İnanılmaz günler yaşadık. Tansiyonumuz bir indi, bir çıktı sonra tekrar normale geldi. 2 Mart’ta umutlanmıştık, heyecanlanmıştık, mutluyduk. Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı konusunda ortak bir anlayışa varıldığı açıklanmıştı.

“ Oh  çok şükür” demiştik. 3 Mart’ta hiç aklımıza gelmeyecek bir gelişme yaşandı. Masada deprem yaşandı. Masa oradan oraya savruldu. Şaşkındık.” Neler oluyor?” diye sorduk birbirimize umutsuzca. Karamsar. Normal zamanda, sessiz, sedasız, tepkisiz halk önce mırıldanmaya , sonra sesini yükseltmeye başladı.  İnsanlar koro halinde “Hanımlar, beyler kendinize gelin. Nedir bu yaptığınız? İnsanları umutsuzluğa, karamsarlığa sürüklemeğe hakkınız yok. 6 Şubat depremin ağır yükünü taşıyan, hayat pahalılığından bunalmış, tutunacak dal arayan insanlara bunu yapmağa hakkınız yok, kendinize gelin. Ya anlaşın, ya anlaşın. Anlaşamazsanız hepinize faturayı keseriz” dediler, Sosyal medya insanların bu haykırısı  ile inledi.

Halkın bu haklı tepkisi hedefine ulaştı. Masanın akil adamları harekete geçti. Liderlere “gidilen yol, yol değil. Bizlere umut bağlayan , bizlere inanan insanlara bunu yapamayız. Bir çıkış yolu bulmalıyız. Yoksa fatura tümümüze  kesilecek.” Dediler. Liderler de, masanın durumunun  halkta yarattığı sarsıntının farkındaydılar. Halkın haklı tepkisini dikkate alarak “ Bir çıkış yolu bulmalıyız” dediler. Devreye diplomasi girdi. Ulu orta esip gürlemeyi bırakıp, kapalı kapılar ardında görüşmeye başladılar gece yarılarına kadar. Halkın sesinden güç alan diplomasi sonunda, liderlerin kabul edebileceği bir çözüm yolu buldu ve uzlaşma sağlandı. 6 Mart akşamı milyonların umut ve heyecanla beklediği açıklamayı ak sakallı, nur yüzlü bir lider yaptı, diğer liderleri de yanına alarak, soğukta sabırla kendilerini meydanda bekleyen insanlara:  “aldığımız kararı  siz kardeşlerimize duyurmayı görev addediyorum. Sayın  Kemal Kılıçdaroğlu bizim Cumhurbaşkanı adayımızdır”dedi.

Ak sakallı nur yüzlü Saadet Partisi Lideri Temel Karamollaoğlu’nu duyan kalabalığın “Birleşe birleşe kazanacağız” şeklindeki haykırışı, bu açıklamayı ekranları başında heyecanla bekleyen insanlarımızın da haykırışıydı. Her biri mutluluk göz yaşları döküyor, heyecanla birbirlerine sarılıyordu. Mutluğun fotoğrafı buydu işte. Halkın gücü üstün gelmişti. Halkın isteklerine, halka kulak verilmişti. Herkes kazanmıştı. “Kazan , kazan” dedikleri buydu işte. İnsanlarımız  birlik olmayı çok özlemişlerdi. İnsanlarımız   beraberlik türküleri söylemeyi çok özlemişlerdi. Çocuklarına, torunlarına güzel bir gelecek bırakmayı arzulayan insanlarımızın kenetlenmesi bu mutlu sonucu doğurmuştu. Karamollaoğlu’nun ardından teşekkür  konuşması yapan Kılıçdaroğlu da  birlik, beraberlik  vurgusu yaptı. Yunus Emre’ye atfen  “Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz” dedi. “Bu sofra Halil İbrahim Sofrasıdır Barışın ve kardeşliğin sofrasıdır. Zulmün  sona ermesi, hakkın, hukukun adaletin hakim kılınması demektir.” Dedi. 

Kuş konmaz kervan geçmez bir Anadolu köyünde okuma yazma bilmeyen bir annenin ve küçük bir memurun evladı olan 13. Cumhurbaşkanı adayı  Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri insanlarımızın duymaya hasret çektiği sözlerdi. Ülkenin yönetimine talip olanların el ele, omuz omuza yürümeleri insanlarımızın en büyük temennisi. Yürünecek uzun bir yol var. Bu yol 100. Kuruluşunda Cumhuriyeti, demokrasiyi taçlandırma  yolu. İnsanlarımız,  yaşanan yol kazasına rağmen, Millet İttifakının liderlerine ve kadrolarına güvenmeye  ve devam ediyorlar. Uzlaşmanın, istişarenin önemine inanıyorlar. Ekmeğin bölüşülmesi,  hakkın, hukukun , adaletin hakim kılınması, barışın, kardeşliğin, huzurun  korunması  için bu yolda birlikte yürüyeceklerine inanıyorlar.

Gürsel Demirok.