Konuşmasına ‘yedinci yargı reformu’ paketini değerlendirerek başlayan Hasan Subaşı, “2018 yılında, ilk defa, dönemin Adalet Bakanı Sayın Abdülhamit Gül Adalet Komisyonunu üyeleriyle yaptığı toplantıda yargı reformu çalışmalarını duyurmuştu. Amacında yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlayarak yargıya güveni artırmak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyum sağlamak, özgürlükleri geliştirmek, adalete erişimi kolaylaştırmak gibi birçok başlıktan söz edilmişti. Biz de bunların Anayasa'da güvence altına alındığını ancak buna rağmen siyasi baskılar ve uygulamalar nedeniyle gerçekleşmesinde zorluklar olduğunu belirtmiştik” diyerek, 2019 yılından bu yana 6 yargı paketinin geçtiğini, bu tekliften önce geçen kanunlaşan reform paketleri ile hedeflenen amaç ve faaliyetlerinin çoğunun gerçekleştiğinin ifade edildiğini vurgulayarak, “Bu düzenlemelere "reform paketi" denilmesini doğru bulmuyoruz. Günlük sorunlara dönük özensizce hazırlanmış torba yasa teklifleriydi. Gerçek bir yargı, hukuk reformuna ihtiyacımız var mı derseniz Türkiye'nin tam da bu konuda ciddi reforma ihtiyacı vardır. Geldiğimiz noktada yıllar sonra yargıya güven arttı mı? İyi niyetle görevini yapmaya çalışan yargıç ve savcılarımızın varlığına rağmen maalesef giderek azaldı. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığıyla ilgili olumlu bir gelişme oldu mu? Maalesef hayır. Gerçi siyasi erkin işine gelen de zaten buydu. Yargının, insan hakları mahkemelerine uyumu ise hiç iyiye gitmiyor, kötüye gitmesi de doğal çünkü örneklerini gördüğümüz gibi mahkeme kararlarına uymayan yargıç ve savcılar terfi ettirildi yani iktidar zaten bir taraftan uyumsuzluğu teşvik ediyor. Onun için bu yargı paketlerinden sonuç almak mümkün olamazdı, olmadı da.” dedi.

“TERÖRE İMKAN SAĞLAYAN İKLİM ORTADAN KALKMIŞ OLABİLİRDİ”

Kendisinin bir sonraki dönemde bu çatı altında olmayacağını vurgulayan Hasan Subaşı, bu nedenle teklif metni dışında biraz farklı bir değerlendirme yapacağını belirterek şunları söyledi:

“Siyaset yaşamına 20'li yaşlarda Adalet Partisi yönetimlerinde görev alarak başlamıştım. 30'lu ve 40'lı yaşlarda Doğru Yol Partisinden Antalya Belediye Başkanlığı ve Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevleri yaparak Antalya'ya hizmet etme fırsatı buldum. Daha sonra, Demokrat Partide Genel Başkan Yardımcılığı ve nihayet sizlerle bu çatı altında İYİ Parti milletvekilliği görevini tamamlamak üzereyim. Beni çok genç yaşlarda siyasete çekmişlerdi. Bu elli yıllık sürecin içinde zaman zaman aktif görev almadığım dönemlerde mesleğimi icra ettim, tarım faaliyetimi sürdürdüm, ülke siyasetini de hep gözlemlemeye çalıştım. 70'li yıllar kargaşa ve anarşinin devam ettiği yıllardı. Gençlerin sağ-sol kavgaları çatışmaya dönmüş, yirmi yıla yakın süre ülkeyi meşgul etmişti. 80 askerî darbesiyle çatışmalar sonlanmıştı ama sağ-sol kamplaşması yine, siyaset için kullanılan bir alandı. 80 darbesi anarşiyi bastırmış ancak ardından terör başlamıştı ve terör canlara kıyıyor, ülkenin kaynaklarını yok ediyordu. İktidarlar terörü sonlandırma görevini sadece silahlı kuvvetlere havale ediyordu.

Kahraman kolluk güçlerimiz yılmadan mücadele ettiler, bu uğurda birçok gencimizi kaybettik. Siyaset, sağ-sol çatışmasını ne de terörün nedenini araştıramadı, daha doğrusu Genel Kurmay bu alanın siyaset alanının dışında kalmasını istiyordu. Oysa, bunları farklı boyutlarıyla araştırmak ve çözüm aramak tam da siyasetin konusu ve sorumluluğuydu”

Haber Merkezi