Sevmek, güvenmek, değer vermek, değer görmek, erdem, bilgi, yaşanmışlık, zinde sağlıklı bir beyin,  yılların bilgi birikimi, analiz yeteneği; neredeyse sayfalar dolu güzel sözcükler tanımlar Onu.

Şimdi, "yaramaz" ve "haylaz" çocukları çok daha iyi anlıyorum.

    Neden mi?  Yaşanmışlığımdan,  deneyimlerimden.

    İnsan, yıllarını bürokrasi, az da olsa siyasi çevrelerde geçirince, ister istemez yaşam serüveni de, bu yolda çiziliyor.

   Bürokraside "çirkin ördek yavrusu" olarak kendi öykümü yazmış olsam da; Lise yıllarımda çevrem, Üniversite yıllarımda da Beytepe'de dipçik darbesi ile kaşım yarılıp, dört dikiş atılıp siyasi olayların içinde kendimi bulunca, siyasi ilişkileri olan birisi olmuş çıkmıştım.

   Üniversite yıllarım ile başlamıştı Ankara yaşamım.

   Sonra, Ankara'da bir Antalyalı olarak Antalyalılar Evini açmadan tutun da, yıllarca Antalyalılar Derneği Başkanlığı;

    Her dönem Ankara'ya gelen siyasiler ile parti ayrımı gözetmeden bürokrasi ile ilişkilerinin sağlanması;

   Ankara'da yaşayan Antalyalı hemşeriler ile tanışmalarından;

   Hemşerim olan bir Genel Başkana haftalık think thank düzenleyip raporlar hazırlamaktan;

   Yine halen görevini yürüten bir Genel Başkana da benzer bilgi notları göndermekten, tutun da bir çok işleri yapmış birisi olarak;

  Memleketim Antalya'nın her köşesinden gelen öğrencilere bir güven ortamı sağlamaktan, özellikle babalarının ceplerine koyduğu cep harçlıklarının bittiği gün kapımızı çaldıklarında, yine Ankara'da yaşayan bir hemşerimizin desteğini ceplerine bir şeyler koymanın ötesinde, daha neyden mutlu olunabilir ki insan.

    İşte, bu günlerde tanışmıştım EROL ÇEVİKÇE ile.

   O, bir siyasi olmanın ötesinde baştan aşağı erdem, deneyim olan dev bir adam demekti benim için.

    Yahya Kemal'in "Ankara'nın en güzel yanı İstanbul'a dönüşüdür"  sözü gibi, benim içinde özellikle kamusal, toplumsal yapacak pek fazla bir şeyi olmayınca; memleketi de Akdeniz ve Ege olan birisi için, yazın alıp başını güneye gidip, "haylazlık" yapmaktan öte, daha güzel ne olabilir ki!..

   En azından şimdilik, yazların en güzel yanı, Yahya Kemal'in tersine, güz kendini göstermeye başlayınca Ankara'ya dönmek.

    Kendileri, ege sahillerinden eylül sonrası dönmüştü Ankara'ya.

    Ben, kendilerinin bilgi birikimi ve deneyim kokan düşünce, analiz ve yorumlarını dinlemekten büyük mutluluk duyarken;

    Kendileri de beni rahatlatmak için, "neler oluyor" diye sorular sorup, sohbet ederek; bir kaç saatlik de olsa, güzel bir gün geçirmeme vesile oluyordu bana," haydi gel" demeleri ile.

    Tabi, ayrılırken istememe karşın kapıya kadar lütfedip uğurlaması, yardımcısına özel olarak hazırlattığı kek, pasta ve çöreklerin yanına; Ana-Baba-Ata ocağı Amasya'dan, bahçesinden getirdiği elmalardan bir paket yaptırıp, koltuğuma sıkıştırması ise, bana verilebilecek en güzel ödül gibiydi.

    Bilgi, muhteşem bir şeydir. Aklı olan, yönetimini bilen birisi için öyle bilinmez de yoktur. Her yerden, bir şekilde bulabilirsiniz.

   Deneyim ise, bambaşkadır. O, yaşamım süzülmüşlüğüdür.

   Düşünün yıl 1937. Amasya'nın köklü iki ailesinin öğretmen kızı Hacer ve oğlu Kazım Çevikçe'nin oğlu olarak dünyaya geleceksiniz;

    Sonra, Lise öğreniminizi İstanbul Kabataş Erkek Lisesi'nde;

    Üniversiteyi, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde tamamlayıp, bir de dil öğrenmek için de Boğaziçi Üniversitesi'nde İngilizce eğitimi alacaksınız.

    İsmet İnönü'nün Başbakan olduğu dönemde Devlet Planlama Teşkilatına sınavla girecek ve 1973 yılına kadar bu görevi sürdürüp, 1974 yılında da Cumhuriyet Halk Partisi Adana Milletvekili olarak, Bayındırlık Bakanı olacaksınız.

   Amasya milletvekilliği, 2. Ecevit Hükümetinde Ulaştırma Bakanlığı gibi görevlerinin yanında;

    Erdal İnönü ve Deniz Baykal'ın Genel Başkanlıklarında, Parti kurmay takımında olup, üst düzey parti yöneticiliği yapacaksınız.

   Halen yazdığı gazete köşe yazılarının yanında, "CHP  İle Bir Ömür", "Daha iyimserim", "Enflasyon Yirmi Yılda Ne Değişti", "Hala iyimserim" gibi yapıtları olan bir siyasi, yönetim ve insan ilişkileri duayeni ile bir kaç saat geçirmek, ne muhteşem şey!...

    Memleketimde bana soruyorlar, "ya Ankara'nın nesini seviyorsun da, hala gidiyorsun güneyden" diye.

   İşte, Ankara'nın Erol Çevikçe'sini seviyorum.

  Sokak, cadde ve bulvarlarının yanında, sinema, opera, bale ve sergi salonlarını sevdiğimi size nasıl anlatayım ki!..

   O yüzden, Ankara anlatılmaz, orta Anadolu'nun karlı, kış soğuğunda, Atatürk'ün kucağında, dostların sıcaklığı ile Ankara'da yaşanılır, gidilir.