Bölücü terör örgütü PKK ve diğer uzantılarının en büyük sponsoru, en büyük hamisi, en büyük silah, cephane, mühimmat, araç, gereç ve para kaynağı olan ABD'yle Türkiye'nin 100 yıllık ilişkilerini özetlemeye çalıştım...Çok fazla detaylara inmemeye çalıştım...Detaylara inseydim ansiklopedi hazırlamak gerekecekti...

20 Temmuz 1974'te Türkiye Kıbrıs'taki Türklerin soykırıma uğramasını engellemek için askeri müdahalede bulununca ABD Türkiye'ye her türlü Amerikan malının (silah, cephane, tank, uçak, hatta sinema filmi) satılmasını yasaklamıştı...25 Temmuz 1975'te Başbakan Demirel Türkiye'deki Amerikan askeri üslerine el koydu...Bu üsler Sovyetler Birliği'ni gözlemek, dinlemek ve gözetlemek için kullanılıyordu...Bu üslerde Sovyetler Birliği'ne atılmak üzere atom bombaları bulunmaktaydı...Demirel'in ABD üslerine el koyması üzerine ABD Türkiye'ye uyguladığı ambargoları ve yaptırımları 1978'de kaldırmak zorunda kaldı...12 Eylül 1980 faşist askeri darbesini yapan generaller 18 Kasım 1980'de Türkiye'deki Amerikan askeri üslerinin tekrar faaliyete geçmesine izin verdi...İnternette ve sosyal medyada Türkiye'deki Amerikan üslerine Başbakan Ecevit'in el koyduğuna ilişkin yüzlerce, binlerce yanlış, hatalı haber, yazı ve yorum bulunuyor...Doğrusu şudur:  Amerikan üslerine Başbakan Demirel döneminde el konmuştur...




ABD eski Başkanı Donald Trump döneminin Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'ın geçtiğimiz günlerde verdiği demeçlere bakılırsa ABD kendini her zaman olduğu gibi dünyanın jandarması, dünyanın efendisi olarak görüyor...ABD Türkiye'nin lehine maddeler içeren ve Atatürk döneminin Türkiye'ye en büyük armağanlarından biri olan Montreux (1936) anlaşmasını yok etmek ve Türkiye'den izin almadan dilediği zaman ve her fırsatta Karadenize Amerikan savaş gemilerini sokmak istiyor...Üstelik herkesin bildiği gibi Amerikanın Karadenizde kıyısı, toprağı bulunmuyor...ABD yönetimi Türkiye'nin İsveç'in NATO üyeliğini onaylamamasından dolayı çok kızgın...Oysa Türkiye'nin talep ettiği F16  ve F35 savaşlarını Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Yunanistan karşısında üstünlük kazanmaması için vermeyen ülke ABD...

ABD'nin Türkiye'ye F35'leri vermeme gerekçesi de şu:  "Türkiye Rusya'dan S400 Füze Savunma Sistemi satın aldı"  


Türkiye, F-35 savaş uçağı programından çıkartılması nedeniyle komşu ülkelerin hava kuvvetlerine karşı zayıf düşmemek için ABD’den 40 yeni F-16 savaş uçağı ve mevcut filoları için de 79 adet modernizasyon kiti almak için resmi başvuruda bulunmuştu...ABD bu talebi karşılamaya yanaşmıyor...Çünkü Ermenistan ve Yunanistan yanlısı Amerikalı siyasiler bunu engelliyor!


ABD'li oyuncu Mel Gibson ise geçtiğimiz günlerde Azerbaycan ordusunun Dağlık Karabağ'daki anti-terör operasyonuna "soykırım" diyerek Türkiye'ye iftira attı: "Gelişmekte olan modern soykırıma tanık oluyoruz. Pek çok Ermeni, Azerbaycan ve Türkiye'nin elinde tarif edilemez dehşetler yaşıyor."

Bilindiği gibi, Dağlık Karabağ'daki Ermenistan işgaline Türkiye ve İsrail'in yardımıyla son veren Azerbaycan bölgedeki huzursuzluğun kaynağı tepeden tırnağa silahlı 120.000 Ermeninin Ermenistan'a göç etmesini ya da tamamen silahsızlandırılmasını istiyor...

ABD'yle son yıllarda yaşadığımız en büyük krizlerden biri Evanjelik inancına sahip Papaz Brunson'un Türkiye'de çeşitli suçlamalar yöneltilerek cezaevine atılması üzerine yaşanmıştı...332 milyon nüfuslu ABD'nde Evanjelik Hıristiyanlar aileleriyle birlikte (her yaştan) yaklaşık 100 milyon kişi. Donald Trump'ı 2016'da ABD Başkanı seçtiren kalabalıkları Evanjelik Hıristiyanlar oluşturmuştu...


