Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk kurumları Türk dil kurumu ve Türk tarih kurumu olmuştur.
30 yıldır bağımsızlıklarına kavuşan başta Azerbaycan olmak üzere, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistan artık güçlü haldedir. Sevindirici bir gelişme ise, 2009 yılında temelleri atılıp kuruluşunu tamamlayan Türk Devletler Teşkilatının, uluslararası bir statüde faaliyet içinde olması.
Eski adıyla Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi olan bu kuruluş, artık Türk devletlerinin işbirliğinde olduğu bir teşkilat durumuna geldi.
Türkler ve Türk coğrafyaları üzerinde emelleri olup planlar yapanların rahatsız olduğu bu gelişmeler elbette Türküm diyen herkesi sevindirmektedir.
Geçmiş tarihlerde Türk birliğini savunan Gaspıralı İsmail, Cengiz Aytmatov gibi fikir insanlarının, Anadolu Türklüğün de ise Yusuf Akcuralı ve Atatürk’ün fikir babam dediği Ziya Gökalp gibi kanaat önderlerinin fikirleri ve davaları, içimizdeki hazımsızlara ve tüm yabancı engellemelere rağmen gündemde kalarak günümüzde de kabul görmektedir. Azerbaycan Cumhuriyetinin kurucusu Ebulfeyz Elçibey’in bu konudaki çalışmalarını unutmamak lazım.
47 yıl önce vefat eden Hüseyin Nihal Atsız’ın ümmetçi görüşlere karşı ve Türklüğünden uzak tutulmak istenen insanımıza aşıladığı Türkçü hareket, halen daha o yılların gençliğinde ve de yeni nesillerde kabul gören fikirler olmuştur.
Bütün bu fikir adamlarının, yazarların mücadelesi, Türklük bilincini ve Türk dilini diri tutmak olmuştur. Milletimizin binlerce yıllık adı olan Türklük, bazı çevrelerce sulandırılmaya çalışılarak ırkçılık suçlamasına maruz kalmış olsa da, İtalyan, Fransız, İngiliz, Alman, Arap olarak adlandırılan halklar gibi bizim milletimizin adıdır.
Dilini ve kimliğini kaybetmiş milletlerin adının unutulduğu ve devletlerinin tarihin çöplüğünde kaldığı gerçeğini unutmamak lazım. Tüm Türkçe dil ve lehçeleri ihtiva eden en geniş kapsamlı lügat olan Divan-ı Lügatı Türk’ün basılmasını 850 yıl önlemeye çalışan, derlemeye kalkanları öldürenlerin amacı nedir?.
Artık hedefe yaklaşılmaktadır. Parçalanmış dağılmış, değişik coğrafyalarda varlıklarını sürdürmeye çalışan Türklerin buluşup bir araya gelmesi kaçınılmaz olmuştur. Bu konuda ekonomik, siyasi ve sosyal adımlar hızla atılmalıdır. Bu konuda devir müsaittir.
Aslında Atatürk’ün ileri görüşlülüğü ile kurduğu Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumunu, Türk dünyasına önerip, geniş kapsamlı bir şekilde Türk Dünyası Dil Kurumunun ve Türk Dünyası Tarih Kurumunun kurulup çalışmalara başlaması gerekir. Sadece Bağımsız devlet olan Türk cumhuriyetlerinde olmamalı, Güney Azerbaycan Türklerinde, Uygur Türklerinde, Macaristan Türklerinde, Suriye, Irak Türklerinde ve Moğolistan ile Tataristan Türklerinde, hatta Afganistan Türklerinde tarihi yönden ve en önemlisi Türk dili yönünden çalışmalar yürütülmeli. Türk aydınları birlik olunması için gayret etmeli.
Elde edilecek bu güçlü yapı, bizi tarihte elde ettiğimiz güçlü devlet yapılarına kavuşturabilir.
İşte bu durumda, ne ABD ‘ye, ne Rusya’ya ne Çin’e nede petrol zengini Araplara bağlı oluruz. Devletler arası ilişkiler elbette siyasi olarak sürdürülecektir ama taviz vererek olamaz. Yıllardır AB kapısında beklemekten de vaz geçeriz.
Önemli fikir adamı Atsız’ın deyişiyle yüzde yüz Türk olduğun gün, cihan senindir.