SAĞLIKLI VE DENGELİ
BİR ÇEVRE
Anayasası’nın 17.
ve 56. maddelerini hatırlatan barolar, “herkese maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkı yanında, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama
hakkını da tanımış, ayrıca her yurttaşa ve devlete çevreyi koruma ödevini de
yüklemiştir” diyerek şu ifadelere yer verildi:
“Türkiye’nin taraf
olduğu ve Anayasanın 90. maddesine göre üst hukuk normu niteliğinde olan Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesinin 2. Maddesi, yaşam hakkını mutlak ve vazgeçilmez
temel insan haklarının başında saymaktadır. Yaşam hakkı, diğer temel hak ve
özgürlüklere sahip olmanın ön koşulu olup bu da çevre hakkının sağlanması ile
mümkündür. Bu anlamda çevre hakkı ile yaşam hakkı anlamlı bir bütünlük
oluşturur.
TOPLUM YARARINI YOK
SAYAN YATIRIMLAR
Toplum yararını yok
sayan yatırımlar, tarihi, kültürel ve doğal varlıklarımızın insan eliyle yok
edilmesi, sürdürülebilir yaşamı tehdit etmektedir. Dünyada ve özellikle
ülkemizde, temiz su kaynakları kirlenmekte, verimli tarım toprakları ve
orman varlıklarımız azalmaktadır. Tüm canlıların içinde yaşadığı çevre ve
iklim krizi, önümüzdeki süreçte daha da yoğun hissedilecek ve eko-sistem
üzerinde büyük bir baskı yaratacaktır.
Çevre ve kentleşme
politikalarımızı yeniden gözden geçirmeli, ekolojik, yenilenebilir ve verimli
enerjiyi öne alan bir anlayışla, toprağımızı, havamızı ve suyumuzu daha iyi
korumalıyız. Yoksa içine girdiğimiz küresel iklim krizinden başarıyla
çıkacağımız söylenemez.
Bu nedenlerle, daha
önce İzmir ve Antalya’da çevre ve kent hukuku çalıştaylarında bir araya gelmiş
Barolar, Dünya Çevre Günü’nde anılan tehlikelere dikkat çekmeyi bir görev
bilmektedir”(Haber Merkezi)