İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, TBMM'deki grup toplantısında gündeme dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne kadar birçok konuyu ele alan Dervişoğlu, özellikle genç teğmenlerin ihraçlarına ve Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in açıklamalarına sert tepki gösterdi.
Dervişoğlu, "Genç teğmenlerin ihraç edilmesi, terörist başının Meclis kürsüsüne çağrılması, yeni bir 'Millet Sistemi' projesinin parçasıdır. Bu oyun Cumhuriyet’in temellerine yönelik bir saldırıdır. Amaçları, Atatürk’ün kurduğu üniter devlet yapısını yıkmaktır. Vallahi bozacağız, billahi bozacağız" ifadelerini kullandı.
Milli Eğitim Bakanı Milli Değildir
Milli Eğitim Bakanlığı'nın "milli" sıfatını yitirdiğini belirten Dervişoğlu, "Devleti devlet yapan şey, can ve mal güvenliğini temin etmektir. Bunu da asli ve sürekli kamu hizmetlerini icra ederek yaparlar. Nedir o hizmetler? Adalet, Güvenlik ve dış politikadır. Sağlık, Eğitim ve Savunmadır. Bu altı görev içerisinde, iki tanesinin başındaki bakanlıkta ‘milli’ sıfatı bulunur. Milli Eğitim Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı. Buradaki milli vurgusu, bu hizmetlerin tüm yurt sathında aynı şekilde ve aynı amaçla yapılması gerektiğini vurgular. Yani hepimiz içindir icraatlar sürekli ve tutarlı olmak zorundadır. İktidarların değişken kararları ve seçim propagandaları ile değil, devletin sürekli politikaları ile hayata geçirilirler. Bu yüzden de Türk Devleti o iki bakanlığın görevlerini belirlerken, özellikle altlarını ‘Milli’ diye çizmiştir. Elbette ki; devlet aklı ve refleksi ile bu bakanlıkların önüne ‘Milli’ sıfatı konulması, hükümetlerin ve idarecilerin ‘milli’ hassasiyetler taşıdığı Türkiye için geçerli ve anlamlıydı. Üzülerek söylüyorum, günümüz Türkiye’si için değil. Çünkü ben, kendi uydurdukları ‘Yerli ve Milli’ masallarından bahsetmiyorum,Türklüğe ve Cumhuriyete dair olan millilikten bahsediyorum.
Açıktır ki saray kayyumu altındaki Türkiye’de. Bu iki bakanlığın ve iki asli kamu hizmetinin sadece ismi 'milli' kalmıştır. Aksi olsaydı; bir başıbozuk, Milli Eğitim Bakanı diye atanamaz, diğeri ise Atatürk ve laik Cumhuriyete bağlılık yemini eden teğmenlerin ihraçlarını akla bile getirilmezdi. Türk nesillerini yok etmekten sorumlu bakanın, burada ne zırvaladığını tekrarlamayacağım. Memleketi 'ahır' zannetmelerinin sonuçlarıdır bunlar. Sadece şunu söylemekle yetineyim, 'Erdoğan sebep, Yusuf Tekin sonuçtur'' şeklinde konuştu.
Sağlıklı Gıdaya Artık Milli Güvenlik Sorunu Haline Gelmiştir
Dervişoğlu, sağlık sistemindeki aksaklıklara ve gıda güvenliğindeki sorunlara da değindi. "Saray iktidarı etliye sütlüye karışmayan bir muhalefet istiyor. Ama biz etliye de sütlüye de karışacağız. Millet adına muhalefet yapmaya ve milletin gerçek gündemini konuşmaya devam edeceğiz. Milletimizin en büyük sorunu hayat pahalılığıdır. Bunun da başında yüksek gıda enflasyonu gelmektedir. O sebeple insanımız en ucuz gıdaya yönelmektedir. Bu durumu fırsat bilen bazı art niyetliler de gıdamızla oynamaya başlamıştır. Taklit ve tağşiş artmıştır. İhraç ettiğimiz ürünler sınır kapılarından geri dönmektedir. Gerekçe çoğu zaman zararlı ilaç kalıntılarıdır. Özellikle et ürünlerinde durum daha vahimdir. Amaç dışı büyüme amaçlı antibiyotik kullanımı denetimsizlik nedeniyle kontrolden çıkmıştır. Türkiye’de hayvan yetiştiricilerinin yüzde 75’i antibiyotik kullanmaktadır. Bu oran, kanatlı hayvanlarda yüzde 85’e kadar çıkmaktadır. Bu durum toplum sağlımızı olumsuz etkilemektedir. Antibiyotik direnci artmakta, kalıntı sorunları oluşmakta, atık su ve gübrelerle yayılarak ekosistemimize zarar vermektedir. Sağlıklı gıdaya erişim artık bir milli güvenlik sorunu haline gelmiştir. Buradan Tarım ve Orman Bakanlığına ihbarda bulunuyorum. Yem fabrikalarını denetleyin." dedi.
