgür Özel’in konuşmasında öne çıkan bazı başlıklar:
“Adalet ve Kalkınma Partisi, 22 yıl sonra ilk kez ikinci parti konumuna düşürüldü. Vaktimiz, hiçbir fark gözetmeksizin, ittifak yapmadan, Türkiye İttifakı’yla girdiği seçimlerde “aşılamaz” denilen yüzde 25’lik cam tavanı tuzla buz etti. Yüzde 38 oyla Türkiye’nin birinci partisi olan partimiz, Türkiye’nin 7 bölgesinde; nüfusun yüzde 65’ini ve ekonomik büyüklüğün yüzde 80’ini kapsayan belediyeleri yönetme yetkisini kazandı.”
“Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin 7 bölgesinden de; televizyonlarınızın başında yaptığımız konuşmada her türlü ayrımcılığa karşı birlik ve beraberliğe sahip çıkacağımızı, Türkiye’yi kutuplaştırmalara karşı kucaklaştıracağımızı, kibrin değil tevazunun kazandığını, bu sonuçların bizde rehavet değil sorumluluk doğurduğunu vurguladı. Bu başarıyı bir zafer değil, bir görev; seçmenin bize açtığı bir kredi olarak görüyoruz. Türkiye’nin yarını için, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisi yeniden demokrasiyi kurmak, muasır medeniyet hedefine yürümek, ülkenin zenginleşmesine ve özgürleşmesine umut olmak zorundadır. Bu bir yatırım kredisidir ve biz bunun kıymetini bileceğiz.”
"Silivri'de yatan yiğidim aslanıma, İstanbul'un seçilmiş başkanına, Türkiye Cumhuriyetinin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu'na merhaba..."
"Bugün 19 Mart başarısız darbe girişiminin bir ayağa olan partimize kayyum atama planını bertaraf etmek, CHP'nin ne demek olduğunu cümle aleme göstermek için buradayız."
"Kafasında bavullarını toplayıp gitmeye karar veren gençler bir seçim daha bizi beklemeye karar verdi demiştim, işte o gençlerin umudu için buradayız."
"Geçen yıl temmuz ayı itibariyle altı büyük firmanın ortalamasında yerel seçimde aldığımız oy oranına, 'Bugün genel seçim olsa tercih edeceğim parti CHP'dir' cevabıyla ulaştık."
“İlk seçimde, bu ülkeyi yeniden demokrasiyle tanıştıracağız. Mutlaka başaracağız. Yargıdaki o bir avuç çeteyi eninde sonunda yargılandıkları günleri hep birlikte göreceğiz. Nasıl ki bir zamanlar "Bakırköy, Silivri’de mahkum olurlar" diyenler vardı, şimdi onlar birer birer o sürecin içine düşüyor. “Kızın varmış, bak son kez buradayım. Ekrandan gideceğim. On yılda bir evladını bile göremezsin” diyenlerin, bu sözlerinin yer aldığı görüşme kayıtlarını sildirmek için nasıl uğraştıklarını biliyoruz. Bu ifadeler bize ulaştıktan sonra o görüşme kayıtlarının silinmesi için nasıl çabaladıklarını adım adım takip ettik. O görüşmelerin en kısa sürede televizyon ekranlarında yer alması için çalışıyorum. Eninde sonunda bu insanları, sadece Türkiye’ye değil, dünyaya da rezil edeceğim. Size söz veriyorum! Buradan bir kez daha meydan okuyorum, bu sözüm boynumun borcudur.”
