Geçen hafta ki iki yazımız zaman sıkışıklığı nedeniyle biraz karıştı, üstüne üstlük epeyce yazım hataları da olunca derdimizi tam ifade edemedik.

Kısaca özetleyelim: İngiltere, 1640’larda parlamentosu olan bir monarşi rejimi idi, kral ve meclis haliyle pek de anlaşamıyorlardı. Gel zaman, git zaman kralın paraya ihtiyacı oldu, savaş falan için. Ama hazinede beş kuruş yoktu, vergi koymak gerekiyordu ama o da parlamento tarafından konabiliyordu. Hır çıktı, savaşın sonunda kaybetmesine rağmen kral hala yola gelmiyordu, etrafında ki bir sürü yalama ve yalaka ‘Efem siz bir tanesiniz. Efen siz muhteşemsiniz, efem halk hala size tapıyor!’ lafları ile adamı gaza getirince bu kanlı iç savaş ikinci evresine girmiş ve kral bunu da kaybetmişti. Sonunda yargılanacak ve kafacığı kesilerek idam edilecekti. Şimdi ülkeye parlamento vaziyet ediyordu, üstelik ortada bir kral da olmadığından hani buna ‘güçlendirilmiş parlamento’ da denebilirdi.

Halk için durum pek değişmemişti, zalimin biri gitmiş, bini gelmişti. İşte o günlerde daima tecrübeli bir kaleci gibi iyi yer tutan bir asker; Oliver Cromwell, ‘Tamam lan dağılın!’ diyecek ve meclisi de fesih edecekti. Adamın elinin altında 50 bin asker vardı, İngiltere de gerçek iktidar artık ciheti askeriyedeydi. Şimdi de Cromwell diktası başlamıştı, adam buna cumhuriyet diyordu. Cromwell de ölünce yerine oğlu vaziyet etmeye çalışmıştı. E Hani monarşi denen ve babadan oğula geçen imtiyazlı idare kanlı bir iç savaş sonrasında kaldırılmıştı. Adama sormazlar mıydı; ‘bu ne perhiz, bu ne turşu’ diye.

Şimdi ki İngiliz kralı 3. Charles adını nereden aldı konusuna girince yazı buralara kadar gelmişti.

Gelelim yazımızın başlığını oluşturan mevzuya; seferberlik, çoğumuzun bildiği gibi savaş tehdidi altında bir ülkenin yaşı tutan erkek nüfusu silah altına alma işidir. Putin seferberlik ilan etti ya.

Kısmi falan deniyor ama bu işin porsiyonu olmaz. Arkadaş şaka falan 300 bin genci daha silah altına alacak. Haberler öyle diyor.

Avrupa bugün dünyanın refah coğrafyası olarak tarif ediliyor, Rusya ise otokrat bir rejim. Doğru mu doğru!

1914 Yazında da bu böyleydi. Avrupa bolluk içinde yüzüyor, Rusya ise bir Çar’ın demir yumrukları altında eziliyordu. Ve yine aynen bugün gibi Rusya ile Avrupa arasında zimmi bir anlaşma vardı; ‘gerilimi koruyalım ama fazla da abartmayalım’ diye. Çünkü o günkü Avrupa coğrafyasının önde gelen ülkelerinin Rusya topraklarında ciddi yatırımları vardı. Derken ilgisiz bir yerde Saray Bosna’da bir suikast işin rengini değiştirecekti. Orta Avrupa coğrafyasına siyaseten vaziyet eden Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun veliaht prensi öldürülmüştü. Bütün dünya bu olayı polisiye bir roman okur gibi izlemiş, ama ‘sonunda bir halt olmaz’ kanısına kapılmıştı.

Oysa Viyana da ki siyasi erk tüm bu karman çorman coğrafyayı artık idare edemez hale gelmişti. Ülke kanlı bir devrime gebeydi.

Ya savaşı seçeceklerdi ya devrimi.

 Saray Bosna olayı Sırplar tarafından tasarlanmış ve tatbik edilmişti. Ortada Sırbistan diye de bir devletçik vardı. O halde suçlu işte ayan beyan ortadaydı. Sırbistan ile kapış ve sözüm ona imparatorluğun ömrünü birkaç yıl daha uzat. Ama Rusya benim orada ki Slav kardeşlerimi yalnız bırakmam doğru olmaz derdindeydi. Herkes şöyle düşünüyordu; imparatorluk orduları bir boksa maçına çıkar gibi Sırp ordularını iyice bir pataklar, sınır da birkaç noktayı ele geçirir, sonra da Avrupa devletleri araya girer önce ateş kes falan sonrası da …

Ama olaylar hiç kimsenin tahmin etmediği gibi kontrolden çıkmak üzereydi. Suikast, 28 Haziran’da olmuştu. Viyana, Temmuz başında askeri harekata geçmişti. Paris ve Londra da ve hatta Washington da yetkililer yazlık izinlerini kullanıyorlardı. Avrupa’nın en hırlısı, Alman imparatoru Wilhelm bile Norveç civarlarında tatildeydi.

Derken,

Rusya kısmi seferberlik ilan edecekti. Almanya’nın paçaları tutuşmuştu. Savaşa hazır bir Rus ordusu en büyük kabuslarıydı. O zaman siyasi coğrafya da Polonya diye bir devlet yok. Berlin ve Viyana doğuda direk Rusya ile komşu.

Almanya, Rusya’ya derhal sert bir ültimatom yollar; ‘seferberlik çağrısını geri çek, yoksa savaş sebebi sayarım! diye. Ruslar da ‘yahu sana ne oluyor, bu zaten kısmi bir seferberlik ve ayrıca senin sınırında değil’ falan dese de...

Gelmekte olan gelecektir. 1914-1918 arasında 10 milyon insan ölecek, milyonlarcası sakat kalacak, Avrupa, başta Fransa olmak üzere harabe haline gelecektir.

Bugün resme baktığımızda pek de farklı bir şey görmüyoruz.

 Yalnızca savaş pergelinin çapı çok genişledi, şimdi ortada ne alakaysa mesela Hindistan var, Çin var.

O gün Polonya yoktu, bugün de pek var sayılmaz, hani Putin için otokrat falan diyorlar ya sanki Polonya çok farklı. Evet, Fransa ,İngiltere ve Almanya gibi ağababaların Rusya’da çok fazla yatırımı var.

 Ama daha da beteri Sanayilerini ayakta tutmak ve ahaliyi alıştığı konfordan mahrum etmemek için Rus enerji kaynaklarına ihtiyacı var. Sanki durum 1914’ten pek farklı değil,

Gerilim dersen,

 Var!

Ticari çıkarların korunması meselesi dersen,

Var!

Çapsız siyasi liderler dersen,

İbadullah!

E ne eksik

Seferberlik ilanı…