Akdeniz Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat
Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nihat Dipova, kent gündemini uzun
zamandan beri meşgul eden ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes
Türel’in “çılgın projem” dediği “Boğaçay Projesi" ile
ilgili Akdeniz GERÇEK’e özel açıklamalarda bulundu.
TAŞKIN VE KIYI EROZYONU
Dipova, Antalya
kamuoyunun kabaca "Boğaçay Projesi" ismiyle
bildiği projenin bu ifadeyle anılmasının günümüzde pek anlamlı olmadığının
altını çizdi. Boğaçay Projesi’nin, ‘çay yatağının derinleştirilmesi yoluyla bir
çay ağzı marinası inşaası’ olarak tanımlandığını hatırlatan Doç. Dr. Dipova,
şöyle konuştu: “Antalya Büyükşehir Belediyesi tarafından projelendirilerek 2014
yılında kamuoyu ile paylaşıldı. Ben akademik hayatımın başından itibaren
Boğaçayı Ovası ile ilgili çalışmalar yapıyor, makaleler yazıyorum. Genel bir
makale olarak 2010 yılında Türkçe bir makale yazmış ve bu makalede diğer
hususlarla birlikte taşkın riski ve kıyı erozyonu ilgili bilgiler de
sunmuştum. Bu makaleyi internetten görenler beni sunum yapmak üzere çok defa
toplantılara davet ettiler. Kent Konseyinde bu sunumları gerçekleştirdim.”
ÇAY AĞZI MARİNASINDAN VAZGEÇİLDİ
“Çayın taşkın riskinin çay
ağzında bir marina işletmesini olanaksızlaştıracağı endişesi vardı. Taşkın
riski çözülebilirdi. Akış, yukarı çay yatağında baraj yaparak taşkın debisini
tutup marinayı koruyabilirdik. Ancak bu çözüm çayın suyunu tutmakla birlikte
çayın taşıdığı kum-çakılı da tutacaktı. Bunun sonucu olarak da sahile kum-çakıl
taşınmayacak ve kıyıda oluşacak erozyon kıyının gerilemesine, plajın kaybına
sebep olacaktı. Üstelik kıyı erozyonu konusunda Antalya'nın 90'lı yıllarda bir
acı tecrübesi olmuştu. Çandır kolu üzerinde kum-çakıl ocağı işletilmesi sonucu,
plajda 70 metreye varan bir gerileme gerçekleşmişti. Bu iki sorun Boğaçay Projesi'nin
(çay ağzı marinası) yapılmasını rasyonel olmaktan çıkarmış olmalı ki Antalya
Büyükşehir Belediyesi bu projeyi uygulamaktan vazgeçti.”
2015 PROJESİNDEN VAZGEÇİLDİ
2015 yılında kamuoyu ile başka
bir ‘Boğaçayı Projesi’nin paylaşıldığını ifade eden Dipova, “Bu projede taşkın
debisinin denizle buluşması için çay yatağı ikiye bölünecek ve muhasara
bölgesinde zemin taranarak bir iç marina oluşturulacaktı. Büyük gemilerin
yanaşması için de sahilde 1 kilometre uzunluğunda bir marina daha projelendirilmişti.
Antalya İnşaat Mühendisleri (İMO) Odası'nın davetiyle kıyı-liman mühendisliği
uzmanı akademisyenlerle birlikte bu 2015 projesini değerlendirdik. Taşkın
riskinin hala devam ettiği anlaşıldı. Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin
davetiyle kendilerine teknik bilgiler sunuldu. Kıyıdaki 1kilometre
uzunluğundaki marina da bölge halkının ve otellerin kullandığı plajı ortadan
kaldırıyordu. Bu husus da dönemim İnşaat Mühendisleri Odası Antalya Şube Başkanı
tarafından dile getirildi. Bu sürecin sonunda Antalya Büyükşehir Belediyesi bu
projeyi de uygulamaktan vazgeçti” dedi.
SON PROJEDE MARİNA VAR
"Boğaçay Projesi"nin
2014 ve 2015 versiyonlarının teknik sorunlar nedeniyle, projenin sahibi Antalya
Büyükşehir Belediyesi tarafından gündemden kaldırıldığını vurgulayan Doç. Dr.
Dipova, “2017 yılında başka bir proje gündeme geldi. Ancak bu projede çay
ağzında bir marina öngörülmüyordu. Bu nedenle başlangıçtaki tanımının dışında bir
proje olduğundan bu projeye ‘Boğaçay Projesi’ demek bir karışıklığa neden olur.
Zaten şu anda uygulanan projenin resmi adı ‘Boğaçay Taşkın Koruma ve Rusubat
Kontrolü Projesi’dir. Bazı sözlü ifadelerde de ‘Boğaçayı Rekreasyon Projesi’
ifadesinin kullanıldığına şahit olmaktayız. 2017 projesinde çay ağzında bir
marina bulunmamakta, bununla birlikte Antalya Büyük Liman tali mendireğine
yaslı ve kumsalın 1kilometresini örtecek şekilde bir marina tasarlanmıştır.
Durum böyleyken, bu son projeyle ilgili basında yer alan haberlerde hala
‘Boğaçay Projesi’ ifadesinin kullanıldığı, hatta görsel malzeme olarak da
kimisinde 2014, kimisinde de 2015 projelerinin görsellerinin kullanıldığına
şahit olmaktayız. Öncelikle bu algı karmaşasına bir son vermemiz gerekiyor”
diye konuştu.