“Tayyip Erdoğan… Bir zamanlar, "Biz bu davanın savcısıyız" diyordun, rahmetli Deniz Baykal için “O bu davanın avukatı” derken… Hadi şimdi ben de diyorum ki: Ekrem İmamoğlu'nun, bu davaların avukatıyım! Eğer sen de gerçekten bu davaların savcısıysan, ve cesaretin varsa, hadi getir düzenlemeyi! Bu hafta hızla geçirelim. Talep eden her dava canlı yayına açılsın. Her dava canlı yayınlanacak diye bir şey yok belki, ama bir talep varsa, buyurun açalım yayını. Senin iftiralarını, Akın Gürlek’in iftiralarını ve tüm çarpıtmaları nasıl bir bir çürüttüğümüzü, tüm kanıtlarıyla TRT ekranlarında milletin önüne koysunlar. Görelim bakalım: Bu millet iftiraya mı prim veriyor, yoksa tertemiz bir vatan evladına, kendi cumhurbaşkanı adayına mı sahip çıkıyor? Hodri meydan!”
"Ben İmamoğlu'nun, bu davaların avukatıyım. Sen de Akın Gürlek yerine bu davaların savcısıysan, getir yargılamayı bu hafta yapalım. Gel canlı yayınlayalım. TRT ekranlarından canlı yayınlayalım. Hodri meydan!"
"Yargıdaki bir avuç çetenin yargılandıkları günü göreceğiz. Bunları Türkiye'ye de dünyaya da rezil edeceğim, size söz veriyorum."
“Meydanları, kitleleri, üyelerimizi, gençlerimizi sokağa, meydana, mitinge eyleme hazırladık ve her geçen gün örgütümüzün bu kabiliyetlerinin hızla artmakta olduğunu, organizasyon yeteneğini hızla geliştirdiğini takip ettik. CHP’deki devinimi, özellikle 18-25 yaş arasındaki gençlerin partiye dahil olma, üye olma sürecine inanılmaz bir ivme kazandırdığını büyük bir memnuniyetle takip ettik. Milletin sandıktaki mesajını doğru okumaya gayret ettik. Millet, siyasete ‘kavgayı bırakın, benim derdimi çözün’ dediği için anormal siyaset ile mücadeleye giriştik. Karşımızdaki partilerin seçmenlerine duyduğumuz saygı, seçmenlerinin bizimle ilişki kurması noktasında gösterdikleri yakınlaşmayı gözeterek, zaman zaman diplomatik ilişkilerle, zaman zaman liderlerini aşıp, onların seçmenleri ile konuşan bir dili geliştirdik. Arkasında durduk. Bu çalışmaların sonucunda, partimizi tüm araştırmalarda birinci parti tutmaya devam ettik. Geçen yıl temmuz ayı itibarıyla 6 büyük firmanın ortalamasında yerel seçimde aldığımız oy oranına ‘bugün genel seçim olsa tercih edeceğim parti, CHP’dir’ cevabı ile ulaştık. Karşımızdaki muhataplarımız, ülkeyi yönetme yetkisini elinde bulunduranlar ne yaptı? Demokrasi sınavı kazandığında değil, kaybettiğinde verilir. İktidar partisi ilk kez kaybettiği seçimlerden sonra yaptıklarıyla kaybetmenin sınavından geçemediğini bütün dünyaya gösterdi. Bizim 47 yıldır demokrasiye duyduğumuz saygıyı, bırakın normal zamanında yapılsa, seçim takviminin başlayacağı 47 ayı, 47 gün bile gösterememiştir. Bizimle hizmette çalışacak cesaretleri yoktu. Bizimle hizmette yarışma imkanları yoktu. Onun yerine kamu gücünü rakiplerine karşı kullanarak, hem belediyelerimizi hem de muhalefeti sindirme gayretine girdiler. Milleti yeniden kutuplaştırarak, yeni kavgalar yaratarak, koltukta kalabileceklerini hesap ettiler ama attıkları her adımda daha da zayıfladılar. Asgari ücretlilere, emeklilere haklarını vermek yerine, ülkemizdeki yoksulluğu ve gelir adaletsizliğini daha da derinleştirdiler.
