“-Kollarını kaldırıp indirirken Zito Venizelos diye bağıracaksın!
İki kama ucu gibi parlayan gözlerini Yunan subayına dikmiş olan Fethi Bey’in dudakları bile kıpırdamıyordu. Üçüncü kez süngülenmeyi göze almış, yine direnmişti. Yunan subayının buyruğuyla Efzun eri, Fethi Bey’i üçüncü kez süngüledi; bu kez süngüsünü daha hınçlı, daha hızlı dürtmüştü. Fethi Bey’den yine ses çıkmadı, ama alanı dolduran insanlardan birden bir uğultu yükseldi; şaşkınlık mırıltılarının oluşturduğu bir uğultuydu.
Tam yirmi iki kez… Evet, yirmi iki kez Yunan subayı, Albay Fethi Bey’in karşısına dikilip, O’nu “Zito Venizelos” diye bağırmaya zorladı. Hayır! Fethi Bey sesini bile çıkarmadı. Yirmi iki kez süngülendi. Süngülenirken gözünü bile kırpmıyordu. Yalnız her süngülenişinde daha çok kan yitirdiği için yüzü daha çok soluyor, ak donuk bir renk alıyordu. Yaralarından akan kanlar, ayaklarının dibinde gölleniyordu. Süngüleye süngüleye bile Üsküdarlı Albay Süleyman Fethi Bey’e “Zito Venizelos” dedirtemediler. Ama yaralarından çok kan yitiren Türk albayının gücü gittikçe azalmaktaydı. Ayakta zor durabildiği belliydi. Yirmi iki yarasından kan akarken, yine de düşmanının karşısında dimdik durabilmek için insanüstü bir çabayla son gücünü harcıyordu. Kanı çekilen yüzü, dudakları aka kesmişti. Yunan subayı yirmi ikinci kez haykırdı. Yerli Rum, O’nun sözlerini yine çevirdi:
-Zito Venizelos, diye bağıracaksın!
Hayır, Fethi Bey yine bağırmadı. Efzun eri, subayının buyruğuyla Fethi Bey’i yirmi ikinci kez süngüledi. Artık ayakta durmaya direnci kalmamıştı, Fethi Bey ayaklarının dibinde göllenmiş kanının üstüne düştü, oraya yığıldı.
Eşi Edibe Hanım, yakınları, İzmir’i işgal eden Yunan birliği komutanından, Albay Fethi Bey’i kendilerine vermelerini istediler. Ama Yunan komutanı, yaralı Türk albayını vermedi. Fethi Bey’in yakın dostu Ali Şefik Bey, İzmir’deki Fransız Başkonsolosluğu’na başvurdu. Ancak Fransız Başkonsolosu’nun yardım ve aracılığıyla Fethi Bey Yunanlıların elinden alınabildi.
Ölmek üzere olan Fethi Bey hastaneye yatırıldı. Bütün gece başucunda bir Türk hemşiresi bekledi.
1919 yılının 15 Mayısını 16 Mayısa bağlayan gece sabaha karşı, Fethi Bey,
-Makamımı görüyorum! diye inledi.
Bu, O’nun son sözü oldu.
Şehit Üsküdarlı Albay Süleyman Fethi Bey’in na’şı, dostu Ali Şefik Bey’in Küçük Fettah Sokağı’ndaki evine getirildi. Evde büyük bir masanın üstüne konuldu. Kadınlı erkekli ev insanları, sabaha dek, Şehit Albay’ın başında saygı nöbeti tuttular. Ertesi gün Şehit Albay Fethi Bey için çok büyük bir cenaze töreni düzenlendi; öyle ki bütün Türk İzmir halkı ayağa kalkmıştı, yer yerinden oynadı. İşgalciler bile bu coşkulu saygı gösterisini önleyememişti.
Fethi Bey, İzmir’deki Mevlevi tekkesinin mezarlığına gömüldü. Süngü yaralarıyla delik deşik olmuş kanlı albaylık giysisi de sonradan askerî müzeye verildi.
Fethi Bey’e çok yalın bir mezar yapıldı. Mezar taşına kabartma bir kılıç ve bir kalpak resmi yontuldu; kılıç altın yaldızla yaldızlandı…”(*)
İzmir’de kendisini feda ederek bir büyük katliamı önleyen Polis Memuru Fethi SEKİN’e ve aynı olayda ölen mübaşir Musa Can’a; tıpkı Albay Fethi Bey’e olduğu gibi ulus olarak “BORÇLUYUZ”! Bu iki şehidimizi “MİNNETTARIZ” yazılarıyla, bağrına basarak sonsuzluğa uğurlayan İzmir Halkının kalabalıkları ve sıcak gözyaşları, bize, Fethi Bey’in işgal günlerindeki cenaze törenini anımsattı….
Bugün işgal altında olmasak bile, ülkemizi terör örgütlerinin yolgeçen hanı haline getiren iktidarın sorumluluğunu göremezsek gözyaşlarımız boşa gider. Bu terör perdesinin arkasına gizlenerek, Türkiye Cumhuriyetini sonsuza kadar yok edecek Anayasa değişikliğini; TBMM’deki görüşmeleri halktan gizleyerek geçirmeye çalışan, iktidarın; “Kürt Açılımı” adı altında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu PKK’ya teslim ettiğini, Oslo’da PKK ile anlaşma imzaladığını, IŞİD ile fikir kardeşi olduğunu, Mısır’daki “Müslüman Kardeşler” örgütüne sonuna kadar sahip çıktığını, demokrasiyi ve laikliği yok ettiğini unutmayalım.
Unutmayalım ki borçlu kaldığımız binilerce şehidin kemikleri mezarlarında sızlamasın!
(*)Borçlu Olduklarımız,
Aziz Nesin, Adam Yayınları
2005 Özel Basım, Sayfa:21,22,23