Türkiye Barolar Birliği internet sitesi üzerinden son dönemde Türkiye’de tartışılan hukuksuzluk iddiaları üzerinden gündem değerlendirmesi yaptı. Barolar Birliği, protesto hakkının anayasada bir hak olduğunu ifade ederek, "Protesto hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ile ifade özgürlüğünün kapsamı içindedir. Protesto hakkı, birçok farklı eylem biçimini içerir. Barışçıl olduğu sürece, bu hak yalnızca protesto yürüyüşlerini değil, aynı zamanda abluka, oturma eylemi, işgal gibi farklı eylem biçimlerini de kapsar. Örgütlü ve kendiliğinden gerçekleşen her türlü eylem, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkının bir parçası olan protesto hakkına dahildir ve öncesinde bir bildirim şartına bağlı tutulamaz. Barışçıl toplantı hakkı kişilerin protesto zamanını yerini ve biçimini seçme hakkını da içerir. Nitekim, 1982 Anayasası’nın 34/1. maddesi de “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” diyerek toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına ilişkin söz konusu evrensel standartları tanımaktadır. Protesto ilke olarak kamuya açık alanlarda, kamu binalarında ve üniversitelerde yapılabilir. Protesto, belli bir konuda kendisini ifade etmek isteyen öğrenciler tarafından üniversite kampüslerinin içinde ya da dışında kullanılabilecek bir haktır” dedi.

“Eğitim ve Öğretimi Doğrudan Engelleyici Bir Nitelik Taşıması Olabilir”

İfade özgürlüğünün akademik yaşamın temel taşı olduğunu belirten TBB, “Öğrencilerin ifade ve barışçıl toplantı gösteri yürüyüşü ve bunların kapsamı içinde yer alan protesto hakkı hem 1982 Anayasasının 26. ve 34. maddelerinde hem de AİHS’nin 10. ve 11. maddelerinde güvence altına alınmıştır. Öğrencilerin protesto hakkının sınırı, bu nitelikteki eylemlerin yükseköğretim kurumlarında eğitim ve öğretimi doğrudan engelleyici bir nitelik taşıması olabilir” ifadelerini kullandı.

“Boykot Çağrısı Karşı Görüşü İfade Etme Aracıdır”

Boykotun Federal Alman Anayasa Mahkemesi’nde temel bir hak olduğunu ifade eden Türkiye Barolar Birliği, “AİHM’ye göre boykot çağrısı karşı görüşü ifade etme aracıdır. Bu nedenle AİHS’nin 10. maddesinde tanınan ifade özgürlüğünün kapsamı içindedir.19 Üstelik Mahkeme, boykotu siyasal bir ifade biçimi olarak niteleyerek bunda kamu çıkarının olduğunu vurgulamaktadır. Diğer siyasal nitelikteki ifade biçimlerinde olduğu gibi boykot da şiddete, nefrete ya da hoşgörüsüzlüğe çağrı biçiminde olmadıkça Sözleşme’nin geniş koruması altındadır. AİHM’in boykot çağrısına ilişkin bu yaklaşımı pek çok demokratik devletin Yüksek/Anayasa Mahkemeleri tarafından da benimsenmiştir. Örneğin, ABD Yüksek Mahkemesi şiddet içermeyen siyasal amaçlı boykotun Anayasa’nın koruması altında olduğunu açıkça ifade eder. Federal Alman Anayasa Mahkemesi de boykotu siyasal ifade özgürlüğü olarak tanımlamakta ve boykotun temel bir hak olduğunu vurgulamaktadır” şeklinde konuştu.

Barolar Birliği Açıklamasının Devamında şu ifadeleri kullandı:

12 Sendikadan 1 Mayıs İçin Taksim Çağrısı: “Gençliğin Sesine Yanıt Verin” 12 Sendikadan 1 Mayıs İçin Taksim Çağrısı: “Gençliğin Sesine Yanıt Verin”

“2547 sayılı Kanunun 54. maddesi yükseköğretim kurumlarına kayıtlı öğrencilere yönelik disiplin suç ve cezalarını düzenlemektedir. İlk bakışta boykota çağrı, dersleri boykot gibi protesto eylemlerinin aşağıdaki disiplin suç ve cezaları içinde değerlendirilebileceği düşünülebilir: 'Ders, seminer, sınav, uygulama, laboratuvar, atölye çalışması, bilimsel toplantı ve konferans gibi çalışmaların düzenini bozmak' gerekçesiyle kınama cezası verilmesi; 'Öğrenme ve öğretme hürriyetini engelleyici veya yükseköğretim kurumlarının işleyiş ve huzurunu bozucu eylemlerde bulunmak, Yükseköğretim kurumu personeli veya öğrencilerini tehdit etmek', 'Yükseköğretim kurumunda kişilerin şeref ve haysiyetini zedeleyen sözlü veya yazılı eylemlerde bulunmak', 'Yükseköğretim kurumu personeli veya öğrencilerini tehdit etmek' gerekçesiyle yükseköğretim kurumundan bir haftadan bir aya kadar uzaklaştırma cezası verilmesi; 'Yükseköğretim kurumlarında işgal ve benzeri fiillerle yükseköğretim kurumunun hizmetlerini engelleyici eylemlerde bulunmak', 'Kurum personeli veya öğrencilerine fiili saldırıda bulunmak', 'Yükseköğretim kurumu bünyesinde mevcut bina, demirbaş eşya ve benzeri malzemeyi tahrip etmek veya bilişim sistemine zarar vermek' gerekçesiyle Yükseköğretim kurumundan bir yarıyıl için uzaklaştırma cezası verilmesi; Yükseköğretim kurumu görevlilerine karşı cebir ve şiddet kullanarak görevin yapılmasına engel olmak”, “Öğrencilere karşı cebir ve şiddet kullanarak yükseköğretim hizmetlerinden yararlanmalarını engellemek” gerekçesiyle Yükseköğretim kurumundan iki yarıyıl için uzaklaştırma cezası verilmesi”

