Ağustos ayının getirdiklerine bir bakalım mı?
Netice de o kadar ikaz eden yazı yazdık.. ses-soluk çıkmadı… Yerel basın nasıl olur da toparlanabilir diye sorduk… namlı gazetelerimizden çıt çıkmadı.
Ana Muhalefet partisinin şehrimizde ki mide bulandıran transferini dile getirdik…ölüm sessizliği..
Şehrin ortasında ki mimari ve kent adına işlenen bir cinayeti anlattık… tutmadı..
O halde tarihe devam edelim, hiç değilse onun okuyucusu var.
6 Ağustos 1945 sabahı Amerikan Ordusunun Hava kuvvetlerine ait son model bir B-29 Uçağı tüm dünyanın dehşet içinde hatırlayacağı bir görev için havalanmıştı. Bir süre sonra Japonya’nın Hiroşima şehri üzerinde pozisyon alacaktı. Ve tek bir bomba bırakmıştı. Yalnızca yek bir bomba.
300 bini aşan nüfusun yarısı yok edilmişti. İkinci bomba ise Nagasaki şehrine atılacaktı. orada yalnızca 74 bin kişi ölmüştü. Amerikalı Havacı general Curtis Le May pilotu azarlamıştı:
‘ 100 binin altında adam mı öldürüldü’…diyerek.. Misyon başarısız sayılacak ve neredeyse pilot askeri mahkemeye verilecekti ki Japonya ; ‘tamam lan teslim oluyoruz!2 demişti.
Ama bence Ağustos ayının en ilginç günleri, Komünizmin çöküşünü hızlandıran iki olaydı.
20 Ağustos ile başlayan süreç, o gün Çekoslovakya diye bildiğimiz ülkenin kara günleriydi.
Komünizm dünya halkları için umut olmayı 1956 Macar devrimi esnasında erozyona uğrtamıştı. 1968 Ağustos ayında ise tamamen kaybolacaktı o umut..
Çekler ve Slovaklar uluslararası bir lobi faaliyeti sonunda 1918'den beri bir arada yaşamak zorunda bırakılmışlardı. Avrupa kıtasının , Fransa’dan sonra demokratik bir şekilde yönetilen tek ülkesiydi. 1938'de bu sefer Naziler tarafından işgal edileceklerdi. 1945'te ise Kızıl Ordu tarafından kurtarılmışlardı. Ama o günlerde Kızıl Ordu tarafından kurtarılmak, işgal edilmekle aynı anlama geliyordu.
Zeki ve esprili insanları sonra ki günlerde şöyle bir şaka ile eğleniyorlardı:
Çeklere sormuşlar ‘Sovyet Rusya kardeşiniz mi, dostunuz mu?’ diye
Komünist rejimin ezici diktası altında ki halk cevap vermiş:
‘Tabi ki kardeşimiz! İnsan bir tek onu seçemez!’
Ülke kıtanın sanayileşmiş bir devletiydi. Ağır sanayi tıkır tıkır işliyordu. 60'ların sonuna doğru işçi cenneti olması gereken ülke açlık ve yokluk ve elbette yolsuzluk batağındaydı.. Çekler ve Slovaklar öyle hurafelerle kandırılacak salaklar sürüsü değildi. Halk İdareden bir çözüm bulmasını isteyecekti.
Alexander Dubcek adında bir Slovak, ülkenin Komünist partisinin en önde gelen simasıydı. Dubcek sıkı ve iflah olmaz bir Komünist aydındı. ‘İnsan yüzlü’ Sosyalizm diye yeni bir tarz yaratmak istiyordu. Ülke komünist sistemden vazgeçmeden ve Varşova askeri paktını terk etmeden dünya ile ekonomik bir zeminde buluşmak niyetindeydi. Maksatları Moskova’dan ekonomik alanlarda emir almamaktı.
Sovyetlerde Brejnev adında eski ekol, bir lider vardı.
