Antalya’ ya yerleşeli epeyce uzun bir süre oldu! Dağlarda görmeye alıştığımız karı, şehir merkezinde yağar görünce, içimi nasıl da çocukça bir sevinç kapladı anlatamam. Sonra utandım tabii bu sevinçten, çünkü bu karda, bu soğukta zor durumda kalan insanlarımızı düşününce; içim ürperdi, hüzünlendim ve kış yalnızlığı çöktü üstüme!

 

Sonra yoksulluk, işsizlik, o korkunç elektrik faturaları ve karda kışda uzayan ekmek kuyrukları düştü aklıma, yüreğim buz gibi oldu!

 

“ Hava soğuyunca değil, yüreği soğuyunca başlarmış insanın kışı.” diyor Elif Şafak.

 

Hiç düşündünüz mü? Ne zaman başladı sizin kışınız? Sakın; daha başlamadı, hayat güzel, bana hep bahar, aslında iyiyiz filan deyip, yalan söylemeyin! Hem unutmayın, yalan kartopu gibidir, yuvarlandıkça büyür! Hadi itiraf edin, hepimiz, çok uzun zamandır içimizdeki kışları yaşıyoruz! Naif, sıcak duygularımızın yerini, buz gibi bir duygusuzluk aldı!

 

Sanki üzerimize çığ düşmüş gibiyiz! Üstümüzden atamadığımız ağır bir kar kütlesi altında eziliyoruz ama, olup bitenden sorumlu tek bir kar tanesi yok ortada!

 

“ Düşen bir çığda, hiç bir kar tanesi, kendisini olup bitenden sorumlu tutmaz.” diyen Oscar Wilde, doğru söylemiş! Bizimki de o hesap, sorumlu aramadığımız sürece, sorumlu da bulunamıyor! Kim bilir, belki de en önemli sorunumuzdur bu! Herkes tek başına yaşıyor onca acıyı, sıkıntıyı, sorunu! Dayanışma, yardımlaşma, yakınlaşma olmadan, yalnız ve çaresiz!

 

Tıpkı Metin Üstündağ’ın dediği gibi;

 

“ Ve kar taneleri gibi yaşıyoruz şu sıra

birbirimize değmeden ayrı ayrı eriyerek.”

 

Oysa ne kadar üşüsek de, yine de sıcak tutmalı “yüreği” sevgiyle. Edip Cansever’ in “ Kar Yangını” şiirindeki gibi:

 

“ Kar var yaşadığımız günlerde.

Umutsuzluk çevremizi kuşattı,

Kıtlık kıran gündemde.

Yine de ele güne karşı,

Özenle saklıyorum yüreğimde

Sana duyduğum aşkı,

Dört yanım kar içinde.”