Bazıları için film izlemek, sadece boş vakitleri değerlendirmekle kalmaz, aynı zamanda bir tutku haline de dönüşebilir. Dünya sinemasına adını altın harflerle yazdırmış pek çok yapıma bir solukta izleyen sinemaseverler, sürekli olarak yeni filmler keşfetme arzusuyla listelerini güncellerler. Komediden drama, aksiyondan animasyona kadar geniş bir izleyici kitlesine hitap eden sinema dünyasında, genellikle tercih edilen türlerden biri korku filmleridir. Eğer siz de son dönemde izlenme rekorları kıran korku filmleriyle gününüze heyecan katmak istiyorsanız, doğru yerdesiniz demektir! Hadi gelin, son zamanların en popüler korku filmlerine birlikte göz atalım.
COBWEB (ÖRÜMCEK AĞI)
Chris Thomas Devlin'in senaryosunu yazdığı ve Samuel Bodin'in yönetmenliğini üstlendiği "Cobweb", gizem dolu bir hikayeye kapılmak isteyenler için çekici bir seçenek sunuyor. Lizzy Caplan, Antony Starr ve Cleopatra Coleman'ın başrollerini paylaştığı bu yapım, evde meydana gelen tuhaf olayların ardında ailesinin sakladığı sırların olabileceğini düşünen bir çocuğun yaşadıklarını ele alıyor.
Sekiz yaşındaki Peter, ailesiyle birlikte küçük bir kasabada yaşamaktadır. Bir gece, yatak odasının duvarlarında gizemli sesler duymaya başlar. Bu durumu ailesiyle paylaşan Peter, ancak ailesi tarafından bu seslerin kendi hayal gücünden kaynaklandığına inandırılmaya çalışılır. Ancak öğretmeni, bu durumu sorgulamaya başlar. Korkusu her geçen gün artan Peter, ailesinin ondan korkunç bir sır sakladığına inanmaya başlar.
LANETLİ ÇOCUK
2016 yılında seyirciyle buluşan ve büyük beğeni toplayan "Lanetli Çocuk", gerilim, gizem ve korku unsurlarını aynı anda sunarak izleyicilere farklı bir deneyim yaşatmayı amaçlıyor. William Brent Bell'in yönetmenliğini üstlendiği film, Amerikalı genç bir kadın olan Greta'nın İngiltere'nin izole bir köyünde 8 yaşındaki bir çocuğa dadılık yapmayı kabul etmesiyle başlıyor.
Ancak Greta, karşısında bir çocuk görmek yerine porselen bir bebekle karşılaşır. Aile, 20 yıl önce kaybettikleri çocuklarının acısını hala üzerinden atamamıştır ve bu porselen bebeği çocuklarının yerine koymayı tercih etmektedir. Bakıcılığa başlayan Greta'nın uyması gereken sıkı kurallar bulunmaktadır, ancak Greta bu kuralları çiğneyerek oyuncak bebeğin, hayatında karşılaştığı en büyük kabus haline gelmesine neden olur.
US
Jordan Peele'in senaryosunu yazıp yönettiği ve 2019 yılında gösterime giren "Us", izleyicilere her anında derin bir gerilim sunan dikkat çekici bir film. Lupita Nyong'o, Winston Duke, Elisabeth Moss ve Tim Heidecker'ın başrollerini üstlendiği bu Oscar ödüllü yapım, "doppelgänger" yani bir kişinin kendi ikizi veya tıpatıp benzeriyle karşılaşması temasını ele alıyor.
Adelaide ve Gabe Wilson, birbirlerine ve ailelerine büyük bir sevgi besleyen bir çifttir. Hectik geçen hayatlarından uzaklaşmak ve çocuklarıyla huzurlu bir tatil geçirmek amacıyla Kaliforniya'da sakin bir bölgeye gitmeye karar verirler. Ancak Adelaide, geçmişte yaşadığı bir travmanın etkisiyle, sahilde geçirdikleri birkaç saat sonrasında ailesinin başına gelebilecek olası bir tehlikeden paranoyak bir şekilde endişelenmeye başlar.
Adelaide'in bu korkuları, ailenin karşılarında kendilerine benzeyen kopyalarını bulmalarıyla aniden gerçeğe dönüşecektir. Her adımda sınırları zorlayan bu yapım, izleyicileri sonuyla şaşırtacak etkileyici bir deneyim sunuyor.