Türk Amerikan ilişkilerindeki belli başlı kilometre taşları ve dönüm noktaları: 

“Musa Dağ’da 40 Gün” dönemin en büyük film şirketi Metro Goldwyn Mayer’in yapımlarının başındaki Irving Thalberg tarafından dev bir prodüksiyona dönüştürülecekti…Clark Gable’ın baş rolünde olacağı “Musa Dağ’da 40 Gün” filmini Washington Büyükelçimiz Mehmet Münir Ertegün durdurmuştu! 1934’ten 11 Kasım 1944’te kalp krizi geçirerek vefat edene kadar 10 yıl boyunca Washington’da Türkiye Büyükelçiliği yapan Mehmet Münir Ertegün (1883 doğumlu; Lozan Anlaşmasını yapan Türk heyetindede görev almıştı) etkili ve sıcak kanlı kişiliğiyle 1932, 1936, 1940 ve 1944’te ABD Başkanı seçilen (dört kez ABD Başkanı seçilen tek ABD vatandaşı olan) Franklin Delano Roosevelt’e (1882-45) yaklaşarak, ABD’nin en güçlü kişisiyle dostluk kurmayı da başaracaktı…Mustafa Kemal Atatürk’ün büyükelçisi olduğu dönemde Mehmet Münir Ertegün kişisel girişimleriyle, Anadolu’daki 1915 Ermeni sürgününü konu alan Franz Werfel’in (1890-1945) “The Forty Days of Musa Dagh-Musa Dağ’da Kırk Gün” (1933) adlı romanının beyazperde haklarını yirmi bin dolara satın alan o dönemin en büyük film yapımevi ve dağıtımcısı Metro Goldwyn Mayer’in (şirket Yahudi asıllı Amerikalılar tarafından yönetilmekteydi) romanı o dönemin en büyük film yıldızı Clark Gable’ı baş rolde oynatarak dev bir film prodüksiyonuna dönüştürmesini durduracaktı…

Clark Gable, “It Happened One Night-Bir Gecede Oldu”daki (1934) oyunculuğuyla OSCAR kazanmış ve “Mutiny on the Bounty-Denizde (Bounty’de İsyan) İsyan” (1935) ve “Gone with the Wind-Rüzgar Gibi Geçti”yle de (1939) OSCAR adaylığına ulaşmıştı…

Adolf Hitler’in Almanyasında yasaklanan “Musa Dağ’da Kırk Gün” 1934’ten itibaren ABD’de çok satan roman haline dönüşmesine rağmen Metro Goldwyn Mayer, Washington’da Mehmet Münir Ertegün’ün temsil ettiği Mustafa Kemal Atatürk Türkiye’sinin ricalarını kırmayarak 1936’da “Musa Dağ’da Kırk Gün”ü beyazperdeye uyarlamayacağını ilan etmişti…

1915-1916 döneminde Osmanlı topraklarındaki Araplar ve Ermeniler Türkiye'yle savaş halindeki İngilizlerle ve Ruslarla işbirliği yaparak Türk ordusuna karşı isyan başlattılar ve Türk sivilleri katlettiler...Bunun üzerine Türk ordusu Ermeni toplululuklarını Suriye çöllerine sürgün etti...

İnönü 1943'te ABD ve İngiltere'nin Almanya'ya savaş aç teklifini nasıl reddetti ?


Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 4-7 Aralık 1943 tarihleri arasında ABD Başkanı Roosevelt ve İngiltere Başbakanı Churchill ile Kahire’de görüştü. Roosevelt ve Churchill, ısrarla Türkiye’nin de Almanya’ya karşı savaşa girmesini istiyor ve Müttefik hava kuvvetlerinin Türkiye’de üslenmesini talep ediyordu. Ancak Almanlar Bulgar sınırında beklerken, Türkiye’nin birkaç müttefik uçağı ile savunulamayacağı ortadaydı. Bu nedenle İnönü, Müttefikler’in ikinci sınıf sorunlarını çözmek için asla Türkiye’yi riske atmaya niyeti olmadığını söylüyor ve Osmanlıların son savaşta yaptığı hataları tekrarlamayacağını vurguluyordu. Şayet Türk ordusu yeterince donatılacak olursa, Türkiye savaşa hatırı sayılır bir rol oynamak için katılabilirdi. İnönü, zaman kazanmak amacıyla, sürekli Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın çok yüksek taleplerini öne sürüyordu.İnönü’nün eski bir asker olması, özellikle Roosevelt karşısında sağlam bir mantıkla direnmesini sağlıyordu. İngiliz Genelkurmayı, Türkiye’deki ilkel ulaştırma ağının ancak üç yıl içerisinde savaşa hazır hale getirilebileceğini daha önce belirlemişti. Bunu gerekçe gösteren İnönü, Müttefikler’in 15 Şubat 1944 tarihine kadar süre tanıma isteğine de direndi. İnönü, son koz olarak TBMM’ye danışması gerektiğini öne sürdü.Bu oyalama taktikleri, Müttefikler’in giderek artan baskısına rağmen Türkiye’nin 2. Dünya Savaşı dışında kalmasını sağlamıştır.


19 Mart 1944'te İngiltere Başbakanı Churchill ABD Başkanı Franklin Delano Roosevelt'e Türkiye'yi şikayet etti..."Türkiye ile Almanya arasındaki anlaşmalar elimizi kolumuzu bağlıyor...Türkiye'nin Almanya'ya krom tedarikini önleyemiyoruz...Türkler çok inatçı...İsmet İnönü'den Almanya'ya bundan sonra krom tedarik etmemesini istesek talebimizin tam tersi bir etki yaratabilir Türkiye'de...Öte yandan bu talebimizi bizim zayıflığımızın bir işareti olarak görebilir, Türkler..."

