Mimarlar Odası Antalya Şubesi’nin yazılı açıklamasında,
“20 bine yakın vatandaşımızın hayatını kaybettiği Marmara Depremi’nden başta
imar planları olmak üzere diledikleri değişiklikleri yapan, kendilerini “her
yeri imara açmaya yetkili” sayan seçilmişlerin, hiç olmazsa bundan sonra hesap
verebileceğini düşündük. Vicdanen rahatsız olmayacaklarını zaten biliyorduk”
ifadelerine yer verildi.
BİLİME VE TEKNİĞE AYKIRI
Açıklamada, “Böyle büyük bir yıkımdan sonra,” Rant uğruna
bilimsel ve teknik doğrulara aykırı, biz yaptık oldu mantığı ile tarım
alanlarının, doğal ve kültürel değere sahip alanları imara açılmasının,
Belediye Meclis gündemlerinin tamamına yakınını plan değişikliklerinin işgal
etmesinin önüne geçilmesi için sorumluluk ve yaptırım yükletilmesini ilişkin
yasal düzenlemelerin yapılmasını bekledik” denildi.
DOĞAYA MEYDAN OKUNUYOR
Mimarlar Odası Antalya Şubesi’nin yazılı açıklamasında
şöyle denildi : “17 Ağustos 1999... Saat:03.05...7,5 şiddetinde deprem ve 250
km. mesafede kırılan fay hattı, sonuç 45 sn. gibi kısacık bir süre, depremi
yaşayanlar için geçmek bilmeyen uzun bir süre ve bu sürede kaybedilen 20.000’e
yakın vatandaşımız... Sadece can kaybımız değil, ekonomik, sosyal, hukuksal ve
daha birçok boyutuyla ilklerin yaşandığı asrın büyük, belki de en büyük
felaketi, Marmara depreminin üzerinden 17 yıl geçti. Ancak ağır yıkım ve bilançonun faili olan,
doğaya meydan okuyan, bilimsel, teknik bilgi ve kararları doğru olarak
uygulamayan ‘Kentleşme Politikaları’ etkisi artırılarak sürdürülmektedir”
ULUSAL
DEPREM KONSEYİ LAĞEDİLDİ
Açıklamada, “Bugüne kadar
felaketin nedenleri ve sonuçları üzerine yapılan tartışmalar sonucunda üretilen
çözüm önerileri çok net bilimsel yaklaşımlar belirlenerek ilgili kamu kurumları
ve kamuoyuyla paylaşılmış olmasına karşın, başta depremler olmak üzere doğal
afetlerin yarattığı yıkımlar halen tüm acılarıyla yaşanmaya devam etmektedir. Büyük Marmara Depremi sonrası yaşanan
süreçte, afetlere karşı güvenli ve sağlıklı çevrelerin oluşturulması için
atılması gereken adımlar atılmamış; aksine başlangıçta atılan kimi olumlu
adımlar daha sonra ortadan kaldırılmıştır. Bu bağlamda olumlu bir adım olarak
2000 yılında topluma ve kurumlara deprem konusunda bilimsel ve doğru bilgiyi
aktarmak, risklerin azaltılması için yapılması gerekenler konusunda
yönlendirici ve destekleyici çalışmalarda bulunmak amacıyla kurulan Ulusal
Deprem Konseyi, 2007 yılında lağvedilmiş ve bu alan siyasallaşmıştır” denildi.
FALEKETİN SORGULANMASI
Antalya Mimarlar Odası’nın yazılı açıklamasında şu
ifadelere de yer verildi: “Bizler geçen zaman içerisinde sorumluların, hukuksal
olmasa bile toplumsal olarak sorgulanmasını bekledik. Beklentimiz sadece
toplumsal duyarlılıktan değil alt yapı ve yapılaşmaların ve yer seçimlerinin
bilimsel verilerden uzak olduğunu bilmemizden gelen korkudandır. Başta imar
planları olmak üzere diledikleri değişiklikleri yapan, kendilerini ‘her yeri
imara açmaya yetkili’ sayan seçilmişlerin, hiç olmazsa bundan sonra hesap
verebileceğini düşündük. Vicdanen rahatsız olmayacaklarını zaten biliyorduk.
