Sık sık halk dilinde kullanılan bu cümle hep içimi yakmıştır. Dünyada ve ülkemizde fakir insanların varlığına şahit oldukça hayata bakışım olumsuzlaşıyor.


İnsanların gıdası yiyeceklerden aldığımız proteinler bağlı olmakla birlikte, huzura bağlı olarak pozitif olaylara ve düşüncelere de bağlı diye düşünüyorum. Negatif düşünceler istemesek de bizi demorolize eder ve performansımız düşer.


Son yıllarda fakirlik görüntülerini, hepsinde olmasa da görevini bağımsız yapmaya çalışan bazı medyada ve yazılı basında sıkça rastlar olduk. Eski savaş yılları hariç, milletimiz fazla yokluk çekmemiştir. Birkaç yıldır belediyelerin ekmek büfeleri önündeki ucuz ekmek kuyruklarına, Pazar yerlerinde alışveriş yapan halkımızın isyanlarına, hemen hemen tüm esnafımızın ve çiftçimizin borç yükünü kaldıramayışına, ev hanımlarının sofraya istediği gibi yemek tenceresini koyamayışına şahit oluyoruz.


Bu konuda eski insanları anımsar oldum. Çocukluğumuzda büyüklerimiz, tabağını sıyır derlerdi, yemek bırakıldığında arkandan ağlar derlerdi. Bayat ekmek atılmaz, kızartılıp tarhana çorbasına konur veya yumurtaya bulandırılarak yenirdi. Doğal gaz olmadığı yıllarda kuzineler iş görürdü. Bir ağaç kökü ile kuzinenin üzerinde yemek pişer, kestane pişer, güğümle su da kaynatılırdı. İçinde de tepsi ile börek pişerdi. Doğal gazın verdiği ısıya göre iki misli ısınırdık. Üstelik teknolojinin ayrıştırmasına vesile olmayacak şekilde koca salona tüm aile birikirdi ve aile bağları zirve yapardı. Aklıma Mehmet Akif’in İstiklal marşımızdaki  Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar’ cümlesi geldi.


 Elektrik ucuzdu. Rahmetli Süleyman Demirel, elektriksiz hane ve yolu olmayan köy kalmayacak derdi. O dönemlerde var güçleriyle uğraştılar. Barajlara önem verdi. Gap’ı gaptımam sözü hala kulaklarımda.


Geçmişten bu yana ülkemizde konut açığı var. Yıllardır insanlarımıza başını sokacak bir ev sahibi yapmak için, her hükümet vaatler verir. Hatta Tansu Çıller, meydanlarda  3 anahtar bile sallardı. Olmadı olamadı. Ama yine de umut vardı. İnsanlarımız, ülkenin ilerleyeceğine, iyi hayat şartlarına kavuşacağına inanırdı. O yıllara göre hayat standartları yükseldi belki ama, çok pahalıya mal olmaya başladı.


Uzmanlara göre üç tip hayat standardına sahip guruplar varmış. % 70'lik ilk gurup, bir ay sonrasına nasıl ulaşacağını düşünen, işçi ve emekli gurubuymuş. İkinci gurup % 25'lik gurup. İşi geliri yeterli olan, ama meşguliyetlerinden özel yaşamına, çoluk çocuğuna vakit ayıramayanlardan oluşan gurupmuş. Son % 5'lik gurup ise üst düzey gelire sahip mutlu azınlık olarak adlandırılan gurupmuş.


Bu % 5'lik gurup için, iktidarlara yakın olup, hayatlarını krediler alıp inşaat sektörünü ellerinde tutanlar olabilir mi diye düşünmeye başladım.


İşte uzmanların yaptığı sınıflandırmada % 70'lik gurup ‘fakirin ekmeği umut’ sözüne itibar eder mi bilemem. Talebelik yıllarında aramızda geliştirdiğimiz bir cümle vardı, ‘ümitle simitle yaşıyoruz ’der gülüşürdük. Şimdi simit 3.5 T.L.


Hoşça kalın ümitsiz kalmayın.