“‘Belediyeleri Silkeleyin’ Dediler”
Yasakları, yolsuzluğu, yoksulluğu çok daha ileri boyutlara götürdüler. Demokrasiyi, işine geldiğinde binilecek bir tren gibi görenler, yenildikleri seçimden sonra o trenden inmeyi tercih ettiler. Artık arkasında milletin desteği bulunmayan, ellerindeki iktidar yetkisini kötüye kullanan, despot bir rejimi kurmak için adımları planlı ve sistematik bir şekilde atmaya başladılar. Tüm bunlara şahit olan millet, anketlerde CHP’yi birinci parti yapmaya devam etti. Gururla söylüyorum ki yaşadığımız Saraçhane sürecinden önce yapılmış tüm anketlerin, dün açıklanan mart ayı ortalamasında CHP, kurulduğu gün olduğu gibi bugün de Türkiye’nin birinci partisi. Bu gerçekle yüzleştikçe daha da pervasızlaştılar. İlk olarak Temmuz 2024’te AK Partili belediyelerin yıllardır ödemediği SGK borçlarını faiziyle tek seferde belediyelerimizden tahsil etme hazırlığını ilan ettiler. Belediyeler mali krize girsin, personel maaşlarını ödeyemesin, hizmetleri aksatsın diye böyle bir mali operasyona giriştiler. Ardından yoksul ailelerin evlatılarının burslarına, kreşlere ve canlı yayında verdikleri talimatla ‘belediyeleri silkeleyin’ diyerek sosyal belediyecilik hizmetlerini durdurmanın hesabına giriştiler. Bu girişimlerin hiçbirinden sonuç alamadıkları gibi milletin desteğini bir zerre olsun kazanamadılar. Erimeye devam ettiler.
“Özel Tasarımlı Operasyonlar Yaptılar”
Baktılar olmuyor, bu kez Türkiye’nin geleceğine ihanet edecekleri bir süreci 9 Ekim’de İstanbul’a atadıkları bir başsavcı eliyle başlattılar. Bu darbe girişimi planını daha o günlerden, 'Türkiye’nin bir sonraki cumhurbaşkanına, kendisinin olası rakibine darbe girişimi hazırlığı var. Bir darbe mekanizması işliyor’ diye grup toplantımızda hepinizle paylaşmıştık. Adaleti kirletmesi için mahkeme mahkeme gezdirilen, Adalet Bakanı’nın bile söz geçiremediği, özel görevli bir yargı aparatıyla, iktidara muhalefet eden kim varsa boynunu vurmaya, susturmaya, sindirmeye, günü gelince itiraz edecek takat bırakmamaya çalıştılar. Siyasetçilerden, akademisyenlere, gazetecilerden, sanatçılara, barolardan, iş insanlarına kadar bir hukuksuzluk dalgası başlatarak, toplumun dikkatli seçilmiş ve tüm kesimlerini sindirebilecek operasyonlarla, bir gün yatarı olmayan suçlardan tutuklamalar yaparak ya da eli kelepçeli görüntünün servis edildiği pozisyonla insanları bir daha itiraz edemez, tweet atamaz, açıklama yapamaz bir hale sokmaya, 12-13 yıl önceki görüntülerden cadı avı başlatarak, Gezi benzeri sokakta toplanma, bilhassa gece gösteri yapma gibi işlerin 12 yıl sonra bile devlet tarafından cezalandırılacağı hissini yaymak üzere özel tasarımlı operasyonlar yaptılar. Bunun içine RTÜK’ü de TRT’yi de devletin tüm kurumlarını da alet ettiler.
