Uzun zamandır dünyada, ülkemde ve insanlar arasında bir şeylerin pek iyi gitmediği kesin; ki, dünyanın hatta evrenin tarihinde de benzer süreçler yaşanmış ve bugüne kadar gelinmiş.
Evrenin tarihine bakıyorsunuz, yaşı 17-18 Milyar yıl.
Dünyanın tarihine bakıyorsunuz, yaşı ortalama 4,5
milyar yıl.
İnsanoğlunun tarihine bakıyorsunuz, Evrenin Dünya
Mahallesinde bu günün insanına pek benzemese de, andıran yaratığın ortaya
çıkışı ortalama 45 milyon yıl, bu günkü insanların atası sayılanların ise 6
milyon yıldır ortalıkta dolaştıklarını ve yaşadıklarını görüyoruz.
O yüzden ortalama 50-100 yıllık ömürler ile, 100-150
yıllık dönemler ile kesin ahkamlar kesmek pek inandırıcı olmasa gerek.
Peki en azından yaşanılan dönemde insanlar mutlu,
başarılı ve huzurlu mu; bilelim ki, insanlar hakkından iki söz edelim.
BM'nin Ülkelerin "Mutluluk Raporuna" göre
Türkiye, 149 ülke arasında 104'üncü sırada, en sonda da Afganistan.
Yine BM raporuna göre, 2018 yılında bile 156 ülke
arasında 74'üncü sırada olan Türkiye, neden bu kadar gerilere düştü. Başka bir
söylem ile, kim ve neden bu insanları MUTSUZ ETTİ.
Bir kere ben masumum.
En mutlu insanlar ile 65 yaş üstün insanlar imiş. Yani
yaş almak güzelmiş. Şaka bir yana:
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) sonuçlarını
açıkladığı Yaşam Memnuniyeti Araştırması’na göre, 2020 yılında Türkiye’de
mutsuzların oranı artmış.
MUTLU İNSANLAR 2019 yılında yüzde 52,4 iken, 2020
yılında yüzde 48,2’ye düşmüş..
MUTSUZ olduğunu belirten bireylerin oranı ise 2019
yılında yüzde 13,1 iken 2020 yılında yüzde 14,5’e çıkmış.
CİNSİYETLERE göre araştırmada mutlu olduğunu belirten
ERKEKlerin oranı 2019 yılında yüzde 47,6 iken 2020 yılında yüzde 43,2’ye,
KADINLARIN oranı ise, 2019 yılında yüzde 57,0 iken 2020 yılında yüzde 53,1'lere
düşmüş.
İşin ilginç tarafını ise, bir Zaytung Haber sayfası
yapmış, ki aynen katılıyorum.
"IMF heyeti tarafından hazırlanan bir raporda
Türkiye’nin “en neşeli fakirleşen” ülke demiş.
Her ne kadar Türkiye'de ülke geneline yapan
yapan/yapmasına olanak sağlanan kanalların %90'ı, kim kimleri nerede ve nasıl
becermiş, kim, kimleri nerede ve nasıl kandırmış, ülke "bok
götürürken", hangi gelinin evi daha temiz gibi dalga geçen programlar ile
süslenirken;
Evsiz, barksız, yurtsuz öğrenci, işsiz gençlik, yaşam
savaşı veren kişi, aile ve evler görmezlikten gelinmekte. Daha da üzücü tarafı,
iktidar seçenek olanların da bu sürece ilişkin akıllarda kalıcı, inandırıcı
sürekliliği olan projeler sunamıyor olması.
Sorun toplumsal.
Sorun siyasal.
Çözüm, toplumsal.
Çözüm siyasal.
Siyaseti kim seçiyor, yönetimleri kim belirliyor.
Sen, ben, biz.
Bir kere karar verelim isterseniz. Sorunun da, çözümün
de kaynağı biziz ama, bizim ne kendimizden ne de olanlardan haberimiz var.
Çevremiz dahil her şeye bakmamız gerektiği gibi değil, görmek , gösterilmek
istenildiği gibi bakıyoruz, bakıtılıyoruz.
Geçenlerde bir video kanalında 15 yaşında bir
çocuk/genç, "okuldan işe gidiyorum, uyumuyor çalışıyorum ama
geçinemiyorum" derken, UTANMAZ, UTANMAYAN, dedesi/babası yaşında birisi
ülkenin de, kendi durumun da yerinde olduğunu bağıra bağıra anlatıyordu.
Bu ülkede herkes, her şeylerin kapısına dayandığında
bir şeylerin farkına varıyor. Feodal yaşamın olanakları ile yaşanıyor, ama onun
da sonu geldi. Kişisel olarak da, devlet olarak da satılacak şeylerin sonuna
gelindi. "Hazıra dağın dayanmayacağını" görmeye az kaldı.
Siz hâlâ, seçimlerde "Adamınızın adamını,
Madamınızın Madamını" seçmeye mi gideceksiniz? Sorun sizin seçiminizde
de!..