Kimisi zamanın geçmesini belki sevmeyebilir ama, ben zamanın geçmesini öyle seviyorum ki. Neden mi?
--Çünkü zamanı gün, saat ya da yıl olarak sayarsanız ona bir şey diyemem. Benim için zaman, bir başka anlam taşır. Yaşanmışlıklar, onları torbadan çıkarıp ortaya dökmek, anılar.
--İster çocukluk olsun, ister delikanlılık ya da olgunluk fark etmez.
--Sivas Valisi Halil Rıfat Paşa 1880'li yıllarda, Sivasın her yerini yollar ile donatır ve şehrin girişine, "Gidemediğin, ulaşamadığın, dokunamadığın, varlığını hissettiremediğin yer senin değildir." diye de yazdırır. Gitmediğin yollar gibi, yıllar da senin değildir.
--Ger ne kadar Ahmet Kutsi Tecer, "Oraa bir köy var uzakta, gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür" dese de, yine de biz o yıllara ve yıllara gidelim bakalım, ne var, ne yok!..
-UNESCO 1991 yılını, Bir kez gönül yıktın ise / bu kıldığın namaz değil / Yetmiş iki millet dahi / elin yüzün yumaz değil." diyen YUNUS EMREN için tüm Dünyada "Yunus Emre Sevgi Yılı" ilan eder.
--Ama o yıllarda da çok sesli müzik camiasının yakından tanıdığı Küçük Dev Adam vardı, adı Hikmet Şimşek.
--Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın Orkestra Şefi idi. Çok Sesli müziğin aşığı bu adam yurdun dört bir yanında "Çok Sesli Korolar", Orkestralar kurulsun, konserler verilsin, Türk Müziği Vestecileri ve sanatçılarını dünya tanısın diye çırpınır dururdu.
--O yıllar çalıştığım Bakanlık birimi Adakale sokakta idi.
--Bazen Bakanlığın diğer birimlerinde işini halledip, bir telaş ile odamdan içeri girerdi.
--Geldiği zaman odama izinsiz giriş üstünlüğü vardı. Görevliler ve sekreterim onu gördüklerinde, yerlerinde bile kalkamadan, o çoktan odama girer ve bir koltuğa oturur ve sade kahvemi söyle bakalım diye lafa girerdi.
--Odamda olup, onu tanımayanlar bu tavrına bir anlam vermeseler de, onun Hikmet Şimşek olduğunu öğrenince şöyle bir derlenip toparlanırlardı.
--Zamanı hep kıt, yapacakları çok olduğundan, çay, kahveden sonra, hemen konuya girerdi.
--Ya Koraların bir eksiği için ya da yeni bir proje için gelirdi ama onun sanat ve sanatçı sohbetlerine, ben de bayılırdım.
--O yıllar çalıştığı Kültür ve Turizm Bakanlığı, deyim yerinde ise boş zamanlara, "Kültür" ve Turizm" olarak ayrılır, yine birleşirdi.
--Sanırım Mesut Yılmaz döneminde başlamıştı, Çok Sesli Türk Müziği ve Ahmet Adnan Saygun gibi dünya çapında ki bestecilerin günümüzde de yapıtlarının konserler verilerek tanıtılması çabaları.
--Bürokrasi muhteşem bir organizasyondur. Herkesin bir işi vardır, ortak iş yapma ve organizasyon ise, biraz da kişilere bağlıdır.
--Bakanlık Üst yönetimi hem olayı, hem kişiyi önemsemlerdi ama, o kadar yoğunlukta öncelikleri karışır, o yüzden de topu biz atarlar;
--Hikmet Şimşek de, Bakan ve Müsteşar ile konuyu konuşup ön onayı aldıktan sonra sonra, işi çözeceğini düşündüğü benim odama ışınlanılırdı.
--Ondan projesini dinlerken, siz de olayın içine girersiniz. Çok sesli Orkestra Şefi olmanın avantajı ile herkesi bir uyum içinde yönetir ve durumu idare ederdi.
--Ben de onun en çok bu heves ve heyecanına bayılırdım.
--Yine bir gün elinde dosyalar ile odama daldı. Hem sevgilerini göstermek hem de olayı resmiyetten çıkarmak için olsa gerek, bana "çocuk, yeni bir proje ile geldi Hocam" derdi.
--Bizlerden çok büyüktü ama, ruhu ve enerjisi her zaman bir çocuk kadar genç ve zindeydi.