“Temel Amaçları Ekrem İmamoğlu’nun Önünü Kesmekti”
AK Parti iktidarına muhalefet etmeyi tek suç olarak resmileştirdiler. Oysa uyuşturucu baronlarını, çeteleri, mafyaları milletin üzerine çökerken, onlara ses etmeyenler, af talep edenler, milletin AK Parti iktidarına muhalefetini tek gözaltı ve tutuklama sebebi olarak gördüler. Temel amaçları, Beylikdüzü’nde 1, İstanbul’da 3 kez Erdoğan’ın adaylarını mağlup eden Ekrem İmamoğlu’nun önünü kesmekti. Öyle ki beş davada ayrı ayrı siyasi yasak hem de 25 yıl hapis istediler. Milletin iradesine hürmetsizlik edenler, devleti milletin karşısına dikmekten çekinmediler. Bu saldırılara karşı, onların istediği gibi millet ya susacaktı, sinecekti, duracaktı, geri çekilecek ve korkacaktı ya da millet bu darbeye direnecekti. İşte millet, fakru zaruret içindeyken, en zor günlerdeyken kimin gözünün içine bakıp, enerji aldıysa döndü oraya baktı. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisinin gözlerinin içine baktı. Teslim olmak, susmak, sinmek yerine ayağa kalkmaya, meydan okumaya karar verdik. CHP artık bu iktidarın, bu millete vereceği hiç bir şey olmadığını, zaten daha önce ‘geçim olmazsa seçim olur’ diyerek milletin erken seçime 31 Mart’ta yüzde 23 olan talebinin, yüzde 60’lara doğru tırmandığı süreçte, ‘Erken seçimin adayı da erken belirlenir. Madem ki korkuyorsun, adayımızı belirliyoruz’ diyerek yola çıktık. Bunun için daha önce söz verdiğimiz gibi tüm üyelerle bir ön seçim yapmaya taahhüdümüzü yerine getirdik. Şubat ayını ise an itibariyle 1,5 milyon olan üye sayımızı, 1 milyon 600 bine çıkarma, 100 bin yeni üye hedefiyle ile partiye kayıtlarını açık tuttuk. Bu rakamların şubat ayı sonunda 1 milyon 750 bine, bu ivmenin devamında an itibarıyla 1 milyon 900 bine ulaşmış olduğunu büyük bir memnuniyetle ifade etmek isterim.
“Her Birini Alnının Ortasından Öpüyorum”
2019’da Ramazan Ayı’nda İstanbul seçimini iptal ettikleri gibi 6 sene sonra yine bir Ramazan Ayı’nda, iftar sofrasında 31 yıl önce alınmış bir diplomayı iptal etmeye, ertesi sabah, diploma iptalinden saatler sonra, 19 Mart’ta sahur vaktinde, Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarına operasyon yaparak planladıkları darbeyi başlattılar. 4 günlük gözaltı süresini, ön seçim tarihine denk getirdiler. Ön seçim günü milletin önüne sandığı koyduğumuzda, Ekrem İmamoğlu’nu hakimin önüne çıkardılar. Adeta bütün süreci İtalyan mafyasının mesaj dolu eylemleri gibi, Ekrem Başkan’ın ön seçim evraklarını partiye teslim ettiği gün, diploma iptali için üniversiteye başvurarak, çarşamba günü yapılacak toplantıda mezun olduğu fakültenin diploma iptal etmeyeceğini istihbarat ettikleri gün, iftar vaktinde kendi egemenlik alanlarında olan üniversite yönetim kurulundan diploma ettirerek, adayı üyelerimizle belirleyeceğimiz günden, 4 gün önce sabah, tam oy kullanma saatinden dört gün önce adayı gözaltına alarak, sandığın geleceği gün, adayı hakim karşısına çıkarak adeta ‘Gizlimiz saklımız yok. Hedefimiz belli. Sonuç almak için gözümüzün ne denli döndüğü, gözü nasıl kararttığımız belli’ mesajını verdiler. Onlar adayımızı Vatan Emniyet’e götürdüklerinde, 'artık sandık CHP üyesi 1 milyon 750 bin kişinin değil, bu darbe girişimine direnmek isteyen tüm Türkiye demokratlarının sandığıdır' diyerek dayanışma sandığını tarif ettik. Bu örgüt o gün 1 milyon 650 bin kişi, 14 milyonun üzerinde yurttaşa, daha önce üyesi olmadıkları, belki yerini yurdunu bilmedikleri bir siyasi partinin kendi ön seçim sandığını dayanışma gösterebilecekleri bir demokrasi alanı olarak göstermeyi, iki elinde iki bastonuyla merdivenlerden 96 yaşında tırmanan nineyi, 104 yaşında sandık başına koşan dedeyi, anasının karnında 3 aylık bebeği oraya taşıyacak motivasyonu götüren örgütümüzün her birini alnının ortasından öpüyorum.