“İfade Özgürlüğü Demokratik Toplumun Temelini Oluşturur”

“Anayasa Mahkemesinin ifade ettiği üzere toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, bireylerin düşünce açıklamalarında bulunmak amacıyla açık veya kapalı mekânlarda, kamu otoriteleri ile üçüncü kişilerin müdahalesi olmaksızın geçici olarak bir araya gelebilme özgürlüğünü korumaktadır. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, bir düşünceyi açıklamak, ortak çıkarları savunmak, belli fikir ve kanaatler çerçevesinde kamuoyu oluşturmak ve siyasal karar organlarını etkilemek için bireylerin bir araya gelebilmeleri amacına hizmet eder. Bu nedenle söz konusu hak, ifade özgürlüğüyle de yakından ilgili olup ifade özgürlüğü ile birlikte demokratik toplumun temelini oluşturur. Kişiler, bu hak aracığıyla idarenin yönetme biçiminin doğurduğu olumsuz sonuçları dile getirme ve belirli ölçüde etkileme imkânı elde ettiklerinden bu hak yönetime katılma araçlarından birini oluşturmaktadır.”

“Eğitimin Derecesi Büyük Önem Taşımaktadır”

“Dolayısıyla bir ülkenin demokratik ilkelere uygun yönetildiğinden söz edilebilmesi için bireylerin barışçıl toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahip olması gerekmektedir. Bu gerekçelerle Anayasa Mahkemesi, izin almadan yapılan toplantıların yükseköğretim kurumundan uzaklaştırma cezasıyla cezalandırılmasını öngören kanun hükmünü Anayasa’nın 13. ve 34. maddelerine aykırı görerek iptal etmiştir.

Öğrencilerin ifade özgürlüğüne yönelik olarak getirilen düzenlemeler yönünden eğitimin derecesi büyük önem taşımaktadır. Disiplin yaptırımına bağlı olan eylemin ilişkili olduğu eğitimin derecesi arttıkça öğrencinin ifade özgürlüğüne yönelik müdahaleler azalmalıdır. Bu bağlamda özgür düşüncenin ve eleştirel aklın beşiği olarak kabul edilen üniversitelerde farklı düşüncelere sahip olan öğrencilere daha fazla hoşgörü gösterilmesi gerekir. İfade özgürlüğü, üniversite öğrencileri de dahil olmak üzere herkesin görüş ve fikirlerini serbestçe anlatabilmesi, başkalarına aktarabilmesi ve yayabilmesi imkânına sahip olması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla üniversite öğrencileri, söz konusu görüş ve fikirleri tartışmalı olsa veya rağbet görmese dahi ifade etme özgürlüğünün sıkı korumasından yararlanmalıdır. Üniversitelerde ifade özgürlüğüne yönelik müdahalenin istisnai olması gerekir. Anayasa Mahkemesine göre, ifade özgürlüğünün kullanılması ile ilişkili olarak eğitim hakkına yönelik müdahalelerde müdahaleye konu düşünce açıklamasının, eğitim kurumunun düzeni üzerindeki olası yahut mevcut olumsuz etkisinin de mutlaka gösterilmesi gerekir. Kuşku yok ki eğitim kurumunun disiplininin sağlanması meşru bir amaç olmakla birlikte söz konusu amacı gerçekleştirmek için bireyin ifade özgürlüğünü ortadan kaldıracak yahut kullanmasını aşırı zorlaştıracak müdahaleler kabul edilemez. Bu gerekçeyle, Anayasa Mahkemesi, öğrencilerin kendileriyle ilgili olan ya da kamuoyunu ilgilendiren bir konuyla ilgili dikkat çekme, kamuoyu oluşturma gibi amaçlarla izinsiz bildiri dağıtma, afiş veya pankart gibi materyallerin asılmasının ve dağıtılmasının disiplin yaptırımına bağlanmasını Anayasa’ya aykırı bulmuştur.”

“Güvenliği Tehdit Edecek Boyutta ve Nitelikte Bulunması Gereklidir”

“Anayasa Mahkemesi ‘işgal’i ‘İşgal, bir yeri geçici bir süreyle ele geçirme, işten alıkoyma, engelleme, oyalama gibi eylemler’ olarak tanımlamaktadır. Mahkeme, ‘Kurala konu eylemlerin, zor ve şiddet barındırabilen ve yükseköğretim hizmetlerinden yararlanmayı ve söz konusu hizmetlerin sunumunu öğrenciler ile akademik ve idari personel yönünden topluca kesintiye uğratabilecek nitelikte eylemler’ olarak ifade etmektedir. Danıştay’a göre, fiilin, yükseköğretim kurumlarında işgal ve benzeri fiillerle yükseköğretim kurumunun hizmetlerini engelleyici eylemlerde bulunmak suçu kapsamında değerlendirilebilmesi için süre ve katılım yönünden eğitim kurumlarının düzen ve güvenliğini tehdit edecek boyutta ve nitelikte bulunması gereklidir. Bu bağlamda Danıştay, örneğin, davacının öğrenci arkadaşları ile birlikte merdiven başında kol kola girerek slogan atmasını ve dersi bir sürü engellemesini bu eylemin kısa süreli olması nedeniyle işgal ve benzeri fiil kapsamında değerlendirilmemiştir.”
 

Kaynak: Haber Merkezi