‘Olmaz!’ demişti… ‘Böyle başlar sonra toptan kopar gidersiniz izin vermemem!’
Görüşmeler sonuç vermeyince Varşova paktı ülkeleri bir gece içinde Çekoslovakya’yı işgal edivereceklerdi. Tam 250 bin asker ve 2 bin tank ülkenin sokaklarında kol geziyordu.
‘Sivil itaatsizlik’ eylemleri ile direnen halk ile işgalci kuvvetler arasında zaman- zaman sıcak itişmler de oluyordu.
Peki kaç kişi öldü diye hadi bir sorun bakalım:
İşgalci güçler 100'ü biraz aşkın asker kaybetmişlerdi, kayıtlara trafik kazası diye geçmişti. Yurtseverler ise 136 kişi zayiat vermişlerdi.
Şimdi bir düşünün arkadaş!!
Bir ülke yabancı ordular tarafından bir gecede işgal ediliyor ve toplam kayıp sayısı işte bu kadar…
Komünizmin asıl çöküşü ise bir başka Ağustos ayına kalacaktı. 1991 Ağustos ayının 19una…
Mikeal Gorbaçov, 1986 lardan başlayarak Sovyet imparatorluğuna bir yeni bir düzen getirmek niyetindeydi. İşin çoğunu da başarmış gibiydi.
Rusya ve bağlı devletlerde ilk kez serbest seçimler yapılmıştı. Ekonomik reformlar yoldaydı,
’Glasnost= açıklık’ denen bir politikayla hükümet halkına hesap vermek durumunda bırakılmıştı, Muhalefete söz hakkı verilmişti. Peyk devletlerden en önemlisi olan Doğu Almanya ipini koparmıştı.
Ama kadim Komünistler bu gidişten hoşnut değillerdi. Üstelik ahali de yokluk içindeydi, yüksek sesle homurdanalar çoktu.
19 Ağustos gecesi binlerce tank, on binlerce asker birden Moskova sokaklarında belirmişti. Moskovalılar bunun ne demek olduğunu , geçmiş deneyimlerinden çok iyi anlamışlardı.
Darbe oluyordu…
Üstelik Darbenin başları da açıkça ortaydı. Az buz adamlar da değillerdi.
Devlet Başkanı yardımcısı, Başbakan, İç işleri bakanı, Milli savunma Bakanı ve ünlü KGB'nin başı darbenin planlayıcısıydılar..
KGB ye bağlı özel ‘Alfa’ birlikleri harekatın mızrak başıydılar.
Ağustos 91 darbesini bir başka yazıda uzun uzun anlatırız da sonuçta kaç kişi canını yitirdi bilir misiniz?
3 yazıyla ÜÇ!!
Darbenin liderleri açıkça yargılandılar suçlarını itiraf ettiler ve üstlendiler. Başbakan ve İç işleri bakanın intihar ettiği söylendi.
Sıradan hiçbir asker ve subay yargılanmadı, soruşturmaya esas olacak ifadelerini verdiler ve görevlerinin başına döndüler.
Darbeci birlikler emirle kışla dışına çıkmışlar ve olup bitenin farkına varınca isyan harekatını kendileri bitirmişlerdi. Cesur birkaç general askerleriyle konuşmuş ve onlara olup biteni anlatmışlardı.
Kızıl Ordu kendi halkının üstüne ateş açacak kadar deli ve yolsuz subaylarca idare edilmiyordu. Ünlü ‘Alfa’ askerleri bile kendi istekleriyle harekattan çekileceklerdi.
Bazıları cezalarını bitirdikten sonra bile hala haklı olduklarını anlatır dururlarmış.
Yazımızın başında ki deyişi tamamlayalım.
ONUN YANLIŞ OLDUĞUNU İTİRAF ETMELERİNE TERCİH EDERLER.
Kimler mi? Papua Yeni Gine ordusu