Harekatın
adını ‘TORCH’, (Frenkçe ‘Meşale’ demek) koyacaklardı.
Öyle ya bu işgal altındaki zavallıları -aydınlatma- operasyonu değil miydi?
Arkadaşlar!
Çok nadir ve kıymetlimiz Konyaaltı belediyemizden bir haber var mı?
Yok mu?
Peki o zaman tarihe
devam.
Biz ‘tarih’
diyoruz da satır aralarını okuyabilenler ne kasıt ettiğimizi iyi biliyorlar.
1942
senesinde dünya en acımasız ve kahır edici bir savaşın içindeydi. Adolf Hitler
tüm Avrupa kıtasına hakimdi, Doğuda ise Moskova’yı zorluyordu. Kuzey Afrika ve
Akdeniz bir ölüm bölgesine dönüşmüştü. Yetmezmiş gibi şimdi de Japonya tüm Uzak
Doğu coğrafyasını kana bulamaya başlamıştı. ABD, Pearl Harbour baskını (7
Aralık,1941) ile savaşa hiç beklemediği bir anda katılmıştı.
Fransa üstünde duracağız bugün, orada vaziyet bir hayli ilginç idi. 1940 Yaz aylarında ülke tamamen Alman işgali altındaydı. Ama Adolf’un keyfi yerindeydi, tüm ülkeyi istemiyordu, hayalinde Avrupa da Fransa bir devlet olarak kalmalıydı. Onun için ateşkes görüşmeleriyle yetinmiş ve kalıcı bir barış anlaşması yapabilmek için Fransa da yeni bir devlet teşkilatına izin vermişti. Bu yeni devletin başkenti VICHY adında bir Fransız şehri olacaktı. İç işlerinde büyük oranda bağımsız kalacaklar ve hatta sınırlı bir askeri kuvvet, jandarma ve polis bulundurabileceklerdi. Mahkemeleri karar alabilecek, bakanları Fransız devlet geleneğince mesai verebileceklerdi. Ve hele o göz bebeği donanmalarına dokunulmayacaktı. Kendi amirallerinin komutasında barış görüşmelerinin sonuna kadar kalabilirlerdi. Ve hatta sonrasında bile bu vaziyet korunabilirdi. Yeter ki Fransa biraz anlayışlı olsundu.
Ne demekti bu?
Donanmaları kendi limanlarında kalacaktı, devlet organlarında Yahudi katiyetle olmayacaktı. Hatta hiçbir yerde olmasalar ne iyi olurdu. Ha elbette Fransızlar böyle bir iş için=Yahudileri temizlemek, kendilerini yormasınlardı, onları topluca Nazilere versinler yeterdi. Londra baş düşman sayılmalıydı. Ve tüm deniz aşırı Fransız imparatorluğu Alman ve İtalyan komisyonlarının nezaretinde serbestçe ticarete devam edebilirlerdi.
Fransız toplumu efsane devrimden (1789) beri kısır bir çekişmeyi sürdürüyor ve bu yüzden de giderek kutuplaşıyordu. Efendim Kral olsaydı Fransa daha mı iyi olurdu... Siyasi arenada bu konuda aslan sosyal demokratların ne dedikleri belli değildi, bir organizasyon ustası olan Komünistler de Stalin izin vermeden helaya bile gidemiyorlardı. Fransa halkının aklı karışıyordu haliyle...
Bir tarafta sümsük solcular, ‘tehlikeli’
komünistler öte yanda...
Öte yanda ise
düşünce yapısı olarak Nazilerle neyse kardeş çıkacak Fransız sağcı faşistleri...
E organizasyon dersen bu arkadaşlarda da
vardı, disiplin, gösterişli üniformalar, kiliseye sadakat, topuk selamı falan.
Ayrıca Fransız üstünlüğünü savunuyorlar ve Almanlar ile ‘kanki’ olmakta bir
mesele görmüyorlardı. Hele tipik Fransız burjuva yaşamı ile hiçbir sorunları
yoktu. Onların da metresleri vardı, onlar da şarabı güzel yemeği ve iyi
giyinmeyi seviyorlardı.
Bu ayrım
aynen ciheti askeriye içinde de mevcuttu.
Üstelik orada
işin bir de -askeri- yanı vardı.1939 Eylül ayında savaş ilanını takip eden
günlerde Fransız ordusunun subayları Berlin de hangi otel güzel araştırmaları
yaparken, 1940 Haziran ayında iki seksen yere serilmişlerdi. Ordu içinde her
türden asker vardı; Kralcı, Cumhuriyetçi, Komünist, Faşist…
Mübarekler
kuru aşure gibiydiler. Ne var ki bu adamların hepsi, savaş tecrübesi yaşamış
tiplerdi. Bedavadan masa başında terfi edenlerin sayısı oldukça azdı. Denizi
görmeden amiral olamıyordun mesela... Kuzey batı Afrika Fransa egemenliğinde
idi. Hele Cezayir Fransa sayılıyordu, yani ana vatan Fransa gibi.
Amerikan ve
İngiliz halkı yenilgilerden bıkmıştı, karada elle tutulur bir zafer aranıyordu.
Her ne kadar ABD, Japon donanmasını Haziran ayında Midway de fena benzetmiş ise
de asıl düşman olarak algılanan Almanlar ne olacaktı. Öte yandan Stalin, Londra
ve Washington’u iyice sıkıştırıyordu ki Almanya üstüne ikinci bir cephe
açsınlar diye. Çünkü Sovyet ordularının kaybı tahammül edilemez seviyelere
çıkıyordu. Amerikan ve İngiliz kurmayları kitapları dolduracak kadar çok
argüman içinden bir sonuca zor bela varmışlardı. Fransız Afrika’sına daha
doğrusu Fransız Kuzey Afrika’sına işgal harekatı planlanacaktı. E buralar
işbirlikçi VICHY hükümetinin emri altındaydı. Şimdi cevabı beklenen asıl soru
şuydu:
İşbirlikçi
subaylar ile yurtsever subaylar bir araya gelebilecekler miydi?
Mesele eğer,
Fransa’yı kurtarmak ise bu ayırım teferruat sayılacak mıydı?
Ne dersiniz?..