YOU SHOULD HAVE LEFT
Kevin Bacon ve Amanda Seyfried gibi usta oyuncuları bir araya getiren "You Should Have Left", sadece klasik bir korku filmi olmanın ötesinde, izleyicilere gerçeklik algısını sorgulatan etkileyici bir psikolojik gerilim sunuyor. Filmde, orta yaşlı Theo Conroy ve genç aktris eşi Susanna'nın evliliklerinde yaşadıkları sorunlar merkeze alınıyor. İlişkilerini düzeltmeye çalışan çift, altı yaşındaki kızları Ella ile birlikte sakin bir tatil için Galler kırsalına gitmeye karar verir.
Tatilin başlangıcı oldukça umut verici olsa da, kısa sürede Theo ve Susanna, kendilerini içinden çıkılmaz bir kabusun içinde bulurlar. Film, izleyicilere beklenmedik bir gerilim ve düşündürücü bir hikaye sunarak klasik korku filmi kalıplarını aşmayı başarıyor.
Avusturyalı ve Alman yazar Daniel Kehlman'ın aynı adlı romanından esinlenilen film, usta senarist David Koepp'un yönetmenliğinde beyaz perdeye taşınıyor. Koepp, daha önce Jurassic Park, Stir of Echoes, Mission: Impossible, Spider-Man gibi önemli yapımlarda imzasını atmış bir isimdir. 2016 yılında yayımlanan romandan uyarlanan bu film, izleyicilere etkileyici bir deneyim sunuyor ve film listelerinde önemli bir yer edinmeyi hak ediyor.
DRAG ME TO HELL
Sam Raimi'nin hem senaryosunu yazıp hem de yönettiği 2009 yapımı Drag Me To Hell, klasik bir senaryo temeline sahip olmasına rağmen, izleyicilere unutulmaz bir doğaüstü korku deneyimi sunuyor. Film, Christine Brown adlı bir banka çalışanının hikayesini ele alıyor. Christine, müdür yardımcılığı için terfi etmek istemektedir. Ancak işler, çingene asıllı Sylvia Ganush'un borçları yüzünden beklenmedik bir şekilde karmaşık bir hal alır. Ganush'un Christine'den borçlarının ertelenmesini talep etmesiyle başlayan olaylar, beklenmedik korku ve gerilim dolu bir yolculuğa dönüşür.
Ancak Christine, müdür yardımcılığı görevini kaybedeceğini düşündüğü için, çingene Sylvia Ganush'un borcunu ertelememe kararı alır, ne kadar yalvarsa da. Bu kararın ardından Ganush, bir gün Christine'e otoparkta saldırır ve Christine'in giysisinden bir düğme kopar. Ganush, bu düğmeyi alarak üzerinde bir büyü yapar ve Christine'e geri verir. Bu büyü, Lamia adında korkunç bir varlık tarafından yönlendirilen bir laneti tetikler. Lamia'nın lanetine göre, Christine'e 3 gün boyunca işkence edilecek ve bu sürenin sonunda Lamia, Christine'i sonsuza kadar cehenneme sürükleyecektir. Christine, bu ürkütücü kaderinden kaçmak için çareler aramaya başlar.
MORGAN
Yönetmen koltuğunda Luke Scott'ın bulunduğu "Morgan", bilimkurgu ve korku temasını birleştiren dikkat çekici bir yapımdır. Kate Mara, Anya Taylor-Joy, Toby Jones, Rose Leslie, Boyd Holbrook, Michelle Yeoh, Jennifer Jason Leigh ve Paul Giamatti gibi ünlü isimleri içeren kadrosuyla dikkat çeken film, dev bir şirketin gizli laboratuvarlarında gerçekleştirilen deneyler sonucunda ortaya çıkan Morgan adlı yapay bir varlığın etrafında gelişen olayları konu alıyor. Morgan, yapay DNA'ya sahip olması ve doğaüstü yeteneklere sahip olmasıyla öne çıkan bir varlıktır.
1 ayda konuşmayı öğrenen ve 6 ayda kendi kendine yetebilmeyi başaran Morgan, bir öfke nöbeti sırasında bilim adamlarından birini ciddi şekilde yaralayarak durumu kontrolsüz bir hale getirir. Bu riskli durumu değerlendirmek üzere laboratuvara gönderilen danışman Lee Weathers, projeyi durdurup durdurmama konusunda karar verirken, aslında olayların kontrol edilemez bir noktaya geldiğini fark eder.
İyi seyirler...