1945'te Stalin Türkiye'den toprak ve askeri üsler talep etmişti.1725'te Petro Ruslara Akdenize inin vasiyetini bırakmıştı...Stalin liderliğindeki Sovyetler 1945'te Türkiye'den Kars ve Ardahan'ı talep etti ve Boğazlar'da askeri üsler istedi...1914'te Ukrayna, Polonya, Finlandiya, Kars Rus işgali altındaydı...Stalin 1944-1945 döneminde Yunanistan'ı da Sovyetler Birliği topraklarına katmak istemişti...Sovyet diktatörü Joseph Stalin, Dışişleri Bakanı Vyaçeslav Molotov aracılığıyla Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Selim Sarper’i Bakanlığa çağırttı ve onun yüzüne şu ültimatomu okudu:”Bu söyleyeceklerim, doğrudan doğruya yoldaş Stalin’in sözleridir. Vaktiyle, Kars, Ardahan ve Artvin’i Brest-Litovsk Anlaşması’ndan yararlanarak bizden haksız yere almıştınız. Şimdi o üç şehri en kısa zamanda bize geri vereceksiniz. Yoksa, buraları işgal edeceğiz. Ayrıca, bizi Boğazlar’ın yönetimine de ortak edeceksiniz.”Sarper, o hafta Ankara’ya gelerek Cumhurbaşkanı İnönü’ye kireç gibi bir suratla bu ültimatomu iletti.



Sovyetler Birliği'nin işgal tehditlerinden bıkan Türkiye 1949'da kurulan NATO'ya üye olabilmek için Kore'de Komünist ordulara (Çin, Sovyetler Birliği, Komünist Koreliler) karşı savaşması için buraya Türk askeri göndermek zorunda kaldı... Burada 721 şehit , 2147 ağır yaralı verdik  ve175 askerimiz kayıp olarak bildirildi...


23 Sentlik AskerKore savaşı günlerinde Türk askerinin çok ucuza, günde 23 cente mal olduğunu söyleyen bir Amerikalı yetkiliye Nazım Hikmet'in verdiği cevap aşağıdadır:
 

23 Sentlik Asker

Mister Dalles,

sizden saklamak olmaz,

hayat pahalı biraz bizim memlekette.

Mesela iki yüz gram et alabilirsiniz, koyun eti,

Ankara'da 23 sente,

yahut iki kilo kuru soğan,

yahut bir kilodan biraz fazla mercimek,

elli santim kefen bezi yahut,

yahut da bir aylığına

yirmi yaşlarında bir tane insan.

erkek,

ağzı burnu, eli ayağı yerinde,

üniforması, otomatiği üzerinde,

yani öldürmeğe, öldürülmeğe hazır,

belki tavşan gibi korkak,

belki toprak gibi akilli

belki gençlik gibi cesur,

belki su gibi kurnaz

(her kaba uymak meselesi) ,

belki ömründe ilk defa denizi görecek,

belki ava meraklı, belki sevdalıdır.

Yahut da aynı hesapla Mister Dalles

(tanesi 23 sentten yani)

satarlar size bu askerlerin otuz beşini birden

İstanbul'da bir tek odanın aylık kirasına,

seksen beş onda altısını yahut

bir çift iskarpin parasına.

Yalnız bir mesele var Mister Dalles,

herhalde bunu sizden gizlediler:

Size tanesini 23 sente sattıkları asker

mevcuttu üniformanızı giymeden önce de,

mevcuttu otomatiksiz filan,

mevcuttu sadece insan olarak

mevcuttu, tuhafınıza gidecek,

mevcuttu hem de çoktan mı çoktan,

daha sizin devletinizin adı bile konmadan.

Mevcuttu, işiyle gücüyle uğraşıyordu,

mesela, Mister Dalles,

yeller eserken yerinde sizin New-York'un,

kurşun kubbeler kurdu o

gök kubbe gibi yüksek,

haşmetli, derin.

Elinde Bursa bahçeleri gibi nakışlandı ipek.

Hali dokur gibi yonttu mermeri,

ve nehirlerin bir kıyısından öbür kıyısına

ebemkuşağı gibi attı kırk gözlü köprüleri.

Dahası var Mister Dalles,

sizin dilde anlamı pek de belli değilken henüz,

zulüm gibi,

hürriyet gibi,

kardeşlik gibi sözlerin,

dövüştü zulme karşı o,

ve istiklal ve hürriyet uğruna

ve milletleri kardeş sofrasına davet ederek,

ve yarin yanağından gayri her yerde,

her şeyde,

hep beraber,

diyebilmek için,

yürüdü peşince Bedreddin'in

O, tornacı Hasan, köylü Mehmet, öğretmen Ali'dir.

Kaya gibi yumruğunun son ustalığı:

922 yılı 9 eylülüdür.

Dedim ya Mister Dalles,

Herhalde bütün bunları sizden gizlediler,

ucuzdur vardır illeti.

