1992 yılında çıktığımız kamyon yolculuğu ile meslekteki ilk ödülümüzü almıştık, bugün gelişen teknolojiye rağmen hala “rezil- zebil” yaşamaya çalışan kamyoncuları mı? Evet, “ortaya karışık” bi masal oldu sanırım.

Bunca yıldır önünüze geliyor Kent Masalları. Çok azını kaleme alınırken bu kadar zorlandım. Öncelikle yola çıkarken nereye gittiğimi bilmiyormuşum. Ben Kaş fotoğraflarıyla karşınıza çıkmayı bekliyordum. Tamam burası da kaş ama işte Antalya’nın “tepenin ardındaki dünya” gerçeği.

Bu kadar Antalya- Olympos yaparsan, bu kadar git-gel olursa sonuç bu. (Macera yeni başlıyor ne sonucu?) Bir gün otostop yapayım dedim, denk gelen kamyoncuyla akraba olduk. “Hadi Kaş’a kadar götüreyim” dediğinde uygun değildik. Ertesi zamanda arayıp “hadi çık yola gidelim” dediğinde “Aha bu benden de kırık” deyip yola çıktık.

Kafamdaki tek düşünce, gecenin son demlerinde varacağımız Kaş’ta belki dolunay, belki gündoğumu fotoları çekeceğim, olurda iskeleye inebilirsem tekne yansımaları. Bu arada Kaş’taki büyümenin beni tedirgin eden yanını göstereceğim belki fotoğraflarla.

Ama öyle olmadı. Demre’nin arkasından, Köşkerler’e çıkmadan “dere” bölgesinden Kaş’ın Kasaba “mahallesi”ne vardık.

Kamyonu kaldırıma çekip biraz uyuduk. Sonra yine devam. İlerdeki dağın yamacına tırmanan yolu gösterdi kamyoncu, “Bak oraya tırmanacağız” dedi. O yokuşun tam sonunda bir kömür ocağında buldum kendimi. Bilmeyene tarif edelim. Kömür Ocağı yaklaşık 1.5 metrelik odunların kubbe haline getirilip üstü toprakla kapatıldıktan sonra ortalama 10 gün boyunca yakılıp mangal kömürü yapılma alanı.

Buna benzer fotolar geçmişte Foto Muhabirleri Derneği’nden ödül almıştı. Ben de Kadir Kaya ile Olympos’tan kaçtığımızda Uşak’ta meşe kömürü yapılırken görmüştüm. Bu bölgede “gençleştirme” çalışması yapılıyor.  Ağaçlar Pinar.

İhaleyi alan kişi Serikli. Burada kesilip kömür haline gelen odunlar Serik’teki depodan pazarlanıyormuş. Önce Suriyeliler gelmiş, işlerini iyi yapmamışlar, şimdi Mardinli aileler var. Muşambadan yaptıkları barınaklarda ailece yaşıyor, ailece çalışıyorlar. Ama artık çocuklarda bile akıllı telefon var. Güneş Enerjisi panelleri her türlü konforu sağlıyor. Maske kullanmıyorlar, soruyorum. “Zehirli değil” yanıtı alıyorum.

En zor masallardan biri demiştik ya. O tozun toprağın içinde bir yanda kömür üretirken diğer yanda “sosyalleşen” Mardinli “bekar” kardeşimi mi yazacaktım, nerden çıktığını bilmediğim o dağın başındaki Antep Fıstığı ağacından meyve yemeye çalışan çocukları mı? Ailesine yardım eden, ardından hamur yoğuran, obanın tek “başı açık” genç kızının sergilediği “ben buyum” duruşu mu?

1992 yılında çıktığımız kamyon yolculuğu ile meslekteki ilk ödülümüzü almıştık, bugün gelişen teknolojiye rağmen hala “rezil- zebil” yaşamaya çalışan kamyoncuları mı? Evet, “ortaya karışık” bi masal oldu sanırım.