Teğmenlerimiz Yalnız Değildir
Dervişoğlu, "Biliyorsunuz, Atatürk’ten, Cumhuriyet'ten almaya çalıştıkları intikam, onlara dair hırsları ve kinleri bitmediği için, en ufak meselede deliye dönüyorlar. Cumhuriyetten ala ala bitiremedikleri intikamlarını şimdi de genç teğmenlerimizden almaya kalkışıyorlar. Ne demişti teğmenlerimiz? Ne diye yemin etmişlerdi: ‘Ant içeriz ki; laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne, yüce Türk ulusunun namus ve şerefine, aziz vatanın bir karış toprağına uzanacak eller karşısında bizi bulacak ve kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır. Bizler Türk istikbalinin evlatlarıyız. Şerefimizle doğduk, şerefimizle yaşayacağız. Ne mutlu Türküm diyene’ diye de bitirmişlerdir. Bu yeminin neresinden kim ne saikle gocunmuştur aslına bakarsanız onu öğrenmek istiyorum. Şimdi bu teğmenlerimizi ve onların şerefli komutanlarını TSK’dan atma planlarının asıl sebebini bir kere daha anlamış oluyoruz. ‘Demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti, Türk ulusunun namus ve şerefi, vatan toprakları ve bağımsızlık’. Bunların içinde 4 ana unsur var. İşte bu meseleler, TSK’nın itibarını zedeliyormuş. Öyle demeç veriyor etrafa Milli Savunma bakanlığı. Çünkü 22 yıldır yıkamadılar. Dört yandan, dört koldan balyozlarla vurdular ama yıkamadılar. Üç genç kadının okul birincisi olduğu bir Türk Ordusu gerçeğini yıkamadılar. İşin aslı budur. Teğmenlerimiz yalnız değildir. Bizim itibarımız onlardır aslına bakarsanız. Övünç kaynağımız ve gurur vesikamızdır. Onların itibar dediği, saray sevicilerin itibardan dediklerinden ne anlam çıkardıklarını biz biliyoruz. Bunlar sizin itibar dediğinizin ne olduğunu biliyoruz, ama Kozmik Oda'ya girildiğinde itibar denen kavramı akıllarının uçlarına bile getirmediler. O zaman düşünecektiniz itibarı. Gizli belgeleri Amerikan istihbaratına hediye ederken düşünecektiniz. İtibarı, sınırları koruma görevini askıya alırken düşünecektiniz. Valilere, PKK’ya operasyon yapmayın talimatı verirken düşünecektiniz. Rus uçağını bir takım aklı evvellerin aklına uyup düşürdükten sonra, diyet olarak parasını verip alamadığımız uçaklardan vazgeçerken düşünecektiniz. İtibarı, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Genelkurmay Başkanı'nı ihanet ortağınız cemaatle birlikte yargılarken düşünecektiniz. Ali Tatar ölürken düşünecektiniz. Türk ordusunun generallerini, terör örgütlerinin artıklarına selam verdirtirken düşünecektiniz" diye konuştu.
Andımız Şerefimizdir
Son olarak, Dervişoğlu, "Genç teğmenlerin ihracı, Milli Eğitim bakanının demeçleri, terörist başının meclis kürsüsüne çağırılması, iktidarın kaçakları Türk Milletinden üstün tuttuğu yeni bir ‘Millet Sistemi’ projesidir. Bu oyunu bozacağız. Vallahi bozacağız, billahi bozacağız. Hedef, üniter devlet ve millet egemenliğe dayanan Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetidir. Kurumları, kuralları ve millet tanımıyla bir bütün olarak hedef onun yıkma arzularıdır bunların planı. Amaç, 1923 projesinin mülgasıdır. Yani Cumhuriyet'in ilgasıdır. Ve ortaya attıkları her spekülatif veya manipülatif demecin hedefi de budur. Yaptıkları tercih bilinsin isterim: Terörist başı Öcalan’ı, o gencecik teğmenlere tercih ediyorlar. Buradan açıkça söylüyorum: Türk ordusunu ve onun şerefli subaylarını; Kandil’in gedikli teröristlerine ve İmralı canisine tercih ediyorlar. Buradan açıkça ilan ediyorum. Türkiye elbette ki bizimdir biz bu cumhuriyeti kanla ve irfanla kurduk. Kimin ne kadar hevesi olursa olsun vız gelecek tırıs gidecektir. Cumhuriyetle hesaplaşmayı geçmişte yaptılar. Birlikte türküler söylemediler mi? Şimdi daha büyük bir ittifakla yapıyorlar. İç cephe diyerek, bir takım eski Maocu artığı sözde danışmanlar ve bir takım eski kullanışlı cemaat aparatlarını kullanarak, davulla zurnayla yapıyorlar. Bizlerin de yapmak zorunda olduğu bir tercih var: Ya bu istibdadı yıkacağız ya bu istibdad bizi yıkacak... İşte tercih edeceğimiz iki şey budur. Bunlar sadece teğmenlerin ettiği yemine değil, millet adına edilen her türlü yemine karşıdırlar. Bunun en büyük delili de andımızı kaldırmış olmalarıdır. Okullardan ve kitaplardan kaldırmışlar ama yüreklerden silememişlerdir. Bu konuyla ilgili verdikleri sözü kimileri unutmuş olabilir. Biz hala durduğumuz yerdeyiz ve yine hala aynı gurur ve onurla haykırıyoruz. Andımız şerefimizdir.
Şimdi buyrun hep beraber söyleyelim:
Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm yükselmek ileri gitmektir. Ey büyük Atatürk; açtığın yolda, gösterdiğin hedefe hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene" dedi.