Hani şaşmayın,

yarin çok pahalıya mal olursa size,

bu 23 sentlik asker,

yani benim fakir, cesur, çalışkan, milletim,

her millet gibi büyük Türk milleti. (1953)

1958-1959-1960 yıllarında Türkiye ekonomik krizdeydi...ABD 300 milyon dolarlık isteğimizi geri çevirdi...Rusya'dan 300 milyon dolar istemeye karar veren Menderes'i TSK Moskova'ya gitmek için valizini hazırlayamadan tutukladı...Para yoktu...Çanakkale Şehitleri Anıtı inşaatı yarım kalmıştı...Bunu öğrenen Zeki Müren Çanakkale Şehitleri Anıtı'nın tamamlanması için gereken parayı kendi birikimlerinden karşıladı...Yani Anıtın bir Sponsoru da Zeki Müren'dir...Aynı günlerde Vehbi Koç Zonguldak Ereğli Demir Çelik Fabrikaları için ABD'nden 129 milyon dolarlık kredi temin etmişti...

Vehbi Koç: " İdare Meclisi'nde olduğum Ereğli Demir Çelik 1960'larda ABD’nin verdiği 129 milyon dolarlık krediyle inşa edilmişti"


27 Mayıs 1960 askeri darbesinden çok kısa bir süre önce Başbakan Adnan Menderes'in "Moskova'dan kredi ve yatırım desteği istemek için Sovyetler Birliği'ne gideceğim," açıklaması NATO merkezi Brüksel'de ve ABD başkentinde deprem etkisi uyandırmıştı!


Pentagon, Beyaz Saray ve NATO önde gidenleri dehşet içinde kalmıştı...Türkiye NATO'dan ayrılıp NATO'nun rakibi Varşova paktına mı girmek istiyordu?  1958-1959-1960'da Türk ekonomisi döviz kıtlığı ve karaborsasıyla yoğun bakıma girmişti! O dönemde ABD ve diğer NATO üyeleri Türkiye'ye finansman desteğine yanaşmadılar!


ABD,  1960'lar boyunca "Türkiye'deki haşhaş ekimini  tümüyle yasaklayın...Türk haşhaşından elde edilen uyuşturucu Amerikan gençlerini ve yetişkinlerini zehirliyor" argümanını, mesajını bulduğu her fırsatta iletip durdu...Çok uzun yıllar sonra New Yorker dergisine rakip olarak 1968'de kurulan New York dergisi  ABD'ne eroinin Vietnam savaşı (1955-1975) sırasında Amerikan askerlerinin tabutlarına gizlenerek Vietnam'dan ABD'ne giden Amerikan hava kuvvetleri uçaklarınca taşındığını haber haline getirecekti...Bu gerçek hikaye "American Gangster" filmine (2007) konu oldu...Ancak 1969'da Mario Puzo "The Godfather" adlı romanında Amerikan halkının Anadolu haşhaşı kökenli uyuşturucuyla zehirlendiğini iddia etmişti...

Demirel ve İnönü Amerikan talebini (Türkiye'de haşhaş ekimi tümüyle yasaklansın talebini) reddetti...

Ancak 12 Mart 1971  askeri darbesini yapan Türk generaller Başbakan Demirel'i görevden alarak Türkiye'de haşhaş ekimini yasakladı...Amerika'nın Türkiye'den isteğine Türk generaller karşı koyamadı...Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler Cevdet Sunay'dan sonraki Cumhurbaşkanı olmak istiyordu ve ABD'nin desteğine ihtiyacı vardı...


Öte yandan Kıbrıs'taki Yunanlılar 1878'de 2. Abdülhamit tarafından İngiltere'ye Kraliçe Victoria'ya verilen Kıbrıs'ı 1931'den itibaren Yunanistan adası haline getirmek için Kıbrıs'taki Türkleri öldürmeye başladılar...ABD 1964'te Başbakan İnönü'ye "Türk ordusu asla Kıbrıs'a çıkmamalı...Türk ordusu asla Kıbrıs'taki olaylara müdahale etmemeli," tarzında bir tehdit (ültimatom) mektubu yolladı...ABD'ndeki Türk düşmanı zengin Ermeniler ve Yunanlılar cömert bağışlarıyla Amerikalı siyasilerin tamamını rüşvete bağlamıştı...Amerikalı siyasiler aldıkları rüşvet karşılığında Kıbrıs'ın Yunan adası olması fikrine destek oldular...

