“Maalesef birinci
sınıf tarım arazileri üzerine şehirler, sanayiler kurduk, tarım alanlarımızın,
ekilebilir alanlarımızın bir kısmını kaybettik. Bu Antalya’da da var.
Ekilebilir alanlarımızı kaybediyoruz. Bu alanlarımızı korumamız lazım. Sanayi
ve şehirleşmeyi bir yerlere kaydırmamız lazım. Buz Antalya’nın 9 ovasının SİT
ilanı için teklif yaptık. O bölgelerin imara açılmasına ve tarım arazileri
üzerinde yapılaşmaya kesinlikle izin verilmeyecek”
Antalya Valisi Münir Karaloğlu, tarım arazilerinin hızla yok olmasını bu sözlerle açıklıyor..
Vali Karaloğlu’nun “Sanayi ve şehirleşmeyi bir yerlere kaydırmamız lazım” şeklindeki sözlerinin ise altını çizmek gerekli..
Antalya’da bugüne kadar tarım arazileri üzerindeki yapılaşmaya engel olamadık..
Ayrıca verimli tarım arazileri üzerinde sanayi tesisleri kuruldu, yenileri için de hazırlıklar yapılıyor.
Bu konuya neden mi girdik ?
Bir zamanlar kendi kendine yeten ülke konumunda olan Türkiye’de son yıllarda tarımsal ürünlerdeki fiyat artışları giderek daha çok cep yaktığı için..
Enflasyon canavarının şaha kalktığı süreçte Antalya gibi yaş sebze ve meyve ambarı bir bölgede bile her şey ateş pahası oldu.
Antalyalılar, artık pazara gitmekten korkuyor..
Eskiden 50-70 liraya dolan bir fileyi şimdi 120-130 liraya bile doldurmak olanaksız hale geldi.
Antalya sürekli üretmesine, ihracat şansının hızla azalmasına rağmen vatandaşların önemli bir bölümünü çarşıya, pazara çıkamaz oldu.
Yaş sebze ve meyve fiyatları sürekli yükselirken, nohut, kuru fasulye, mercimek gibi baklagillerin yanına yaklaşılmaz oldu.
Pekala nerden bu duruma düştük ?
Türkiye İstatistik
Kurumu’nun(TÜİK)verilerine göre Türkiye, son 30 yılda tam 40 milyon dekar tarım
alanını kaybetti.
TÜİK’in verilerine göre, Türkiye’nin 769 milyon 632 bin dekarlık karasal büyüklüğünün yüzde 30’nu tarım alanlarını oluşturuyor.
Tarım alanlarını eskiden olduğu gibi değerlendirmiş olsak, Türkiye, bırakın kendi ürettiği kendine yeten bir ülke konumuna yeniden gelmeyi,dünyanın tarımsal ürünler ihraç edilen birkaç ülkesinden birisi olurdu..
Rakamlar yalan
söylemez..
Rakamlar yalan söylemediği gibi acık gerçekleri de yüzüme vurur..
Dönelim yine Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine, TÜİK’in belirlemelerine göre, tarım alanları her yıl giderek azalıyor.
1998 yılında karasal büyüklüğe göre yüzde 36.1 olan tarım arazileri oranı, 2000’li yıllara gelindiğinde yüzde 34’lere geriledi.
Yapılaşmanın artması ile birlikte 2000’li yıllardan sonra işlenen tarım alanları Türkiye’nin toplam büyüklüğünün yüzde 30’nu kadar düştü.
Antalya’nın da aralarında bulunduğu Akdeniz bölgesinde son yıllarda kaybedilen tarım arazileri oranı yüzde 15 gibi çok ürkütücü bir rakama ulaştı.
Gelin Antalya Ticaret Borsası(ATB)Başkanı Ali Çandır’a kulak verelim..
Antalya’nın her geçen yıl tarım topraklarını kaybettiğini vurgulayan Çandır, Antalya’da 2000’li yılların başında her 100 dekar alanın 20 dekarını tarım alanı oluştururken, bugün tarım yapılan alanın 18 dekara kadar gerilediğini söylüyor.
Çandır da Antalya Valisi Münir Karaloğlu gibi tarım alanlarındaki yapılaşmaya dikkat çekerek, şunları söylüyor :
“ İmar ve
yapılaşma konusuna dikkat etmeliyiz. 30 bin futbol sahası büyüklüğünde tarım
alanı kaybeden Antalya’da her nefes alışımızda 10 metrekare tarım alanımız
inşaat ve kentleşmeye kurban edilmiştir. 2000’li yılların başından bugüne 2
milyon 420 bin futbol sahası büyüklüğünde tarım alanı kaybolurken, her gün 8
futbol sahası tarım alanımız yok olmuştur”
Pekala tüm bunlar olurken biz ne yaptık ?
Antalyalı tarım alanlarının imara ve yapılaşmaya açılmasına neden seyirci kaldı ?
Tarım alanlarının azalması ile birlikte üretimin düşeceği, fiyatların artacağı, enflasyonun coşacağı bilindiği halde neden sustu ?
Belediye meclislerinde jet hızıyla imar tadilatları yapılırken niçin sessiz kaldı ?
Antalya’nın
planlarının Antalya’dan kaçırılarak, Ankara’da Bakanlıklarda yapılıp,
onaylanmasına neden tepki koymadı ?
Artık dizlerimizi dövsek de yararı yok..