Yok, adamdan bi beklentimiz yok, zaman olsa kiliseden bozma camide 2 rekat namaz kılacaktık. Cuma gittiği gibi o da olmadı.
Yerleşkeyi çeviren bahçe duvarı ve devasa giriş kapısı yeni yapılmış. Kapının adı “Yavuz Selim Kapısı” olarak levhalanmış. Cengiz çok uyanık, “İmamın adı Selim’dir” dedi. Kars Kalesi’ne çıktık, yanımızda Cengiz’in oğlu Muhammed Ali’de var. Kıpır kıpır bi yiğit. Çok ta meraklı. Fotoğraf makinemi istiyor. Önce boynuna asmayı anlatıyorum, sonra fotoğraf çekmeyi gösteriyorum. Yaptığım her çekimin ardından alıp ben nasıl durduysam aynı duruşta fotoğraf çekmesini izlemek büyük keyifti.

Kale yolunda Vatan Şairi Namık Kemal’in çocukluğunda bir süre yaşadığı evi, Tarık Akan’ın başrol oynadığı “Deli deli olma” filmimdeki değirmeni görüyoruz. Kaleden kent çok güzel görünüyor. Hava güzel, özellikle henüz atmosferde toz bulutu oluşmadığından fotoğraflar çok net.

DÖNÜŞ ZAMANI
Yol bitiyor, dönüş zamanı. Arkadaşlardan ayrılıyorum, Cengiz alana kendisi bırakmakta ısrarlı. Eşini arıyor, bi kahve içmeden bırakma niyetinde değil, ama zaman yok. Bir müzik çalınıyor kulağıma.

“Fazla vaktim kalmadı giden geri dönmüyor,
Hala kalem tutacak bir parça gücüm kaldı,
Hala yazıp çizecek birkaç satırım kaldı.
Hala bitiremediğim bir yarım şarkım kaldı,
Ömrümün sonbaharında……”
Yüreğine sağlık” denir mi şimdi Barış Abi’ye…

Kars kent merkezinde birçok konuda ezberimiz bozuldu. Bunlardan ilki, Antalya’da doğup büyüdüğü halde hala Harran kıvamında seslenenlere inat çocukların bile Türkçesi çok güzeldi.
Araç kalabalığı da şaşırttı. “Abi kişi başı 3 araç düşecek hale geldi merkez” dediydi Ahmet. Bu kadar aracım olduğu yerde korna sesi de olur trafik sorunu da değilmi. Korna sesi yok denecek kadar az.

İşaret dilini kullanıyorlar. Ama en koptuğum yer, ışıksız kavşaklarda birbirlerine öncelik verirken trafiği sıkıştırmaları oldu.
Elimde bir dilim “göbek kaşar” yanağıma Muhammed Ali’nin öpücük izi, yüreğimde Cengiz’in dost ötesi kardeş sıcaklığı sohbeti. Sırt çantamda hala bi’şeyleri iyi yaptığımın belgesi olan plaket, berat, ve hediyesi olan fotoğraf makinesi ile iniyorum Antalya’ya. Birde “irtifa farkı” “nedeniyle boşalan terlerim. “Hoş buldum Antalyam….”

Katerina Köşkü

Kars'ın Sarıkamış ilçesindeki 1896 yılında yapılmış köşk. Yekpare ağaçtan çivi kullanılmadan oluşturulmuş şu an hala özelliğini koruyan köşk, yukarı Sarıkamış bölgesinde bulunmaktadır.

Av köşkü ve ana köşk olarak 2 ayrı yapıdan oluşur. Av köşkü değerli misafirlerin ağırlandığı yerdir. Asıl köşk ise çeşitli zamanlarda hastane ve saray olarak kullanılmıştır.

Halk arasında Katerina'nın köşkü olarak bilinmektedir.

Ancak 2. Çar Nikola döneminde yapılan bu köşk yanlış adlandırılmaktadır.

Eşi Katherina için yaptırıldığı zannedilen bu köşk Çar'ın hasta oğlu Aleksi için bir rehabiltasyon merkezi ve aynı zamanda da ailenin kışın ve yazın kullandığı av köşkü olarak yapılmıştır.

Bu Köşk, Çar'ın Av Köşü olarak bilinmektedir.