TÜRK DÜŞMANLARININ EL BİRLİĞİ EDEREK 1970-1975 YILLARI ARASINDA TÜRK CEZAEVLERİNDE "KURUFASULYE YEMEKTEN BIKAN" AMERİKALI ESRAR KAÇAKÇISINI NASIL ZENGİN ETTİĞİNİN KISA BİR ÖYKÜSÜDÜR!TÜRK DÜŞMANLIĞI O KADAR GÖZLERİNİ KARARTMIŞTI Kİ TÜRKİYE'DEN 3 KİLO ESRARI YURT DIŞINA KAÇIRMAYA ÇALIŞIRKEN YAKALANAN VE DOĞAL OLARAK CEZA ALAN BİR AMERİKALIYI 1970'Lİ YILLARIN EN POPÜLER BİRKAÇ KİŞİSİ HALİNE GETİRDİLER! BU ESRAR KAÇAKÇISI TÜRK DÜŞMANLARININ TANIMLAMASINA GÖRE TAM BİR KAHRAMANDI!RUMLARIN KIBRIS BARIŞ HAREKATI'NI HER FIRSATTA PROTESTO ETTİĞİ, ASALA TERÖR ÖRGÜTÜ'NÜN ELİNE GEÇEN HER FIRSATTA TÜRK DİPLOMATLARINI ŞEHİT ETTİĞİ YILLARDA (1977-1978-1979) ERMENİSTAN DIŞINDA YAŞAYAN ERMENİLER VE YUNANİSTAN DIŞINDA YAŞAYAN RUMLAR İŞBİRLİĞİ YAPARAK, KOALİSYON KURARAK 3 KİLO ESRARI YEŞİLKÖY ATATÜRK HAVAALANINDAN YURT DIŞINA ÇIKARMAYA ÇALIŞIRKEN YAKALANAN BİR AMERİKALIYI 1977-1978-1979 YILLARININ EN POPÜLER KİŞİSİ HALİNE GETİRDİ! BU AMERİKALININ ANLATTIKLARINI KONU ALAN FİLM 1978-1979 DÖNEMİNDE DÜNYA ÇAPINDA EN ÇOK KONUŞULAN, EN ÇOK HABERİ YAPILAN VE EN ÇOK SEYİRCİ SEYİRCİ TOPLAYAN BİRKAÇ FİLM ARASINDAYDI...


3 kilo esrarı Atatürk Havalimanından yurt dışına çıkarmaya çalışırken 1970'de yakalanan 30 ya da 34 yıl ağır hapis cezası alan ve 1975'te cezaevinden kaçan bir Amerikalının anıları "Midnight Express" adlı bir kitaba (1977) ve aynı adlı bir filme (1978) konu oldu...Filmin dış sahneleri gizlice 1977'deki İstanbul'da çekilmişti...Bill Hayes'i "Midnight Express"te canlandıran oyuncu Brad Davis 1991'de AIDS hastalığından öldü...Billy Hayes'in anlattıkları 1978-1979 yıllarında dünya sinemalarında seyirci rekorları kıran bir filme dönüştü...Amerikadaki Avrupadaki Rum ve Ermeni diasporası filmin tüm seyirci rekorlarını kırması için her tür reklam, propaganda, tanıtım desteğini sağladı...İlk gösterimi 1978 Cannes film festivalinde yapılan film altı Altın Küre,iki Amerikan Oscar'ı, üç İngiliz Oscar'ı kazandı...Billy Hayes (1947; 1.75 boyunda) adlı Amerikalı 1970 yılında İstanbul’a turist olarak gelmiş ve o dönem dünyaca tanınan Hippi merkezi haline gelmiş Sultanahmet’e konaklamıştı. Burada bol miktarda esrar satıcıları vardı...Hayes iki Fransız vatandaşıyla arkadaşlık kurdu ve onların aracılığıyla 3 kilo civarı esrar satın aldı. Hayes, 3 kilo esrarı yurt dışına çıkarmaya çalışırken Yeşilköy Atatürk Havaalanında vücuduna bağladığı esrarla yakalanmıştı...Billy Hayes yargılanma sürecinden sonra 30 ya da 34 yıl ağır hapis cezasına mahkum edilmişti. Önce Sağmalcılar Cezaevi gönderildi. Hapishanedeki bir olaydan sonra 1972’de psikolojik sorunları olduğu gerekçesiyle Bakırköy Psikiyatri Hastanesine transfer edildi ardından da Marmara Denizi’ndeki İmralı Adası’nda bulunan İmralı Cezaevi’ne gönderildi. Burada kaçmayı -ülkesine dönmeyi düşünmeye başladı, gözlem ve planlar yaptı. Bir gece arkadaşları koğuşlara girerken bir kulübenin arkasına saklandı. Gece karanlığında gözcülerden gizlenip sürünenerek iskeleye ulaştı. İskelede bir motora bağlı duran sandala bindikten bir buçuk saat sonra, günlerce eğeleyerek bıçak haline getirdiği demiri paçasından çıkardı ve sandalı motora bağlayan ipi kesip Marmara sularında ilerlemeye başladı. Saatlerce dalgalarla boğuştu ve en sonunda Bandırma sahiline ulaştı. Köylüler ertesi gün kayalara çarparak parçalanan filikayı buldu. Billy Hayes yaklaşık bir ay sonra ise kaçışının ayrıntılarını anlattı. “İmralı’da gizlenerek havanın kararmasını bekledim. Saat 22:00’de sahilde motorunun arkasındaki kayığa bindim. Altı saat kürek çekerek Bandırma civarında bir küçük köy geldim. Otobüsle Bursa ve İstanbul’a, oradan da otobüsle 6-7-8 Ekim 1975 Ramazan-Şeker Bayramı’nda Edirne’ye gittim. Meriç nehrini yüzerek Yunanistan’a geçtim.” demişti. Hayes, Selanik’te Yunan makamlarına teslim oldu. Yakınlarının bildirdiklerine göre Hayes Salı gecesi New York eyaletinin North Babylon kentinde oturan ailesine telefon etmiş, cezaevinden kaçtığını bildirmiştir. Ancak Hayes’in nereden telefon ettiği saptanamamıştı. Yunanistan’da gözaltına alındı ve sorgusunun ardından birkaç hafta içinde, sınır dışı edildi. Selanik’ten Frankfurt’a gitti, ABD makamları tarafından sorguya sonra 20 Ekim 1975 tarihinde, Bill Hayes Amsterdam’da birkaç gün geçirdi, sonra ülkesine geri döndü. Hayes, eğer iade edilmesine karar verirse Amerika’dan kaçacağını, yine de yakalanır, Türkiye’ye getirilirse tekrar kaçacağını söylüyordu. “Türk hapishaneleri çok rahat ama kuru fasulye yemekten bıktım” diyen Hayes o zamanlar “Gece Yarısı Ekspresi”nin konu alacağı kitabı için ilk açıklamasını yapmış ve büyük bir kitap yayınevinden hatıratına büyük bir para kapmayı başarmıştı.