YAPAY GÖL, DENİZ SUYU İLE Mİ
OLUŞACAK?
“2017 projesinin Boğaçay ile
ilgili bölümü, çay yatağının 1,5 metre derinleştirilmesi, bu yolla yapay bir
göl oluşturulması, çay çevresindeki imar alanları için bir görsellik
oluşturulmasını içermektedir” diyen Dipova, şöyle devam etti: “Bu bağlamda ilk
sorulan soru; bu oluşan gölün deniz suyunun içeri alınması ile mi oluşacağı,
başka bir ifadeyle suyun tuzlanıp tuzlanmayacağıdır. Eğer çay suyu tuzlanacaksa
ikinci soru; çay kenarındaki ASAT içme suyu kuyularının tuzlanıp tuzlanmayacağı
olacaktır. Şu anda çay yatağındaki gölde görülen su yer altı suyudur. Deniz
suyunun çay yatağına girmesi için çay debisinin sıfır olması ve yer altı suyu
tarafından da bir besleme olmaması gerekir. Oysa çay debisi yıl içinde sürekli
değişmektedir. Ayrıca çayın en kuru döneminde bile bir yer altı suyu beslemesi
söz konusudur. Anlaşılacağı üzere, sonucu etkileyecek değişken çoktur. ASAT
kuyuları ‘tuzlanacak’ veya ‘tuzlanmayacak’ diyebilmek için çok detaylı
bilgisayar modellemesi yapılması gerekliydi. Aksi takdirde bir hükümde bulunmak
imkansızdı. Ancak an itibariyle uygulama tamamlanmıştır ve tuzlanma olup
olmayacağı doğrudan gözlem ve ölçüm ile anlaşılacaktır. Boğaçay debisinin en
düşük olduğu tarihte (genelde Ekim ayıdır) kuyulardan numune alıp tuzluluk
ölçülebilir.”
YAPAY GÖL TEKRAR DOLACAKTIR
Doç. Dr. Dipova, mevcut
uygulama ile ilgili dile getirilmesi gereken diğer bir hususun da çayın
taşıdığı kum-çakılın oluşturulan yapay gölü tekrar doldurup doldurmayacağı
olduğunu ileri sürdü. Dipova, şöyle konuştu: “Boğaçay önemli miktarda kum-çakıl
taşır. Boğaçay Ovası'nı ve Konyaaltı kumsalını oluşturan sedimanın kaynağı
Boğaçay'ın taşıdığı kum-çakıldır. Zamanla yapay göl tekrar dolacaktır. Bundan
sonra yapay gölü göl olarak korumak istiyorsak sürekli olarak dolan malzemenin
kazılıp gölden çıkarılması gerekecektir. Bu işletme maliyeti anlamına gelir.
Ayrıca bu kazılan malzeme çöp değildir elbette, ekonomik değeri olan bir inşaat
malzemesidir. Eğer bu malzeme gölden çıkarıldıktan sonra ekonomik değeri
nedeniyle başka alanlara taşınırsa, kıyıya taşınması gereken kum-çakılın
kumsalla buluşması engellenmiş olur. Hem göl dolmasın hem de sahilde erozyon
olmasın istiyorsak, gölden kazdığımız malzemeyi sahile sermek zorunda
kalacağız. Bu da daha yüksek bir işletme maliyeti anlamına gelecektir. Doğal
süreçte yatak üzerinden sahile ulaşan kum-çakılı, çay çevresindeki imar
alanlarına görsellik kazandırmak adına, makinelerle kazıp kamyonlarla taşıyarak
emek ve kaynak harcamak zorunda kalacağız.”
KIYI EROZYONU TEHLİKESİ
Doç. Dr. Nihat Dipova, açıklamalarının sonunda kıyı
erozyonu tehlikesine dikkat çekti. Dipova, şöyle konutu: “Oluşturulan derin kanal, kanal kesit alanı genişleyeceğinden,
geçici olarak taşkın riskini azaltır. Yukarıda ifade ettiğim gibi çayın
taşıdığı malzeme ile bu derin kanalın tekrar dolma ihtimali kafaları
karıştırıyor. Çay yatağı dolduğunda başa (çayın doğal eski hali) dönülür. Dolan
malzeme kazılır uzaklaştırılırsa kıyı erozyonu olur. Kazılan malzeme sahile
serilirse masraf olur. İşletme dönemi için nasıl bir planlama yapıldı
bilmiyorum. Bunu ASAT veya Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne sormak daha yerinde
olur.”
KONYAALTI KUMSALI KORUNMALI
“Büyük liman mendireğine yaslı marina için kıyı-liman mühendisleri değerlendirmeler yapıyorlar. Konu benim uzmanlık alanımın dışında. Ancak bir Antalyalı sıradan vatandaş olarak, gönlümden geçen dünyaca ünlü ve Antalya için bir marka değer olan Konyaaltı kumsalının korunmasıdır. Marina ihtiyacımız var mı bilmiyorum, eğer varsa başka yere de yapılabilir. Lakin bir doğal plaj binlerce yıllık doğal süreçte oluşuyor. İleride pişmanlık duyabileceğimiz uygulamalar için defalarca düşünmemiz, ilgili bütün meslek disiplinlerinin, kent sakinlerinin görüşünü almamız gerekir.”
Kubilay ELDEMİRCİ