Rant uğruna bilimsel ve teknik doğrulara aykırı, biz yaptık oldu mantığı ile
tarım alanlarının, doğal ve kültürel değere sahip alanları imara açılmasının,
Belediye Meclis gündemlerinin tamamına yakınını plan değişikliklerinin işgal
etmesinin önüne geçilmesi için sorumluluk ve yaptırım yükletilmesini ilişkin
yasal düzenlemelerin yapılmasını bekledik, böyle büyük bir yıkımdan sonra. Ancak gelinen değişen bir şey yok. Seçilmişler
yine kendilerini tek yetkili görmeye devam ediyorlar ve yine diledikleri yeri
diledikleri gibi yasa ve yönetmeliklere aykırı olarak imara açıyorlar ve
planları istedikleri gibi değiştiriyorlar.”
TOKİ TEK İMAR OTORİTESİ OLDU
Deprem sırasında toplanma yeri olarak tespit edilen ve
yapı yasağı olan alanlar zamanla yapılaşmaya açılmıştır. Benzer şekilde acil
tedbirler olarak öngörülen hiçbir uygulama gerçekleştirilmemiş; alınan kimi
tedbirler ise geçersiz hale gelmiştir. Peki hiçbir şey yapılmadı mı? Elbette
yapıldı. Önce büyük deprem “milat” kabul edilerek ‘Yapı Denetimi Kararnamesi’
sunuldu kamuoyuna. Anayasaya aykırı, dar kapsamlı, gecekondu ve kaçak
yapılarla, kamu yapılarına hiçbir yaptırım getirmeyen ama Yapı Denetimi
ticarileştiren Anayasa Mahkemesi’nin iptali ile üzerine birçok eksiği ile
birlikte 4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun yürürlüğe girmişti. Gelinen
süreçte öngörülen yapı denetim sistemi işlevini yitirmiştir. Hükümet tarafından
da kabul edilen bu eksiklikler ve sorunlar çözülmesi gerekirken, İmar Kanunu Ve
Planlı Alanlar Tip İmar Yönetmeliği değişiklikleri ile varolan sorunları daha
da büyüten, kamu denetimini tamamen ortadan kaldıran, fikri ve müelliflik
haklarını yok sayan değişiklikler yapılmış, Teknik Müşavirlik Yasa Tasarısı gündeme
getirilmiştir. 4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun ile de denetimin
sağlıklı olarak yapılamadığı/yapılmadığı, İmar Barışı adı altında çıkarılan
yasa kapsamında yapılan başvurulara bakıldığı açıkça görülmektedir. Son
yıllarda, hükümetlerce sadece deprem değil, diğer pek çok afet görmezden
gelinmiş; sorumlulukların üzerinden atılması için her yol denenmiş; tüm
kayıpları kadere bağlayan bir anlayış benimsenmiştir. Son yaşanan Van Depremi
sonrasında ise, depremler bahane edilerek uzun süredir çıkarılmak istenen,
geçmişte hukuk ve şehircilik engeline takılan rant amaçlı Dönüşüm Kanunu, 16
Mayıs 2012 tarihinde TBMM’de kabul edilen 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki
Alanların Düzenlenmesi Hakkında Kanun adı altında yasalaşmıştır. Bir anlamda
imar darbesi denebilecek, afete karşı önlem gerekçesi altında düzenlenen kanunla,
ülkenin ve kentlerin tamamı riskli alan ilan edilebilmektedir. Yerel
yönetimlerin ve ilgili kesimlerin tamamen devre dışı bırakılarak, TOKİ eliyle
Başbakanlık tek imar otoritesi haline getirilmiştir” (Haber Merkezi)