1970'lerin ikinci yarısında Yunanistan'ın NATO üyeliğine dönmesine Süleyman Demirel & Bülent Ecevit karşı çıktı...

Şöyle dediler: "Bunun karşılığında Türkiye ne elde edecek? Yunanistan'ın NATO'ya dönüşünü karşılıksız olarak onaylayamayız.Biz vatansever insanlarız"

Mevcut, şu an ki ABD Başkanı 1980'de ABD senatörüydü...ABD Senatörü Joe Biden (1942) 12 Eylül 1980 darbesinden kısa bir süre önce Demirel ve Ecevit'i tehdit etmek için Türkiye'ye geldi ve şunları söyledi:

 
"Yunanistan'ın NATO'ya dönüşüne engel olmanız Amerika Birleşik Devletleri'ne savaş açmaktan farksız bir eylemdir...Başınıza her an çok fena, çok berbat, çok kötü şeyler gelebilir...Salvador Allende'den ve Che'den beter olabilirsiniz...Bizden söylemesi!" 


12 Eylül 1980 faşist askeri darbesini yapanların ilk işi Yunanistan'ın NATO'ya dönüşüne karşılığında hiçbir taviz almadan kabul etmek oldu...


12 Eylül 1980'de askeri darbeyi yapınca ilk işi Yunanistan'ın NATO'ya dönüşünü hiçbir karşılık almadan onaylayan Kenan Evren ve diğer generallerdi...



ABD-Türkiye ilişkilerinde tarihinin en gergin günlerinin geçmesine neden olan Papaz Brunson krizi, nasıl çıktı ve nasıl çözüldü?


ABD-Türkiye ilişkilerinde tarihinin en gergin günlerinin geçmesine neden olan ve iki ülkeyi karşılıklı yaptırımlar uygulama noktasına getiren Andrew Brunson krizi, ABD'li evanjelist rahibin serbest bırakılmasıyla çözüldü.Brunson bir misyonerdi Türkiye'de bulunduğu süre boyunca insanları Hıristiyan dinine davet etti...Anti laik AKP'liler bundan çok rahatsız olmuştu...

İzmir'de, 'terör örgütleri adına suç işlediği ve casusluk yaptığı' iddiasıyla hakkında 35 yıl hapis cezası istenen ve ev hapsinde olan ABD'li din adamı Andrew Craig Brunson'a, 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi. Ancak rahibin cezaevinde kaldığı süre gözönünde bulundurularak bir daha hapis yatmamasına hükmedildi.İlaveten hükümle birlikte serbest bırakılan Brunson'ın ev hapsi ve yurt dışı yasağı da kaldırıldı.


Peki iki NATO müteffiki ülke bu noktaya nasıl geldi? İşte adım adım Rahip Brunson krizi:


Eylül 2016: Sınır dışı kararı...İzmir Diriliş Kilisesi Rahibi ABD vatandaşı Andrew Craig Brunson 'milli güvenliği tehdit eden faaliyetlerde bulunduğu' iddiasıyla, eşi Norine Lyn Brunson ile birlikte sınır dışı edilmesine karar verildi. 20 yıldır Türkiye'de yaşayan Brunson çifti, İzmir Mimar Sinan Mahallesi'ndeki evlerinden alınarak Göç İdaresi'ne teslim edildi.


9 Aralık 2016: Gizli tanık 'casus' dedi, Brunson tutuklandı...Sınır dışı işlemleri devam ederken 15 Temmuz soruşturmasında bir 'gizli tanık' Brunson aleyhine savcılıkta ifade verdi ve Evanjelik Rahip Brunson Gülen ve PKK bağlantılı olduğu gerekçesi ile tutuklandı. "Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etmek" suçlamasıyla 20, toplamda 35 yıla kadar hapsi istendi.

16 Mayıs 2017: Brunson mevzusu ilk kez pazarlık konusu oldu...Brunson'ın serbest bırakılma talebi Washington'daki Trump-Erdoğan görüşmesinde gündeme getirildi...

28 Eylül 2017: Erdoğan'dan ilk 'takas' teklifi...Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Beştepe'de yaptığı Polis Akademisi Mezuniyet Töreni konuşmasında "Diyorlar ki, papazı bize verin. Bir papaz da (Fetullah Gülen) sizde var. Siz onu bize verin biz de Brunson'u size verelim" ifadelerini kullandı. Bu ifadeler 'pazarlık' eleştirilerine neden oldu.