“Köprülerle Geçilen Yarim Adadaki Bütün Köprüleri Kaldırdılar”
Saraçhane’ye kayyum atanmasını sözde terörle ilişkilendirilen dosyadan gördük. O an İstanbul’da sokağa çıkmak neredeyse yasaklandı. 3 kişinin bir araya gelmesi, basın açıklaması yapması, miting yapması, toplanması, yürümesi 5 günlüğüne yasaklandı. O yasağı duyduğumuzda verdiğimiz karar, Saraçhane’ye gitmek, İstanbul’u, Ekrem İmamoğlu olmadığı sürece emanet kabul etmek ve gece gündüz sahip çıkmak ve bu sahip çıkmaya İstanbulluları davet etmek oldu. Tarihi yarım adadaydık. Köprülerle geçilen yarım adadaki bütün köprüleri kaldırdılar. Bütün yolları kapattılar, TOMA’ları, barikatları koydular. Milletimizin bağrından kopmuş polislerimize, milletin evlatlarını üniversiteden adım atmamaya, yarımadaya ayak basmama talimatı verdiler. ‘Bin kişi toplanırsa, tayin yerini kendin belirle’ diye emniyetteki amirleri, müdürleri tehdit ettiler. O akşam çağrı saatimiz geldiğinde, Saraçhane’de, Saraçhane tarihinin en büyük kalabalığı ile önce 155 bin kişi sonra 220 bin kişi sonra 550 bin kişi, pazar akşamı görevini yaptıktan sonra Saraçhane’ye koşan 1 milyon 250 bin kişi ile darbe girişimini hep birlikte geri püskürttük.
“Millet Bu Darbeyi Püskürtü”
Millet bu darbeyi püskürtü ama elimizde, karşımızda bir cunta kaldı. Türkiye’de bir yanda kutuplaştırmak isteyen, bir yanda milletle kucaklaşmak isteyen, bir yanda karşısındakini şeytanlaştıran, bir yanda her şeye rağmen o iktidara oy vermiş de olsa millete, iradesine saygı duyan, bu ülkenin kuruluş kodlarına, birliğine, beraberliğine inananlar karşı karşıya geldiler. Bugün Türkiye’de yine milletin çözeceği bir denge durumu mevcuttur. Cuntacılar yani, darbeyi planlayanlar, bir önceki seçimin sonuçlarından dolayı, sarayda, bakanlıklarda, devlet dairelerindeki makam odalarına hapsedilmiş bir cunta olarak durmaktadırlar. Ama sokaklar, meydanlar, irade halkındır, milletindir, bizimle birliktedir. O cunta Ekrem Başkanı’mız başta arkadaşlarımızı çeşitli cezaevlerinde esir tutmaktadır. Türkiye’yi seçimden, rakibinden korkan, milletten korkan bir cunta yönetmektedir. Tayyip Erdoğan, halkın desteğini arkasına alan bir cumhurbaşkanı değil, halkın desteğini alanları, kendine rakip olabilecekleri hedef alan bir cunta başkanına dönüşmüştür. Çünkü artık meşruiyeti yoktur. Seçimden, sandıktan, milletten ve sokaktan korkmaktadır. Zaman, demokratik yollarla o cuntayı dağıtma zamanıdır. Bugün bu salondaki irade, o cuntayı dağıtacak iradedir. Türkiye’yi bir avuç cuntacıdan kurtaracak iradedir. Türkiye bir avuç cuntacıdan büyüktür. Devleti var eden millettir. Millet, bu ülkenin gerçek sahibidir. Gelecektir sandığa ve bitirecektir, yollayacaktır cuntayı. Çünkü irade milletindir. Milletin iradesini kimse yenemez."
Detaylar Geliyor...