Antalyalı kadınlar arasında, son
zamanlarda bir özdeyiş dilden dile dolaşıyor: “Koca mezara, resmi duvara, karısı
tura” (!)…Durum bu kadar vahim olmadan biz de bir Balkan turu atalım dedik.
Özellikle Mustafa Kemal Atatürk’ün okuduğu Askeri Liseyi görmek istiyordum.
İzmir çıkışlı turumuza İzmir-Üsküp uçağına binerek başladık. Üsküp-Tetova-Ohrid-Tiran-İşkodra-Budva-Kotor-Dubrovnik-Saraybosna-Belgrad şehirlerini dolaşıp yeniden Üsküp’e dönerek tam bir çember çizdik.
Dile kolay tam 627 yıl önce 1392 tarihinde Yıldırım Bayezid tarafından kurulmuş Üsküp! Oradaki Osmanlı egemenliği 450 yıl sürmüş. Kaç ömür, kaç nesil, kaç insan geçmiş o topraklardan…
Biliyor musunuz ki (benim de en sevdiğim şairlerden) Yahya Kemal Beyatlı Üsküp’te doğmuş, büyümüş. Yaşamının anlatıldığı Cumhuriyet Kitaplarından birinde; “Yahya Kemal, anne ve babasının 1883’te tanışıp evlendikleri ve kendisinin doğup büyüdüğü Üsküp’ü ömrü boyunca unutamayacaktır. Bugün Makedonya sınırları içinde kalan Üsküp, o dönemde Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki nadide şehirlerinden biridir.
1392’de Yıldırım Bayezid tarafından kurulan şehir, ilk devirlerde kuzeye karşı savunma kalesi olmuş, II. Murat zamanında imar edilerek, geliştirilmiştir. Mimari özellikleri bakımından Bursa devrini yansıtan Üsküp, her yönüyle tam bir Türk şehridir. Şairimiz Yahya Kemal Beyatlı;
“Kaybolan Şehir” adlı şiirinde Üsküp’ü:
Üsküp ki Yıldırım Bayezid Han diyarıdır
Evlad-ı Fatihan’a onun yadigârıdır
Firuze kubbelerde bizim şehrimizdi o
Yalnız bizimdi, çehre ve ruhiyle biz’di o
Üsküp ki Şar Dağında devamıydı Bursa’nın
Bir lale bahçesiydi dökülmüş temiz kanın
dizeleriyle anacaktır ileride…
Üsküp, tarihi, mimarisi, türküleri, destanları ile şairimizi büyülerken, evde, annesi ve dadı Zeynep, annesinin dadısı olup sonra Ahmet Agâh’a dadılık yapacak olan Fatma Hanım ve kâhya Ali Zaim, Lala Hüseyin ve uşak Deli Ahmed Ağa hatıralarında silinmez izler bırakacaktır…” denilmektedir.
Makedonya iki milyon nüfuslu bir devlet… Antalya’nın nüfusunun iki buçuk milyon olduğunu kıyaslarsak emperyalizmin koca Yugoslavya’yı nasıl parçaladığını daha iyi anlarız.
Bu yüzden yeni devlet, yeni bir tarihsel bakış ve felsefe üretmeye yönelmiş. Üsküp’ün ortasında, Vardar Nehrinin iki yakasına iki dev yontu dikilmiş: birincisi büyük bir meydanda, atının üzerinde 14,5 metre yüksekliğindeki Büyük İskender ve karşı yakada, oğlunu selamlayan babası II. Philip… Beni en etkileyen bu yontunun altındaki çeşmenin etrafında, Büyük İskender’in annesinin hamileliği, doğumundan sonra annesinin şefkatini gösteren altı ayrı yontu şeklindeki on yaşına kadar geçirdiği aşamaları gösteren yapıt oldu.
Buradan otobüsle Manastır şehrine gittik.
Manastır’da hep aklıma ilkokulda söylediğimiz: “Manastır’ın ortasında var bir havuz, bu yurdun kızları hepsi de yavuz” şarkısı geldi. Bu sözleri mırıldanarak Mustafa Kemal Atatürk’ün okuduğu Askeri Lise’ye geldik. Bakımsız bir bahçede iki katlı bir okul binası… Kapıda giren-çıkanla ilgilenmeyen bir ak saçlı ilgisiz görevli… Üst katta Mustafa Kemal Atatürk için okulun büyükçe bir salonu ayrılmış. Duvarlarda çeşitli resimleriyle, kıyafetleriyle M.Kemal Atatürk yer alıyor.
Büyük bir anı defterine, ziyaretçiler düşüncelerini yazmışlar. Ben de oraya “Yüce Atatürk; neyimiz varsa; özgürlüğümüzü, insanca başı dik yaşamamızı, mesleğimizi, hayatımızı, onurumuzu sana borçluyuz” yazdım.
Manastır Askeri Lisesinin binası etrafıyla birlikte düzenlenmelidir. Lisenin içinde Mustafa Kemal Atatürk’e ait olmayan tüm eşyalar kaldırılmalıdır. Orada bir lise değil, bir salona hapsedilmiş Mustafa Kemal gördüm. Türkiye yurt dışında Mostar Köprüsüne sahip çıktığı kadar Manastır Askeri Lisesine sahip çıkmamıştır. Ne yazık ki Mustafa Kemal Atatürk düşmanı olan bu iktidardan böyle bir davranış beklemek olanaksızdır. (Devam edecek)