13 Mart 2018: Müebbet hapis cezası16 ay boyunca iddianamesinin hazırlanmasını hapiste bekleyen Brunson için 'FETÖ/PDY üyeliği ve yöneticiliğinden' ömür boyu hapis cezası istendiği açıklandı. 35 yılla yargılanmasına hükmedildi.


16 Nisan 2018: ilk duruşma...Brunson'ın ilk duruşması görüldü. ABD'li senatörler duruşmayı izlemek için Adalet Bakanlığı’na başvurdu. Daha önce Brunson için 37 Senatör ve 78 Kongre üyesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mektup yazmış, serbest bırakılıp sınır dışı edilmesini istemişti. Tutukluluk halinin devamına karar verildi ve duruşma 7 Mayıs'a ertelendi. Kararın ardından aynı gün Halkbank-Hakan Atilla davasının 16 Mayıs'a ertelendiği açıklandı.


19 Nisan: İlk yaptırım uyarısı...Trump 'Papaz Brunson Türkiye'de zulme uğruyor' dedi ve hemen ardından ilk yaptırım uyarısı ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Wess Mitchell'dan geldi. Mitchell Brunson'ın serbest bırakılmaması halinde, 'Türkiye için sonuçları olabilir' ifadesini kullandı. Bir gün sonra iki senatör yaptırım için çalışma başlattı.



7 Mayıs 2018: Tahliye talebine red...İkinci duruşmada üç gizli tanık tarafından suçlanan ve bu tüm suçlamaları reddeden Brunson'ın tahliye talebi reddedildi ve dava ertelendi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, rahibin serbest bırakılması için Washington’dan gelen çağrılara hukuki sürece müdahale edilemeyeceği ve mahkemenin sonucunun beklenmesi gerektiğini söyleyerek yanıt verdi.



28 Mayıs 2018: F-35 savaş uçakları ve Brunson...Trump: ''Brunson masum. O casus ise ben ondan da casusum. Türkiye'de yargılanması devam ediyor, ama yargı süreci de pek yargı süreci değil. Türkiye'dekilerle bu konuda bir şey yapılması için konuşuyoruz. Rahip Brunson, umarım bizi duyabiliyorsunuz, bir noktada size yardım edeceğiz. Bunun üzerinde uzun zamandır çalışıyoruz".

Bu tarihten sonra F-35 savaş uçakları konusu ABD'de Brunson ile birlikte anılmaya başlandı.


20 Haziran 2018: ABD'nin tehdidi F-35'ler mi ?


Başbakan Yardımcısı Bozdağ, F-35'lerin teslimatı karşılığında 'FETÖ soruşturmasından' tutuklu bulunan ABD'li rahip Andrew Brunson'un serbest bırakılması talebinin bir tehdit olduğunu söyledi.



29 Haziran 2018: Senatörlerden cezaevi ziyareti


ABD'li Senatörler Lindsey Graham ve Jeanne Shaheen Brunson'u cezaevinde ziyaret edip ardından Erdoğan ile görüştüler. Graham daha sonra yaptığı açıklamada bu sorunun çözüme kavuşmaması halinde Türkiye ile ilişkilerin daha iyi bir noktaya gelmeyeceğini bildirdiğini söyledi. Graham yaptırım çalışmalarını hazırlayan senatörlerin başındaki isim olarak biliniyor.



18 Temmuz 2018: Tahliye talebine üçüncü red


Brunson'In tahliye başvurusu üçüncü kez reddedildi. Bu karar ABD'li yetkilileri çok kızdırdı. Başkan Trump Twitter üzerinden olayı 'rezalet' olarak tanımlayıp Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çağrıda bulunarak, Brunson’ın serbest bırakılmasını istedi. Amerikan Senatosu, Türkiye'ye uluslararası finans kurumlarınca kredi verilmesine engel olmak için harekete geçti.


25 Temmuz: Brunson ev hapsinde


Casusluk iddiaları ile 35 yıl hapis cezası istenen Brunson'In tutukluluğu "sağlık sorunları" dikkate alınarak ziyaretçi kabul edebileceği, internet ve tüm iletişim araçlarnı kullanabileceği şekilde ev hapsine çevrildi. ABD bunun yeterli olmadığını açıkladı.


26 Temmuz 2018: Serbest bırakın ya da sonuçlarına katlanın

Önce ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence hemen ardından Başkan Trump'tan peş peşe yaptırım açıklamaları geldi. Pence, "Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye hükümetine ABD Başkanı Trump adına mesajım var: Pastor Andrew Brunson'u hemen serbest bırakın ya da sonuçlarına katlanmaya hazır olun" ifadelerini kullandı. Pence, "ABD, Türkiye'ye karşı bazı ekonomik yaptırımlar uygulayacak" dedi.Pence'in açıklamalarının şoku geçmeden Trump twitter üzerinden "ABD, harika bir Hristiyan, aile babası ve harika bir insan olan Rahip Andrew Brunson'ın uzun süreli tutukluluk hali sebebiyle Türkiye'ye geniş yaptırımlar uygulayacak. Brunson çok acı çekiyor. Bu masum din adamı hemen serbest bırakılmalı" paylaşımını yaptı.