--Daha önceden konuştuğumuz bir proje ile ilgili olarak Bakan, Müsteşar ve ilgili birimler ile görüşmüş, işi "sen nasılsa İbrahim ile çözersin" demişler ve topu bana atmışlardı.
--İşte bürokrasinin başarısı ya da "ipe un sermesi" de burada başlar.
--Hani bir söz vardır, "El elin eşeğini, türkü söyleyerek arar" diye. Ben de gerçekten, onun bu çabalarını yerinde buluyor, çoğu kişi angariye görürken, ben yürekten destekliyordum.
--Yunus Emre'ye aşık. Ahmet Adnan Saygun'a hayran. Atatürk, deyince bir daha Atatürk çıkardı ağzından; muhteşem bir insandı.
--O günde sevgili Derya'yı "pas edip" odamdan içeri elinde dosyalar, zarflar ile girmişti. Bu defa toplantı masasına oturdu.
--Anlaşılan olay önemliydi. Odamdakiler çıktılar, Sekreterim Derya telaşla içeri girdi ama, bir kahve söyleyerek durumu idare ettik.
--Gerçekten, olay heyecan vericiydi.
--Konserler için görevli gittiği Macaristan Halk Cumhuriyeti başkenti Budapeşte'de ki koro, orkestra ve konser salonlarına hayrandı.
--Yine bir Macaristan görevinde, oradaki salon, orkestra ve devletin Plak şirketi olan Hungaroton ile ön görüşmeleri yapmış gelmişti.
--Birleşmiş Milletler UNESCO Örgütünün de, 1991 yılını, tüm dünyada “Yunus Emre Sevgi Yılı” ilan etmesi için çabalar sürüyordu
--Buna yakışır bir organizasyon ve bir çalışma ile tarihe not düşmek istiyordu. Ve Onun için de en uygun çalışma, Ahmet Adnan SAYGUN'un Yunus Emre Oratoryosu idi.
--Konserler, Plak(LP) ve CD yapılmalıydı.
--Onu yakından tanıyanlar çok iyi bilirler. Kafasına koyduğu bir şeyi mutlaka yapardı. Ki bu kez bu projesine biz de gerçekten inanmıştık
--Macaristan'a gidecek, korolarda çalışmalar yapacak, Yunus Emre Oratoryosu'nun bant kayıtlarını ve devletin plak şirketi ile de Plak(Long Play) ve CD'lerini yaptıracak, bir bölümünü devlet kurumlarınca dağıtacak, bir miktar da bakanlık satış mağazaları DÖSİMM)/ DÖSEM satış mağazalarında satışı yapılacaktı.
--Uzun çalışmalar, onaylar, iş planları sonucunda projeyi hayata geçirmiştik.
--Ve bir sabah erkenden, Necatibey Caddesinde ki evinden çıkmış, yürüyerek Adakale sokakta ki yerimize elinde kocaman bir zarf içinde LP ve CD örnekleri ile gelmişti.
--Haydi yazının sonlarında bir de ukalalık yapayım. Onun en büyük hayali müzik dünyasında TÜRK BEŞLERİ olarak bilenen Türk Müziğinin evrensel düzeye ulaşmasını amaçlayan Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses'in kalıcı yapıtlar ile anılmasıydı.
--Her ne kadar enerjik olsa da, elbete ki yaşı vardı. Kimin ile nasıl iletişim kıracağını çok iyi bilirdi. Zaman ile bana oğlu gibi davranırdı.
--Ne zaman çalıştığım birimin yakınından geçse mutlaka uğrar, bir kahve içerdik. Yalnız adam değil idi ama yalnız yaşardı. Sonra bir gün, "çocuk, hocan evleniyor" dedi.
--Tabi şaşkınlık olmadı desem yalan. Onun gibi yaşamı olan birisi için evlilik? Bana kimin ile evleneceğini söyledikten sonra, en can alıcı tümcesini söylemişti.
--"Çocuk, insan bir zaman sonra evinde, yaşamında bir ses olsun istiyor" demişti. Ve Genç bir resim yapan hanım ile evlenmişti.
--Ben Bakanlıktan ayrılmış, Cumhurbaşkanlığına geçmiştim.
--Ve bir 12 Ekim günü, Sayın Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet SEZER'e, bir bilgi notu gelmişti. "Hikmet Şimşek, yaşama veda etmiştir".
--İşte, bazen yollara olduğu gibi yıllara da gitmek gerekti!..