1 Ağustos: İki Bakan ABD'nin kara listesindeABD Brunson'ın serbest bırakılmamasında payları bulunduğu gerekçesiyle İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'e yaptırım kararı aldı. İki bakanın kara listeye alınarak ABD'deki mal varlıklarına el konulması, ülkeye girişlerinin ve ABD ile tüm ticari ve finansal ilişkilerinin dondurulması kararı verildi.


12 Ekim: Brunson'ın ev hapsi ve yurt dışı yasağı kaldırıldı

İzmir'de, 'terör örgütleri adına suç işlediği ve casusluk yaptığı' iddiasıyla hakkında 35 yıl hapis cezası istenen ve ev hapsinde olan ABD'li din adamı Andrew Craig Brunson'a, 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verildi. Hükümle birlikte serbest bırakılan Brunson'ın ev hapsi ve yurt dışı yasağı kaldırıldı. İzmir 2'inci Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmanın öğleden sonraki bölümünde, mahkeme heyeti, verilen aranın ardından kararını açıkladı.Heyet, Brunson'a TCK'nın 220/7 maddesi gereğince 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası verirken, hükümle birlikte sanığın ev hapsi ve yurt dışı yasağını kaldırdı.Avukat İsmail Cem Halavurt, müvekkilinin elektronik kelepçelerinin sökülmesi sonrasında yurt dışına çıkacağını bildirdi.


2019: ABD Başkanı Donald Trump'ın Barış Pınarı Harekatı'nın başladığı gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a Suriye'nin kuzeydoğusundaki durumla ilgili anlaşma çağrısı yaptığı mektup ortaya çıktı.İlk olarak Fox News muhabirinin Twitter'dan paylaştığı mektup, daha sonra Beyaz Saray tarafından da teyit edildi. New York Times gazetesi, Trump'ın Suriye hakkında Kongre liderleriyle yaptığı toplantıda Türkiye'nin askeri operasyonuna yeşil ışık yakmadığını ispatlamak için Erdoğan'a "ağır" bir mektup yazdığını söylediğini bildirdi. Trump daha sonra, Temsilciler Meclisi'nde azınlık lideri Cumhuriyetçi Kevin McCarthy'den mektubun kopyasını masadakilere dağıtmasını istedi.


Mektupta Trump, Erdoğan'a, "Eğer bu işi doğru ve insani bir şekilde yaparsanız tarih de sizi iyi yazar. Eğer iyi şeyler olmazsa, sizi sonsuza dek hep bir şeytan olarak görürler. Sert adamı oynama. Aptallık etme! Seni sonra arayacağım" dedi.

Trump, ayrıca yolladığı mektubun ekinde Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) Genel Komutanı Mazlum Kobani'nin Türkiye ile müzakere etmek istediğini ve bazı tavizler verme niyetinde olduğunu belirttiği mektubu da eklediğini ifade etti.Türkiye'nin bazı sorunlarını çözmek için çok çabaladığını vurgulayan Trump, mektubunda şu ifadelere yer verdi:"Sayın Cumhurbaşkanı, gelin iyi bir anlaşma yapalım! Binlerce kişinin öldürülmesinden sorumlu tutulmak istemezsiniz ve biz de Türk ekonomisini mahvetmekten sorumlu olmak istemeyiz ve bunu yaparız. Size bunun bir örneğini Pastör Brunson olayında yaşatmıştım.Sorunlarınızın bazılarını çözmek için çok uğraştım. Dünyayı yüzüstü bırakmayın. Harika bir anlaşma yapabilirsiniz. General Mazlum sizinle müzakere etmek istiyor ve daha önce vermedikleri bazı ödünleri vermeye niyeti olduğunu söylüyor. Size güvenerek, (Mazlum Kobani'nin) bana yazdığı, elime yeni ulaşan mektubu da ekliyorum."


Türkiye: Mektup reddedilerek çöpe atıldı


Mektuba Ankara'nın yanıtıyla ilgili bir hükümet yetkilisi, "Mektup Erdoğan tarafından reddedilerek çöpe atıldı" dedi.


Yetkili, Trump'ın mektubunun Ankara'da 'diplomatik nezaketten yoksun' olarak nitelendirildiğini belirterek, "Bu mektuba verilen en net yanıt aynı gün saat 16.00'da Barış Pınarı Harekâtı'nın başlatılmasıdır" diye konuştu.BBC'de yayımlanan HARDTalk programında Barış Pınarı Harekâtı ile ilgili soruları yanıtlayan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da, "ABD'nin mektubuna veya söylemine yanıtımızı verdik. Cumhurbaşkanı Erdoğan teröristlerle müzakere edilemeyeceğini söyledi. Dün Başkan Trump PKK'nın IŞİD'den kötü olduğunu söyledi. Bizim için ikisi arasında bir fark yok" diye konuştu.Çoğunluğunu Kürt grupların oluşturduğu SDG, Suriye'de başta ABD olmak üzere Batı'nın Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) ile mücadeledeki en önemli müttefikiydi.Ancak Türkiye; SDG, ana çatısını oluşturan Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve siyasi oluşumu Demokratik Birlik Partisi'ni (PYD) PKK'nın bir uzantısı olarak görüyor ve "terör örgütü" olarak nitelendiriyor.